''Hz. Yusuf’un yıllarca hapiste kalmasına rağmen kurtulmak için hiç de acele etmediğini görüyoruz. Tam tersine, o öncelikle meselesini halletmek dedikoduların, komploların ve jurnallerin hiç de doğru olmadığını, şâhitler huzurunda, ortaya koyarak beraat etmek istemektedir… ''
Abdullah Aymaz / samanyoluhaber.com
Kralın rüyasının yorumu
Mısır kralının rüyasını yorumlayacak kimse bulunamayınca, Yusuf Aleyhisselam'ın hapishanede rüyasını yorumladığı ve kralın yanına dönen genç birden Hz. Yusuf’u hatırladı:
“Yusuf’un hapishaneden kurtulan ve kendisini ancak uzun bir müddet sonra hatırlayan arkadaşı krala: ‘Ben bu rüyanın ne mânâya geldiğini sizin için öğrenirim, yalnız bana izin verip gönderin… Hapishaneye varınca dedi ki: ‘Ey özü-sözü dosdoğru Yusuf, yedi zayıf ineğin yediği semiz ineğe ve yedi yeşil başak ile bir o kadar sayıdaki kuru başağa ait rüyanın ne mânaya geldiğini bize anlat ki, ben insanlara döneyim de öğrensinler.’ Yusuf dedi ki; ‘Yedi yıl boyunca topraklarınızı nadasa bırakmadan ekip biçersiniz. Elde edeceğiniz ürünü, yiyecek olarak ayıracağınız az bir bölümü dışında BAŞAK HÂLİNDE SAKLAYINIZ. Bunun arkasından yedi kurak ve sıkıntılı yıl gelir. Bu süre içinde, ayıracağınız az miktardaki tohumluklar dışında, bu yıllar için stok ettiğiniz ürünü yersiniz.”(Yusuf Suresi, 12/45-48)
Dikkat edilirse Yusuf Aleyhisselam rüyayı sadece tabir etmiyor; ayrıca yapmaları gerekenleri ve alınması icap eden tedbirleri de söylüyor. “Yedi sene o bereketli yıllarda topraklarınızı hiç nadasa bırakmadan ekip biçersiniz. Hiç durmadan yedi sene hep ekin ekin-biçin… Hasadını yaptığınız ürünü, yiyecek olarak ayıracağınız az bir bölümü dışında başak halinde saklayın.” Niçin BAŞAK HÂLİNDE? Çünkü böylece böceklerden ve olumsuz hava şartlarından bir zarar görmeyeceklerdir. Ayrıca araştırmalara göre başağında korunan ürünler uzun zaman hem gıda değerini hem de tohumluk özelliklerini tam koruyorlar. Başağından ayrılanlar ise, bir sene sonra artık tohum olma özelliğini yavaş yavaş kaybettikleri gibi besin olma değerlerini de yitirmeye başlıyorlar.
Daha sonra 55. Ayette geleceği üzere Hz. Yusuf Hafîz ve Alîm isimlerine mazhardır… Bu tedbirleri söyledikten sonra Hz. Yusuf Aleyhisselam şu müjdeyi de veriyor: “Bütün bunlardan sonra da halkın bol yağmura kavuşacağı, üzümlerini ve zeytinlerini sıkıp şıra ve yağ elde edebileceği bereketli bir yıl gelir.” (12/49)
Bu tabiri ve müjdeyi krala, Hz. Yusuf Aleyhisselamın hapishane arkadaşı aktarınca, bu yorum çok hoşuna gitmiş olacak ki: “Kral; ‘Onu bana getirin’ dedi. Yusuf ise, yanına gelen kralın elçisine dedi ki: ‘Efendinin yanına dön ve ellerini yemek bıçakları ile kesen kadınlara ait olayın iç yüzünü kendisine sor. Muhakkak ki, Rabbim, o kadınların bana kurdukları tuzağı iyi bilir.” (12/50) Halbuki daha önce, hapishaneden hemen çıkmak için, rüyasını tabir edip kurtulacağını söylediği gence “Kralın yanında benden söz et” (12/42) demişti. Ama ona, bunu krala aktarması unutturulmuştu. “Şeytan unutturmuştu” ifadesinden anlıyoruz ki, “sarayın şatafatı, saray hayatının câzip yoğun işleri” meselelerini hatıra getiriyor.
Fakat burada büyük bir hikmet-i İlahiye var: “Cenab-ı Hak, Yusuf Aleyhisselam'ın probleminin bir kulun yardımı ile çözülmesini istemiyor. Zira Hz. Yusuf sıradan birisi değil; o ihlasa erdirilmiş, seçkin ve Hakk'a yakın bir peygamber. Böylece Hz. Yusuf’a Allah dilerse bütün, sebep, vasıta ve vesileleri işlemez hale getirebileceğini, çözümün sadece Kendisinin elinde bulunduğunu öğretmek istiyor. Şüphesiz Cenab-ı Hak gerçek kulları, O’na tam bir ihlas ve samimiyetle yönelmek ve bütün meselelerinde sadece O’na teslim olmak, attıkları her adımda Onun denetimini arzulamak durumundadırlar. İnsan oldukları için, bu tutumlarını bir an için sergileyememe durumunda, Cenab-ı Hak yine lütufta bulunarak onları, söz konusu tutumlarını yine koruyabilecek bir şuura kavuşturur. Bu şuuru tam kazandıktan, zevkini tadıp kuşandıktan sonra onların Hak Teala'ya karşı itaat, rıza, sevgi ve iştiyak içinde olduklarını görürüz. Böylelikle Allah’ın onlar üzerindeki nimeti de tamamlanmış olur. (…) (Onun için kralın davetine karşı Hz. Yusuf’un) yıllarca hapiste kalmasına rağmen kurtulmak için hiç de acele etmediğini görüyoruz. Tam tersine, o öncelikle meselesini halletmek dedikoduların, komploların ve jurnallerin hiç de doğru olmadığını, şâhitler huzurunda, ortaya koyarak beraat etmek istemektedir… Zira o, Rabbi tarafından eğitilip terbiye edilmiş durumdadır. Bu eğitim neticesindedir ki, kalbi rahatlık, güven ve huzur doludur. Bu sebeple böyle bir olay karşısında aceleciliğe veya tezcanlılığa gerek yoktur.” (Fî Zılâli’l-Kur’an)
Hz. Yusuf’un bu isteğini elçi krala bildirince, kral, kadınları huzuruna çağırarak sorguya çeker: “Kral kadınlara, ‘Yusuf’tan kâm almak, yatak yoldaşınız olmasını istediğinizde neler oldu?’ dedi. Kadınlar, ‘Haşa Allah’a! Onun hiçbir kötü davranışını görmedik’ dediler. Bunun üzerine Mısır Azizinin eşi, dedi ki: ‘Şimdi gerçek meydana çıktı. Yusuf’tan ben kâm almak istedim, yatağıma çağırdım… O ise gerçekten sâdıklardandır; dedikleri doğrudur.” (12/51)
Onun masumluğu, mazlum ve mağdurluğu apaçık ortada idi. Hatta âyetin devamından da Azizin eşinin Hz. Yusuf’a ve Allah’a iman ettiği de anlaşılıyor ki, şöyle devam ediyor: “Böylece Yusuf bilsin ki, ona yokluğunda kalleşlik etmedim… Muhakkak ki Allah, hâinlerin kurdukları tuzak ve komploları başarıya ulaştırmaz.” (12/52)
Bundan sonraki âyete gelince, “Ben nefsimi beraat ettirip aklamak istemiyorum. Çünkü muhakkak ki, nefis insana kötülük emreder, ısrarla insanı kötülüğe kışkırtır; ancak Rabbimin rahmeti ile korudukları müstesna… Muhakkak ki Rabbim, Gafur’dur, affedicidir, Rahim’dir, çok merhametli ve şefkatlidir.” (12/53)
Bu âyet hakkında, bu sözü Hz. Yusuf’un söylediğini de, Aziz’in eşinin söylediğini de ifade edenler vardır… Fî Zılâli’l-Kur’an’da bu sözler Aziz’in eşine nisbet edilerek böyle bir değerlendirme yapılmaktadır: “Bu itirafların arka planında tepkiler ve duygular da âdeta bize fısıldanmaktadır. (…) Seven bir kadındır bu! İlgilendiği Hz. Yusuf’u, cahiliye döneminde de, İslamı kabul ettikten sonraki dönemde de yücelten bir kadın! Artık Yusuf’tan beklediği, onun ağzından çıkacak bir söz veya kendisinin onun rahatladığını görebilmekten öte bir şey değildir. Sadece sanat olsun diye değil, aynı zamanda ibret ve öğüt için; iman ve davet meselesinde bir yöntem için aktarılan kıssada, böylece beşeri boyut da somutlaşmış durumda. Duyguların bütün derinlikleri, vicdandaki bütün titreşimler, kıssanın sanat yönünden ifadesinde, özenle, büyük bir dikkat ve incelikle resmedilmiş bulunuyor. Bu noktada tam bir gerçekçilik gözleniyor. Bu türlü kimselerin iç dünyalarındaki, çevrelerindeki ve bu çevrelerde hakim faktörlerdeki, bütün etkiler ve bütün olabilirlikler mükemmel bir uyum içerisinde aktarılıyor. Burada Hz. Yusuf Aleyhisselam'ın hapisle, ithamla sınanması noktalanıyor. Artık Hz. Yusuf’un hayatında konforlu bir dönem başlayacak ve kendisi bu defa da sıkıntıyla değil, bollukla, iktidarla imtihan edilecektir.”
İnşaallah bundan sonra Hz. Yusuf Aleyhisselam'ın yeni dönemi üzerinde duracağız.