Samanyoluhaber.com yazarlarından Cuma Karaman dikkat çeken yeni köşe yazısını 'İç Yolculuğun İşaretleri ve Zihinsel Körlük' başlığı ile kaleme aldı.
Günümüzde insanlar dış dünyadaki trafik işaretlerine büyük bir dikkatle uyar. Kırmızı ışıkta durur, hız limitine dikkat eder, yön levhalarını takip eder. Çünkü bilir ki bu kurallar görmezden gelinirse, ortaya bir kaza çıkar; bedeni zarar, maddi kayıp ya da ölüm riski doğar.
Ne var ki, aynı duyarlılığı iç dünyamızdaki işaretlere göstermek konusunda çoğu zaman ihmalkâr davranırız. Kalbin uyarılarını, vicdanın “dur” dediği anları, zihnin yavaşlamaya ihtiyaç duyduğu zamanları çoğu zaman duymamayı seçeriz. Oysa asıl tehlike, fiziki kazalarda değil; ruhi ve kalbi çöküşlerde saklıdır.
İç Yolculuğun Trafik İşaretleri
İnsan, sadece bedenle değil; akıl, kalp ve vicdanla da yolculuk yapar. Bu iç yolculukta da aynen fiziki trafikte olduğu gibi hız limitleri, dönüş yasakları, kırmızı ışıklar vardır. Ama bu işaretler gözle değil, vicdan, izan ve iman (kalp) ile görülür.
Vicdanın sesini bastırmak, iç pusulayı kaybetmek, duygu ve düşüncelerimizin sinyallerini ihmal etmek; bizi sadece bireysel anlamda değil, toplumsal ilişkilerimizde de yıpratır. Çünkü ruhi ve kalbi kazalar, tıpkı maddi kazalar gibi zincirleme etki meydana getirir: bir kişinin içsel kaybı, çevresine, ailesine, topluma kadar uzanabilir.
Oysa bir arabayı yola çıkarmadan önce nasıl frenlerini, ışıklarını, motorunu kontrol ediyorsak; iç yolculuğa çıkmadan önce de ruhumuzun, vicdanımızın, niyetimizin sağlıklı çalışıp çalışmadığını kontrol etmeliyiz.
Bakımı yapılmamış bir “hayat motoru” yolda kalır, arızalanır, hatta kendi sahibini yolda bırakır. Kalbin, aklın ve vicdanın uyum içinde çalışmadığı bir yolculuk, rotasını kaybetmiş bir gemi gibi savrulmaya mahkûmdur.
Gerçek körlük, sadece gözlerin görmemesi değildir. Asıl karanlık; kalbin, aklın ve vicdanın görememesidir. Ve bu karanlık, insanı sadece duraklatmaz; çoğu zaman yok oluşa götürür.
Gözlerin görmemesi karanlıktır, ama asıl karanlık; kalbin, aklın ve vicdanın görememesidir. Bu makale, bedensel değil; zihinsel ve ruhsal körlüğü, yani hakikati gölgeleyen manevi körlüğü ele alıyor. Çünkü insanı yolundan eden, gözün değil; idrakin kararmasıdır.
Ve Zihinsel Körlük…
Bu içsel körlüğün en belirgin hâli ise “zihinsel körlük”tür. Gözlerin değil, zihnin kapanması…
Zihinsel körlük, bireylerin ve toplumların gelişimini engelleyen en güçlü duvarlardan biridir. Çünkü insan sadece gördüğüyle değil; düşündüğü, sorguladığı ve öğrendiğiyle de gelişir.
Zihni körelmiş bir birey, yeni fikirlere kapalıdır. Bilgiye değil, alıştığı ezberlere ve ön yargılara tutunur. Bu da bireyin kendini dönüştürmesini engeller. Sürekli aynı düşünce kalıplarını tekrarlayan insan, bir çeşit düşünce hapishanesine kendini kilitler.
Özellikle öğrenilmiş çaresizlik zhini körlüğün en sinsi yüzlerinden biridir. Birey, kendi kaderini değiştiremeyeceğine inanır. Durumu sorgulamaz, çözüm aramaz. Sadece kabullenir. Bu da onu hem birey hem toplum olarak edilgen bir konuma iter.
Toplum düzeyinde ise zihini körlük daha büyük etkiler meydana getirir. Geleneklerin sorgusuz kabul edilmesi, dogmatik düşüncelere körü körüne bağlanılması, yanlış bilgilerin eleştirilmeden nesilden nesile aktarılması…
Bu durum, sadece bireyi değil, tüm toplumu “düşünce konforuna” hapsederek gelişmeyi durdurur.
Zihinsel kör bireyler kolay yönlendirilir. Medya, siyaset ve otorite figürleri, bu zaafları kullanarak insanları manipüle edebilir. Bu yüzden, gerçek aydınlanma; gözleri değil, zihni açarak mümkündür.
Eleştirel düşünce, zihinsel körlükten çıkışın anahtarıdır. Her bilgi sorgulanmalı, farklı bakış açıları dikkate alınmalı, öğrenmeye karşı zihinsel esneklik korunmalıdır. Düşünce özgürlüğü, yalnızca bireyi değil; içinde bulunduğu toplumu da dönüştürme gücüne sahiptir.
Sonuç: İç Pusulamıza Dönmek
İnsan, dışarıdaki tabelalara göre yönünü bulduğu gibi, iç dünyasında da işaretlere ihtiyaç duyar.
Kalbin “dur” dediği yerde durmak, vicdanın “bu fazla” dediği yerde yavaşlamak, zihnin “sorgula” dediği yerde durup düşünmek…
Bunlar sadece ruhsal güvenlik değil, aynı zamanda insan olmanın asıl alametleridir.
“Çevresinde olup bitenleri görmeyen göz kördür; fakat gördüklerini idrak etmeyen zihin, daha derin bir körlüğe mahkûmdur.”
Gerçek özgürlük ve gerçek güvenlik; dış dünyada değil, iç pusulamızda gizlidir. Onu okuyabilen, yolunu kaybetmez.