Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi bu haftaki Bamteli sohbetinde Kurban ibadetinin önemini anlattı.
Kurban Himmeti
Soru: 1) Kurban, bazı kimseler için sadece bir ibadet manasına gelse de, yüce himmetli mü'minler onu insanlara kurbetin de önemli bir vesilesi olarak değerlendiriyorlar. Hatta dün belli bölgelerde et ve deri ile ilgili çalışmalar yaparken bugün dünyanın dört bir yanına kurban seferleri düzenliyorlar. Dine ve insanlığa hizmetin kurban buudu ile alâkalı mülahazalarınızı lütfeder misiniz?
-Kurban, lügatlere göre “yaklaşmak” manasına gelmekte ve Allah yolunda malın, canın, her şeyin feda edilebileceğini, Allah'a teslimiyeti ve O'na karşı şükür hisleriyle dolu olmayı ifade etmektedir. Kurban kesmek, Kitap, Sünnet ve icmâ-ı ümmet ile sabittir. Kur'ân-ı Kerîm'in, “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser, 108/2) mealindeki ayetle, bildiğimiz kurbanı işaret ettiği hususunda İslâm ulemasının çoğunluğu aynı görüştedir.
Kurban, Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in çok önem verdiği bir ibadettir. Hanefi mezhebinde “vacip” sayılan kurbana, Şafii mezhebinde “sünnet” denmesi (İki mezhep arasındaki ıstılah farkı da düşünülmelidir) kat'iyen bu ibadetin hafife alınmasına sebebiyet vermemelidir. Kurban Bayramı bir taraftan muhtaçlara yardım açısından çok iyi değerlendirilmeli, diğer yandan da o mübarek ibadet herkese sevdirilmeli, herkes ona özendirilmelidir. (01:05)
-Mebdede her şey küçük bir açıyla başlar. Daha sonra arkadan gelenler o işe sahip çıkar, omuz verir, yeni yol ve metotlar geliştirir, farklı alternatifler ortaya koyarlar. İşte kurban da, bir dönem ülkemizde insanların sadece ferdî olarak yerine getirdikleri ve kestikleri kurbanın etini, konu komşuya dağıttıkları bir ibadet iken zamanla gerek ülke içinde, gerekse dünyanın değişik yerlerinde gönüllere ulaşma adına önemli bir vesile hâline gelmiştir. Aslında, kurban daha ilk teşri kılındığı gün bütün maslahat ve hikmetleriyle beraber vaz edilmiştir; fakat, her dönemin kendi şartları içinde onu değerlendirmenin değişik şekilleri ve o maslahatların bütünü ya da bir kısmı ortaya çıkmaktadır. (03:35)
-
Hazreti Âişe Validemiz'in rivayet ettiği bir hadis-i şerife göre, Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) kestiği kurbanın üçte ikisini dağıtmış ve evdekileri mahrum etmeme adına üçte birini de bırakmıştır. Kestiği kurbanının etini sünnete uygun olarak değerlendirmek isteyen bir insan için ölçü budur. Fakat bir ailede bütün aile fertleri adına kurban kesiliyorsa, ya da bir insan birden fazla kurban kesiyorsa, bu durumda daha farklı bir taksime de gidilebilir. Mesela böyle bir durumda kesilen kurbanlardan birisi veya onun yarısı ya da üçte biri eve bırakılıp diğerleri yakın daireden en uzakta bulunan insanlara kadar tevzi edilebilir.
Bu şekildeki bir taksimatla insan, hem yakınındakileri kurban etinden mahrum etmemiş, onlara bu etten tattırmış veya onların göz hakkını eda etmiş olur, hem de fakr u zaruret içinde bulunan diğer insanlara el uzatmış, onların temel bir ihtiyacını gidermiş, farklı kesim ve topluluklar arasında sevgi ve şefkat köprüleri kurmuş olur. (05:16)
-
Bir kilo et hediye etmek bile olsa, kurban vesilesiyle yapılan hiçbir iyilik küçük görülmemelidir. Nitekim, yerine göre bir hayvana karşı şefkatli davranma dahi insanın ateşten âzad olmasına ve Cennet'e girmesine vesilelik edebilir. Buhari ve Müslim gibi en muteber kaynaklarda bu hususu te'yit eden hadis-i şerifler mevcuttur. Mesela, Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelüt't-tehâyâ) kendini fuhşa salmış ve benliğini bohemce yaşamaya kaptırmış bir kadının kurtuluşunu anlatırken buyurur ki: “Bir gün çok susamıştı. Dili damağı birbirine yapışmış bir vaziyetteyken bir kuyuya rastladı. Kuyuya inip kana kana içti ve susuzluğunu giderdi. Yukarı çıkınca kuyunun kenarında zor güç nefes alan, susuzluktan dili sarkmış, toprağı yalayan bir köpek gördü.
“Bu da benim gibi çok susamış!” deyip tekrar kuyuya indi, çarığını su ile doldurup onu dişleri arasında tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah Teâlâ bu davranışından dolayı onun günahlarını affetti.” (08:12)
-Aynı husus kötülükler için de geçerlidir. Bazen küçük gibi görülen bir kötülük de insanın hüsrana uğramasına sebebiyet verebilir. Bu hususa da dikkat çeken ve ümmetini ikaz eden Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz,
“Bir kadın, ölünceye kadar hapsettiği bir kedi yüzünden azâba uğradı. Hayvanı eve hapsetmiş, ona bir şey yedirmemiş, içirmemiş, yerdeki haşereleri yemesine bile izin ve imkan vermemişti. İşte bu sebeple Cehenneme girdi.” buyurmuştur. (10:16)
-Bazı insanlara dinimizin güzelliklerini anlatabilmenin yolu kurban hediyesi gibi vesileleri değerlendirmekten geçiyorsa, o türlü vesileleri değerlendiren mü'minler ibadetlerini daha da derinleştirmiş ve aynı zamanda irşat vazifesini yerine getirmiş olurlar. Nitekim, Avrupa ve Amerika gibi yerlerde, kurban dağıtımını ilk kez gören ve elde paketlerle kendi kapısı da çalınan insanlar çok etkileniyorlar. O insanlar bu orijinal ve cazip cömertliği temelde bizim kültür kaynaklarımıza veriyorlar. “Hangi ruh ve mana köklerinden besleniyorsunuz, size bu ahlakı veren nedir?” sorularına cevap aramaya duruyorlar. Şahit oldukları İslam cömertliği ve civanmertliği, hatta îsâr ruhu, temel değerlerimize karşı bir alâka ve bir sevgi uyarıyor. (11:00)
Soru: 2) Kaynaklarda Rasûl-ü Ekrem Efendimiz'in “Bu benim için, bu da ümmetimden fakirlerin yerine” diyerek birden fazla, hatta Veda Haccı'nda -altmış üçünü bizzat, diğerlerini Hazreti Ali'nin eliyle olmak üzere- yüz kurban kestiği naklediliyor. Bugün gücü nisbetinde on, yüz, hatta yüzlerce kurban himmet eden insanların bir sünneti ihya ettikleri söylenebilir mi? (12:16)
-Hiç tereddüt etmeden -Allahu a'lem- öyle düşünülebilir. Elverir ki, o kadar fedakârlıkta bulunan bir insan onu başkalarına göstermeye ve duyurmaya (riya ve süm'aya) kurban etmesin. (12:46)
-Başta da temas edildiği üzere, bir dönem ülkemizde, herkes kurbanlarını kesiyor, bir miktarını kendi evinde bırakıyor, kalan kısmı da konu komşuya dağıtıyordu. Fakat zamanla, kurban, sadece kendi mahalle ve köyümüzde değil, daha geniş bir dairede muhtaç insanlara ulaşmak için bir vesile hâline geldi ve imkânı olanlar, bu istikamette taahhütlerde bulundu. Bundan sonra bazıları bir taneyle iktifa etmeyerek iki, üç, hatta on, yirmi, otuz tane kurban vermeye başladılar. Bu, aynı zamanda civanmertliğin gelişmesinin ve verme duygu ve düşüncesinin tabiatlara mâl olmasının bir ifadesiydi. Ayrıca işin açıktan açığa yapılması insanların ruhunda bir teşvik tesiri meydana getiriyordu. Böylece verilen kurbanlarla ülkemizin dört bir tarafındaki fakir fukaraya sahip çıkılmaya başlandı. Yakın dairede bu işin oturduğunu görenler bu sefer “Haydi, şimdi biz bu işi Allah'ın izni ve inayetiyle daha geniş bir dairede yapmaya çalışalım.” dediler ve mebdede küçük bir açıyla başlayan bu kurban hizmeti günümüzde muhit hattına ulaşınca kocaman bir açı teşkil etti. İşte, “mal canın yongasıdır” mülahazalarına rağmen böyle bir fedakârlıkta bulunan insanlar, şayet ihlaslarını muhafaza eder, riya ve süm'adan uzak dururlarsa, onların kestikleri kurbanlar hiç bilinmedik şekilde gönülleri fetheder; mideye gider ama gönle tesir eder. (13:10)
-Evet, soruda da ifade edildiği gibi, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, “Bu benim için, bu da ümmetimden fakirlerin yerine” diyerek birden fazla kurban kesmiş, hatta Veda Haccı'nda -altmış üçünü bizzat, diğerlerini Hazreti Ali'nin eliyle olmak üzere- yüz deve kurban etmiştir. Bu itibarla da, muhtaçlara yardım etme ve onların da bayram yapmalarına vesile olma niyetiyle on, yirmi, hatta yüz kurban kesen insanlar bir sünneti ihya sevabı alabilirler. (16:09)
-Kurban, inanılarak yapılırsa Allah'ın emirlerine yürekten inkıyadın ifadesi olur. Aslında bütün ibadet ü taatlerde Allah'a kurbeti hedefleme, “Allah'ım ben bu ibadetimi Senin için yaptım.” deme ve bunu içten içe duyma esas olmalıdır. İnsan, hayatını âdeta bu düşünceye kilitli olarak götürmelidir. Bu açıdan kurban ibadetini eda ederken de kasdü'l-kalb olarak tarif ettiğimiz niyeti çok sağlam tutmak gerekir. İnsan canın yongası olan malını verirken aynı zamanda verebileceği şeyleri de hatırlamalı ve emre âmâde olduğunu göstermelidir. Nitekim Hazreti İbrahim ve İsmail'in durumu anlatılırken “İkisi de Hakk'a inkıyad edip teslim olunca O, kurban etmek üzere oğlunu yere serdi.” (Sâffât sûresi, 37/103) buyrularak, onların ubûdiyetteki sırrı, emre itaatteki inceliği kavradıklarına ve ona göre bir tavır aldıklarına işaret edilmiştir. Eğer bir insan kurban ibadetini baştan böyle sağlam bir niyete bağlarsa, onun kurbanla ilgili bütün fiilleri ibadet hükmüne geçecek, böyle hayırlı bir iş yolunda yapılan diğer ameller de o hayırlı iş gibi sevap olarak geriye dönecektir. Mü'minler hep bu şuurda olurlarsa, kurbanlar Hak katında kabul görecek, ihtimal o zaman dünyanın dört bir yanında vahşice akıtılan insan kanı da duracaktır. (18:30)
Soru: 3) Hazreti Ali'nin her sene birisi Peygamber Efendimiz için olmak üzere iki tane koç kestiği, bunun sebebi sorulduğunda da “Allah Rasûlü bana yaşadığım müddetçe kendisine kurban kesmemi vasiyet etti; bunu asla terk etmem.” dediği naklediliyor. Böyle bir vasiyette bulunmamış olsalar da geçmişlerimizin yerine kurban kesebilir miyiz? (20:30)
-Bir kimse sevabını ölmüş bir akrabasına veya sevdiği bir kimseye bağışlamak üzere kurban kesebilir. Tıpkı ölen bir insanın ardından onun adına sadaka verildiği, hacc yapıldığı gibi kurban da kesilebilir. Nitekim Peygamber Efendimiz de ümmetinden kurban kesemeyenler adına kurban kesmiştir. Namaz ve oruç gibi bedenî ibadetlerde, niyet ve şahsî îfa asıldır; fukahâya göre, bunlarda niyabet caiz değildir. Zekat ve sadaka-i fıtır gibi malî ibadetlerde ise niyet şart olmakla birlikte, mükellefin bizzat yerine getirmesi gerekmez; bunlar niyabet yoluyla da ifâ edilebilir ki kurban da bu malî ibadetler kategorisine dâhildir. Hem malî, hem de bedenî yönü bulunan hac ibadetinde ise, asıl olarak mükellefin bizzat kendisinin ifa etmesi gerekir. Ancak, mükellefin bundan aciz olması halinde, bedel yoluyla da ifa edilebilir. (20:57)
-İnsan vefat etmiş anne babası, yakınları ve büyükleri için dua ve istiğfarda bulunabilir, Kur'an okuyabilir, sadaka verebilir, hac ve umre yapabilir.. hatta onlar hesabına eda ettiği bu ibadet ve iyiliklerinin yanı sıra namaz kılıp, oruç tutup sevabını onlara bağışlayabilir. Geçmişlerimiz adına kurban kesmek de -inşaallah- onların ruhlarını memnun ve mesrur edecektir. (22:35)
-Anne babamın haklarını asla ödeyemem. Bu itibarla, onlar için hayır adına ne yapabileceksem mutlaka yapmam gerekir. Sizin üzerinizde de kendi anne babalarınızın o kadar çok hakları vardır ki, ömür boyu onlar için istiğfar edip dursanız, yine de o hakları ödeyemezsiniz.
Bu açıdan da hiçbir fırsatı kaçırmadan yapacağınız hayır ve iyiliklerle onlara sürekli ahiret hediyeleri göndermeye çalışmalısınız. (28:25)