Samanyoluhaber.com yazarlarından Cuma Karaman, yeni köşe yazısında Suriye merkezli gelişmelere dikkat çeken bir bakış açısıyla yaklaştı.
Suriye’de on yılı aşkın bir süredir devam eden kriz, sadece bölgenin değil, tüm İslam dünyasının vicdanında derin yaralar açmıştır. Bu kriz, bir yanda küresel güçlerin çıkar çatışmalarının sahnesi, diğer yanda masum insanların tarifsiz acılarla sınandığı bir insanlık dramı haline gelmiştir. Böylesine karmaşık ve çok boyutlu bir meseleye dair farklı perspektiflerden değerlendirmeler yapılmış, ancak ne yazık ki bu süreç, daha fazla yıkım ve trajediyle sonuçlanmıştır.
Bu makalede, M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Suriye meselesine dair değerlendirmelerini ele alarak, onun meseleye yaklaşımını ve çözüm önerilerini anlamaya yönelik bir çabayı içermektedir. Hocaefendi’nin bu konuya ilişkin açıklamaları, siyasi bir analiz değil, alim, mütefekkir ve bilge bir insanın, vicdani ve ahlaki bir bakış açısını yansıtmaktadır. Onun değerlendirmelerinde, aceleci müdahalelerden kaçınma, uzun vadeli düşünme ve mazlumların haklarına sahip çıkma gibi evrensel ilkeler öne çıkmaktadır.
Bu yazımda, Hocaefendi’nin çeşitli sohbet ve beyanlarında dile getirdiği tespitler derlenmiş; Suriye meselesi, küresel ve bölgesel güçlerin etkileri, insanlık dramına yönelik hassasiyetler ve geleceğe dair uyarılar ışığında ele alınmıştır. Ayrıca, onun “adalet, hak ve vicdan” temelli yaklaşımı, yalnızca Suriye değil, İslam dünyasındaki diğer krizler için de önemli bir rehber niteliğindedir.
Hocaefendi’nin düşünceleri, Müslüman toplumların krizlere karşı daha bilinçli ve uzun vadeli bir perspektif geliştirmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Bu bağlamda, Hocaefendinin tespitlerinin okuyucular için hem bir ders hem de bir farkındalık vesilesi olmasını ümit ediyorum.
Suriye meselesine dair vicdani sorumluluğunu her fırsatta dile getiren Hocaefendi’nin tespitleri, bugün için hala tazeliğini korumakta ve yol gösterici olmaktadır. Rabbimizin bizlere, mazlumların ahını dindirecek adil ve merhametli bir duruş sergilemeyi nasip etmesi duasıyla…
Irak, Mısır, Filistin, Afganistan, Libya ve özellikle Suriye’deki kriz, son on yılda İslam coğrafyasının en trajik hadiselerinden biri olmuştur. Bu mesele, bölgesel ve küresel güçlerin müdahaleleriyle içinden çıkılması zor bir sarmala dönüşmüştür. Hocaefendi, farklı dönemlerdeki sohbetlerinde Suriye konusunu birçok kez gündeme getirmiş, bu meseleye dair derin endişelerini dile getirmiştir. Onun değerlendirmeleri, siyasi analizden çok daha kapsamlı, uzun vadeli bir bakış açısını yansıtır. Hocaefendi, bölgedeki sorunlara dair tespitlerinde genellikle meselenin arka planındaki derin hesaplara, küresel güçlerin planlarına ve Müslümanların maruz kaldığı oyunlara dikkat çekmiştir.
Bu makalede, Hocaefendi’nin Suriye meselesine dair çeşitli yıllarda yaptığı bazı açıklamaları derli toplu bir şekilde sunulacak ve bu açıklamalar üzerinden onun bölgesel meselelere yaklaşımı kısaca analiz edilecektir. Bu makaledeki Hocaefendinin beyanları, İlahiyatçı yazar Yüksel Çayıroğlu’nun derlemelerinden istifade edilmiştir.
1. Suriye Krizine Dair Tespitler Hocaefendi, Suriye meselesine yaklaşırken, öncelikle bu problemin karmaşık yapısına dikkat çeker. 2007’de yaptığı bir konuşmada Mısır, Suriye, İran ve diğer bölge ülkelerindeki sorunların “kemikleşmiş” olduğundan bahsederek, bu tür meselelerin üzerine kontrolsüz şekilde gitmenin daha büyük zararlara yol açabileceğini ifade etmiştir. Bu yaklaşım, bölgesel sorunlara çözüm bulmanın aceleci ve plansız müdahalelerle mümkün olamayacağını ortaya koymaktadır:
“Mısır’da, Suriye’de, İran’da, Turan’da bir kısım meseleler öyle kemikleşmiş ki, ‘Ben bunları düzelteceğim’ dersen, zannediyorum düzgün olan yerleri bile kırarsın.” (2007) Bu ifadede Hocaefendi, Suriye ve benzeri ülkelerdeki sorunların tarihsel, toplumsal ve siyasal kökenlerine dikkat çekmekte, ani müdahalelerin daha fazla yıkıma sebep olabileceği uyarısında bulunmaktadır. Nitekim ilerleyen yıllarda, Suriye’deki gelişmeler tam da bu öngörüyü doğrulamıştır.
2. İnsanlık Dramına Karşı Hassasiyet Suriye krizi derinleştikçe, Hocaefendi’nin bu meseleye yaklaşımı daha duygusal ve insani bir boyut kazandı. 2012’deki bir konuşmasında, her gün Suriyeli mazlumlar için dua ettiğini dile getirmiştir. Bu yaklaşım, onun meseleye yalnızca stratejik ve siyasi bir bakış açısıyla değil, aynı zamanda vicdani bir sorumluluk anlayışıyla yaklaştığını göstermektedir:
“Suriye’deki Müslümanlar için birkaç defa dua etmediğim gün yok. Allah sorar: Neden öldürülen bu insanlara karşı bu kadar alakasız kaldınız?” (2012) Bu sözler, İslam dünyasındaki zulümlere ve mazlumların maruz kaldığı trajedilere kayıtsız kalınmaması gerektiğini vurgulayan evrensel bir çağrıdır. Hocaefendi, Suriye halkının yaşadığı mağduriyeti Müslümanların ortak vicdanına bir yük olarak sunmaktadır.
3. Küresel ve Bölgesel Güçlerin Oyunları Hocaefendi, Suriye’deki krizin yalnızca iç dinamiklerle değil, dış müdahalelerle derinleştiğine defaatle işaret etmiştir. 2013’teki bir konuşmasında, Mısır ve Suriye meselelerine yönelik analiz yaparken, bu bölgelerdeki olayların yalnızca yerel aktörlerle açıklanamayacağını belirtmiştir:
“Mısır, Suriye’de oyunu oynayanlar, planlarını işletenler başkaları. Biz sadece günlük meydana gelen olaylara müdahaleyi bir şey zannediyoruz.” (2013) Bu ifadeler, Hocaefendi’nin bölgesel gelişmelere “büyük resim” perspektifiyle baktığını ortaya koymaktadır. O, bölgesel krizleri yalnızca iç çatışmalar olarak görmemekte, küresel güçlerin planlarının bir parçası olarak değerlendirmektedir. Bu tespiti 2014 yılında daha açık şekilde dile getirmiştir:
“Şu anda başkalarının planları uygulanıyor. O da Suriye, Irak ve Türkiye’yi ikiye üçe bölme planı.” (2014) Bu açıklama, Suriye meselesine dair Hocaefendi’nin ne denli geniş bir perspektife sahip olduğunu göstermektedir. Hocaefendi, Suriye’deki gelişmeleri sadece Suriye ile sınırlı bir kriz olarak değil, Türkiye, Irak ve diğer bölge ülkelerini de kapsayan daha büyük bir parçalanma projesinin parçası olarak değerlendirmektedir.
4. Yanlış Politikaların Sonuçları Hocaefendi, Suriye krizinin daha başından itibaren, Türkiye’nin bu meseleye yönelik yanlış politikalarının ileride doğuracağı tehlikelere dikkat çekmiştir. 2015’teki bir sohbetinde Türkiye’nin Suriye krizine yönelik müdahalesini eleştirerek, bu yanlış politikaların Türkiye’yi de tehlikeye atacağını belirtmiştir:
“Türkiye de Suriye olma yolunda.” (2015) Bu ifade, Suriye’deki kaosun Türkiye’ye de sıçrama ihtimaline dair erken bir uyarıdır. Hocaefendi, aynı yıl yaptığı başka bir konuşmada da Türkiye’nin, Suriye rejiminin adım adım demokrasiye geçişine yardımcı olabilecekken, bunu yapmadığını belirtmiştir:
“Suriye’deki problem çok büyüktü. Türkiye’deki yetkililere arz edilen şey şu oldu: Onların adım adım demokrasiye geçmelerine yardımcı olun. Fakat bunda, onların bir çıkarları olmadığından dolayı sıcak bakmadılar.” (2015) Bu değerlendirme, Suriye’ye yönelik politikaların kısa vadeli çıkar hesaplarına kurban edildiğini ve daha büyük bir krizin fitilinin ateşlendiğini anlatmaktadır.
5. Geleceğe Yönelik Uyarılar ve Öngörüler Hocaefendi, Suriye krizinin gelecekteki olası sonuçlarına dair de uyarılarda bulunmuştur. Bu uyarılardan biri, 2011 yılında yaptığı çarpıcı bir analizdir. O, büyük güçlerin bir bölgeyi işgal ettikten sonra, halkın tepkisini bastırmak için eski yöneticiyi devirip yeni bir “firavun” getirme stratejisine dikkat çekmiştir:
“Evvela işgal ederler, tepelerine binerler, kendi piyonlarını getirip milletin başına koyarlar… Önceki firavunu alır yerine başka bir firavun koyarlar ve böylece millet bir süre daha oyalanmış olur.” (2011)
Bu analiz, Suriye’deki krizin derinleşmesiyle birebir örtüşmektedir. Gerçekten de, birçok ülkede olduğu gibi Suriye’de de eski rejim devrilse dahi yerine kimin geçeceği sorusu belirsiz kalmış, halkın özgürlük hayali başka bir baskı rejimine dönüşme riski taşımıştır.
Hocaefendi, bu süreci bir “Arap Baharı” değil, bir “Arap Sonbaharı” olarak nitelendirmiştir:
“Arap baharı diye bir şey yok. Onlar sonbahar yaşıyor.” (2012) Bu ifade, bölgedeki halk ayaklanmalarının küresel projelerin bir parçası olarak, halkların özgürlüğe kavuşmasından çok, yeni bir kaos düzeni oluşturma amacıyla yönlendirildiği görüşünü ortaya koymaktadır.
Sonuç Hocaefendi’nin Suriye meselesine yaklaşımı, sadece bir olay değerlendirmesi değil, aynı zamanda Müslümanların nasıl bir bilinçle hareket etmesi gerektiğine dair önemli dersler içermektedir. Krizin derinleştiği her dönemde yaptığı uyarılar, bölgesel olaylara bakışının ne kadar isabetli olduğunu ortaya koymuştur. Hocaefendi, meseleye geniş bir perspektiften bakmayı, küresel planları fark etmeyi ve kısa vadeli çıkar hesaplarıyla hareket etmemeyi tavsiye etmiştir. Bu makalede derlenen analizler, onun krizlere yönelik yaklaşımındaki derinliği ve öngörüsünü bir nebzede olsa gözler önüne sermektedir. Bu bakış açısı, yalnızca Suriye değil, tüm İslam dünyasındaki sorunları anlamak için de yol gösterici bir rehber niteliğindedir.