Ilıcak, Erdoğan'ın Hakan Fidan planını açıkladı

Ilıcak, Erdoğan'ın Hakan Fidan planını açıkladı
Bugün gazetesi yazarı gazeteci Nazlı Ilıcak, bugünkü köşe yazısında MİT Müsteşarlığından istifa eden Halan Fidan ile ilgili değerlendirmede bulundu.

"MİT Müsteşarı Hakan Fidan istifa etti. Her şey planlandığı gibi yürüyor. Muhtemelen milletvekili seçildikten sonra, Tayyip Erdoğan onu başbakanlığa getirecek. Sadece bakanlık hesabı yapılsa, dışarıdan da atanabilirdi. Belli ki, başbakanlık koltuğuna oturtulacak." ifadelerini kullanan Nazlı Ilıcak, şöyle devam etti;

Hakan Fidan’ı başbakan olarak atayacak. MİT’ten gelen bir kişinin başbakan yapılması, “muhaberat devletine” doğru gidişi de hızlandıracaktır. Siz bakmayın usulsüz dinlemelerden dolayı polislerin cezaevine atıldığını. Onların çoğu iftira. O tutuklamalar, “Darbe yapıldı” iddiasına zemin oluşturmak üzere yaratılan bir hayali senaryoya hizmet ediyor.

İşte Ilıcak'ın o yazısı

Hakan Fidan Başbakan

MİT Müsteşarı Hakan Fidan istifa etti. Her şey planlandığı gibi yürüyor. Muhtemelen milletvekili seçildikten sonra, Tayyip Erdoğan onu başbakanlığa getirecek. Sadece bakanlık hesabı yapılsa, dışarıdan da atanabilirdi. Belli ki, başbakanlık koltuğuna oturtulacak.

Ahmet Davutoğlu, bir hakikati yavaş yavaş idrak ediyor mu? İçinize sinmeyen kararları benimser görünmek, boyun eğmek, makamı korumaya yetmiyor. Erdoğan, başarabilirse ya bir anayasa değişikliğiyle başkanlık sistemini kuracak ya da kendisiyle daha fazla uyum içinde gördüğü Hakan Fidan’ı başbakan olarak atayacak. MİT’ten gelen bir kişinin başbakan yapılması, “muhaberat devletine” doğru gidişi de hızlandıracaktır. Siz bakmayın usulsüz dinlemelerden dolayı polislerin cezaevine atıldığını. Onların çoğu iftira. O tutuklamalar, “Darbe yapıldı” iddiasına zemin oluşturmak üzere yaratılan bir hayali senaryoya hizmet ediyor. Şu anda, herkesin pervasızca dinlendiğine ve fişlendiğine eminim. Fişlemeler zaten gazetelere yansıdı. İstihbari dinlemelerde ise hâlâ bir düzenleme yapılmadı. Oysa 2010 tarihli Devlet Denetleme Kurulu raporunda, bu hususa dikkat çekiliyor ve istihbari dinlemelerde hiçbir sınırlama bulunmadığı belirtiliyordu. Hükümetin gerçek niyeti usulsüzlüğü nihayete erdirmek olsa herhalde işe istihbari dinlemelere çekidüzen vermekle başlardı.

Kaldı ki, Hakan Fidan’ın şahsına yönelik çeşitli iddialar da mevcut. Henüz bunun hesabını vermedi; meselenin üzeri örtüldü. Aksine, KCK operasyonunu gerçekleştiren ya da Selam Tevhid örgütünün peşini kovalayan çok sayıda polis cezaevinde.

Hakan Fidan’ın, 7 Şubat’ta müsteşarlıktan istifa etmesi, bu tarihin önemi dolayısıyla bir mağduriyet ve dolayısıyla bir meşruiyet algısı yaratmaya yönelik. Halbuki çok ciddi iddialarla karşı karşıyayız. Bugün cezaevinde bulunan dönemin Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün’ün açıklamaları var. Hatırlarsınız, Halkalı’da otobüse atılan bir molotofkokteyli sonucunda Serap Eser isimli bir genç kız hayatını kaybetmişti. Atayün, o KCK eylemini bilen ve yöneten bölge sorumlusunun MİT elemanı olduğunu ileri sürüyor. Bu MİT elemanı, kırsalda, HPG (Hêzên Parastina Gel) üyesiymiş; yani Halk Savunma Güçleri’nin bir elemanıymış.

Atayün devam ediyor: “Biz bu adamı aldık. Ama MİT görevlileri geldiler, tam konuşacaktı, adamı susturdular. MİT’çilerle görüşünce susma hakkını kullandı. MİT, eylemi polise haber vermedi; önlemeye çalışmadı.”

Tek örnek bu değil. Başka bilgiler de var. Mesela 2011’de, Öcalan’ın Kandil’e yazdığı mektup, MİT görevlileri Afet Güneş, Emre Taner ve dönemin Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Hakan Fidan tarafından Mustafa Karasu’ya teslim ediliyor. Bu mektupta Öcalan, askeri hazırlıklara devam edilmesini, pratiğin geliştirilmesini, demokratik özerkliğin ilan edilmesini istiyor. MİT’çiler, mektubun içeriğini bilmelerine rağmen o yazıyı Mustafa Karasu’ya veriyorlar. Hemen akabinde Silvan’da 14 şehit haberi geliyor. Ve gene aynı gün, demokratik özerklik ilan ediliyor.

7 Şubat’ta Savcı Sadrettin Sarıkaya’nın MİT’çileri ifadeye çağırması, doğrudan Oslo müzakereleriyle ilgili değil; kimse “Bu görüşmeler ne hakla yapıldı”nın peşine düşmüyor. Ama mesela Serap Eser’in öldürülmesi olayı var. Otobüse molotofkokteyli atılacağı bilgisi eleman tarafından kime intikal ettirilmiş? Sözgelimi imzalanan bir mutabakat metninden bahsediliyor. Bu protokolde, “Kürt milletini temsilen PKK ve Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri” diye tarafların belirlendiği ileri sürülüyor. Mutabakatta, öz savunma gücü var, özerklik var vs…

PKK’yı temsil edenlerle görüşebilirsiniz. Ama Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na ters düşen bir mutabakat metnini, herhalde siyasetle müzakere etmeden imzalayamazsınız. Nitekim Erdoğan, protokolü kabul etmiyor. Sonuç, ateşkesin sona ermesi, Silvan’da 14 şehit ve peş peşe gelen terör eylemleri.

Savcılığa bu şekilde bilgiler ulaşınca, soruşturulması gerekmez mi? MİT yetkililerine “Nasıl oluyor da KCK’nın içine bu kadar sızmışken hiçbir bilgi vermediniz” diyemez mi? Serap Eser’in hesabını soramaz mı? Tutamayacağınız bir mutabakat metninin altına imza atmak neyin nesi? Nitekim, Oslo’da verilen sözler tutulamadığı için, 2011’den itibaren PKK eylemlerinde büyük bir patlama meydana geldi; yüzlerce şehidimiz var.

7 Şubat darbe değil adli bir vaka idi. “Ucu Tayyip Erdoğan’a dokunacaktı” diyenler, herhalde Anayasa’nın 100’üncü maddesinden bihaber. Başbakan’ı yargılamak için önce TBMM’de bir Soruşturma Komisyonu kuracaksınız; komisyon ne karar verirse versin Yüce Divan’a göndermek için Genel Kurul’un salt çoğunluğunun kararı gerekli. Mutlak bir AK Parti hâkimiyetinin bulunduğu bir TBMM’de, ucu nasıl Başbakan’a dokunacaktı acaba?

Hepsi birer algı operasyonu…

Öte yandan Hakan Fidan’ın adı Selam Tevhid dosyasında geçiyordu. 2000 yılında Hizbullah örgütü lideri Hüseyin Velioğlu’nun Beykoz’daki evine yapılan baskında, bir belge ele geçirilmişti. O tarihte Genelkurmay Bilgi İşlem’de astsubay olarak görev ifa eden Metin Fidan “yararlanılabilecek ya da devşirilebilecek isimler” listesindeydi. Bu casusluk dosyası kapatıldı. Oysa mahkemeye intikal etmeli, deliller hâkim önünde tartışılmalıydı. Sırf bu dosyayı kapatmak için, Star Gazetesi algı operasyonuna girişti. Selam Tevhid dosyasında, casusluk bahanesiyle “7 bin kişi dinlenmiş” diye bir haber yaptı. Sonunda, hâkim kararıyla sadece 235 kişinin yasal olarak dinlendiği anlaşıldı.

Böcek meselesi de bir kara propagandadan ibaret gibi görünüyor. Polisler ve TÜBİTAK üyeleri yargılanıyor. TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Hasan Palaz’ın, “Böceğin yerleştirildiği tarihi geriye çekmem istendi” dediğini biliyoruz. Onun bu ifadesini son celsede, TÜBİTAK yetkilisi Hamza Turhan da doğruladı. Başbakanlık Teftiş Kurulu Müfettişi Mehmet Emin Baysa, Hamza Turhan’ı arayıp “tarihlerde biraz esnek olunup olunamayacağını” sormuş. Mustafa Varank’ın cevapları ise bir alem…

Kısacası, Hakan Fidan hakkında aydınlatılması gereken birçok soru işareti bulunuyor. Buna rağmen Fidan siyasete giriyor. Hedefi başbakanlık!

08 Şubat 2015 11:27
DİĞER HABERLER