İlk defa okuyacaksınız...

“Arkadaşlarla e-muhtıraya nasıl tepki verileceğini görüşmek üzere bir araya geldik. (…) Sayın Başbakan, askerin tepkisini daha fazla çekmemek için sert tepki vermekten yana değildi.”

HABER ANALİZ / DOĞAN ERTUĞRUL


Abdullah Gül’ün, Sümeyye Erdoğan’ın nikah şahidi olmasına şaşırdınız mı? 


Eski danışmanlarından biri şaşırmış mesela. Ben de şaşırmadım. 

Gitmeseydi, daha doğrusu davet edilmesiydi, şaşırır mıydınız? 

Bence o da şaşırtıcı olmazdı. Geçen hafta azledilen Başbakan Ahmet Davutoğlu da nikahtaydı. 

Şahit olarak hem de. Sürpriz oldu mu? Neden olsun, belki de incinen gururunu tamir ediyordur. 

AKP tabanı ya da sadece Reisçiler nezdinde. Çünkü her olursa olsun bırakın karşısında olmayı Erdoğan’ın yanında ‘olmamayı’ bile göze alamıyor AKP kurmayları ve kadroları. 

Çağırıldılar mı, mutlaka koşa koşa gidiyorlar. Kimi Erdoğan’ın öfkesini çekmemek, kimi de evet hâlâ siyasi geleceği için bu yakınlığın kredisine ihtiyaç olur umuduyla. 

Davutoğlu da veda ederken Erdoğan’ı tenzih ederek refiklere sitem etmedi mi? 

Ama Erdoğan öyle mi? Birlikte hangi badireleri atlatmış olurlarsa olsunlar, hatta kendi siyasi varlığını yol arkadaşlarının verdiği mücadeleye borçlu olsa bile, kariyerinin bir aşamasında gözden çıkarmayı gerekli görüyorsa, tereddüt etmeden üstünü çiziyor.



Dava arkadaşları neden yoktu?

Kimlerin üstünü çizmedi ki? İsterseniz listeyi düğüne davet edilmeyenlere bakarak oluşturalım. 

Bülent Arınç, Beşir Atalay, Hüseyin Çelik, Sadullah Ergin ve daha niceleri. 

Canım ne olacak yoklarsa, Berlusconi de yok ama gelinin babası bir süredir havuzun en has tetikçilerinden biriyle fotoğraf vermiş ya, demeyin. 

Düğünde olmayan isimlerin çoğu daha önceki düğünlerde tam kadro yer alan kurmaylardı. 

Çünkü Erdoğan’ın dava arkadaşlarıydı onlar. Darbe girişimlerinde, kapatma davasında, e-muhtıra döneminde varlıklarını Erdoğan’a siper eden isimlerdi. 

İşte o isimlerden sadece Gül vardı Sümeyye Erdoğan’ın düğününde…

O gece neler yaşandı?

Kim bilir belki de ekranlardan izlerken o günler gelmiştir akıllarına. Hatta Gül bile bir taraftan bu hayırlı işte şahitlik ederken bir yandan da o günleri düşünmüştür. 

Mesela e muhtıra gecesini. O gece önemli; çünkü o gece ‘askeri kızdırmayalım, muhtırayı geçiştirelim’ diyen Erdoğan’ı tabiri caizse ipten aldı o isimler. 

Nasıl mı? Anlatalım… Hem de Gül’ün dilinden. Bu aktaracaklarım hiç yayınlanmadı. 

Gül, kritik bir zamanlamayla –ama görünen o ki yine hesap hatası yaptı- dönemin öne çıkan bir havuz yazarına o geceyi ayrıntılarıyla anlatmıştı. 

Kim bilir ne umut ederek. Ama söyleşi hiç yayınlanmadı.

‘Askerin tepkisini çekmeyelim’

Şöyle aktarıyordu Gül 27 Nisan gecesini: “Arkadaşlarla e-muhtıraya nasıl tepki verileceğini görüşmek üzere bir araya geldik. 

Ortak kanaat sert bir karşılık vermekti. Sayın Başbakan’a durumu aktardık. 

Ancak Sayın Başbakan, askerin tepkisini daha fazla çekmemek için sert tepki vermekten yana değildi. 

Biz eğer askerin bu siyasete ayar girişimine tepki verilmezse gidişatın bizzat darbe olabileceğine dair kaygılarımızı belirttik ve Sayın Erdoğan’ı ikna etmeye çalıştık. 

Ancak ikna olmadı. Bunun üzerine biz de Sayın Başbakan’a ‘Öyleyse önce Genelkurmay başkanını arayın ve izahat isteyin’ dedik. 

Sayın Başbakan bir süre sonra aradı ve ‘Genelkurmay başkanı telefonlarıma çıkmıyor ve geri dönmüyor’ bilgisini verdi. 

Biz de bunun üzerine Sayın Erdoğan’dan verilecek tepki konusunda nihai karara varılıncaya kadar konutta beklemesi istedik. 

Kabul etti. Bir süre sonra da karşı muhtıraya son şekli verildi ve metin Erdoğan’a gönderildi. 

Ardından da açıklama Cemil Çiçek tarafından okundu. Sayın Erdoğan İstanbul kökenli bir siyasetçi olduğu için Ankara’da olanlara fazla aşina değildi. 

O nedenle de askere karşı ılımlı bir tepki ile durumun aşılabileceğine inanıyordu. 

Oysa diğer arkadaşlar da ben de daha önce hükümetler de görev yaptığımız için durumun farkına çabuk vardık. 

Başbakanın Ankara tecrübesi yeni olduğu için durumu tam kavrayamadı. Eğer sert tepki vermeseydik, hükümet görevine devam edemezdi.”




Teker teker tasfiye

İşte o tüzüklerle, darbe girişimleriyle gelenlere karşı ölüm kalım mücadelesi veren isimler ‘Ankara tecrübesi olmadığı için muhtırayı tam olarak kavrayamayan’ Erdoğan tarafından birer birer tasfiye edildi. 

Muhtıraya ne mi oldu? Malum şimdilerde kendisine yönelik her eleştiriye dava açan Erdoğan 27 Nisan muhtırasını yargıya taşımadı. 

Genelkurmay başkanı ile sessizlik yemini edildi. 

Çünkü Erdoğan’ın siyasi kariyeri öyle gerektiriyordu. 

Ve bu badireler atlatıldıktan sonra yaşanan tasfiyeler ile Türk siyasetinde bir geleneksel cumhurbaşkanının yerini Reis, yani bir nevi ebedi şef aldı. ‘İslamcı’ ebedi şef…

Tek parti arzusu hep vardı

Laf aramızda miting meydanlarında CHP dönemine en sert eleştirileri getirdiği dönemde bile Erdoğan’ın içinde bir kendi tek parti dönemini kurma arzusu sezilmiyor değildi. 

Baksanıza şimdi “Partili cumhurbaşkanlığı geleneğimizde var. 

1950’ye kadar Türkiye öyle yönetildi.” demiyorlar mı? Öyle olursa, başkanlık ya da partili cumhurbaşkanlığı için şu an Erdoğan’ın yanında bulunanlardan –kim kaldı ki demeyin- kimlerin tasfiye edilmesi gerekir? 

Belki de bu sorunun cevabı için çok beklemeyiz.

Tamam Erdoğan tüm çocuklarının muradını gördü ve yakın çevresinin nikah şahitliği onuru tamama erdi ama önümüzde başka mutluluklar var. 

Mesela yeni doğacak torunun kirvesi kim olur dersiniz? Sizce Gül, o sünnet düğününde yerini alır mı?

16 Mayıs 2016 07:44
DİĞER HABERLER