Dil böyle bir şey; keyfinizce yanyana getirdiğiniz kelimeler, manalı bir terkip oluşturmuyorsa, kim olursanız olun espriye konu olmaktan kurtulamazsınız. Başlıktaki birinci kısmın durumu maalesef öyle. Bu yüzden iki kelimeyi ayrı ayrı düşünmek gerekiyor. Hiyerarşi kelimesi ise, haşin duruşuna rağmen bizdeki herkesin aşina olduğu; Nakşi, Kadiri, Rufai gibi tasavvufi oluşumlarda yaygın kullanılan ve tasavvuf edebiyatında bilinen ''silsile-i meratib''in karşılığı. “Hiyerarşik” deyince, kelimenin huşuneti insanı ürpertiyor. Basına “Gizli İstihbarat Raporu” (GİR, s. 50) olarak sızan, mürekkebi hala kurumamış çalışmanın bu tür kullanımlarla neredeyse bin yıllık gelenekten haberdar olmadığı anlaşılıyor; Gör zahidi kim sahib-i irşad olayım der/ Dün mektebe vardı, bugün üstad olayım der.
İslami mefhumlar ifade edildikleri kelime zenginliği açısından kendine yeter vüsattedir. İslami ilimlere kavram ve ıstılah ilavesi ne kadar zor ise, günlük kullanılan ve halka malolmuş kelimeler de alelade görünmelerine rağmen, alışılmışın dışındaki kavram tecrübelerine tabii bir refleks gösterir. “Kainat İmamı” denemesindeki durum da aynen öyle. Bütün İslami literatürü araştırmadım ama, böyle bir terkib oluşturup, sonra da bu ıstılaha isim babalığına cüret edecek biri olmamıştır. İmamü'l-Haremeyn, İmamu Ehli's-Sünne, Şemsü'l-Eimme, Müfti's-Sekaleyn vb. gibi çok aşina, çok bildik ve meşhur temsilcileriyle anıldığında kullanan ve dinleyenleri aynı sayfada tutan kadim terkibler arasında rahatsız edenine rastlayamazsınız. Rahatsız edenler, İslami literatür içinde gelişen dil zevki ve selikası ile bir kenara atılmıştır.
İş sadece bununla da kalmıyor; “Kainat İmamı ve Hiyerarşi” üst başlığına teslim edeceğiniz en ciddi iddialar da, “Hiyerarşi” kelimesine yükleyeceğiniz ciddiyetle bile mizaha gömülüp kalabilir. Çünkü “Kainat İmamı” ifadesi, aynen, fizikle baş edemeyip liseyi terke mecbur kalan tamirci kalfasına, “Einstein işler nasıl gidiyor? Yine bijonları eksik takmışsın” takılması kadar istiskal edici ve bir o kadar da mizah yüklüdür.
“Kainat İmamı” gibi şümullü bir ünvanın altında oluşturacağınız hiyerarşik yapının hangi kadrolardan oluşacağını kestirmek de problemli. Kainat; güneş, ay, yıldızlar, gezegenler, dünya ve dışındaki herşeyi ifade eden bir kelime. Bu mefhumu “İmam” ın peşine takıp altını dolduracağınız kadro ve yapının ne gibi fiziki donanımlara sahip olması gerektiğini tartışmaya bile luzum yok. Bununla birlikte, böyle bir isimlendirmeyi biri resmi, diğeri gayr-i resmi iki teşekkül ciddiye alabilir: Diyanet İşleri Başkanlığı, “Biz şimdiye kadar böyle bir kadro tahsisi ve ihtiyacı belirtmedik!” diyebilir, demelidir de. Bir diğer teşekkülse, kendisini hatırlatmak için her gün dünyaya tehdidler yağdıran, “Halife namzetleri (!)” ki, kainat ile ilişkilendirilen yeni bir otorite herkesten çok onları endişeye sevkedebilir. Zira “Hilafet” İslami literatür içinde siyasi ünvan olarak nihai noktadır. Sarıldıkları makam, “Kainat İmamı” yanında sıradan bir şube müdürü bile sayılmaz.
Tedavüle hiç girmemiş bir tabirin, ciddi bir raporda yer alması yine de dikkat çekici, tamamıyla raslantı olmamalı. İslam Mezhepler Tarihi'nde aşırılık ve mübalağanın adresi daha çok Şia düşüncesidir. Eklektik bir zihin dünyası olan Şii düşünce, kendi kavram dünyasını oluştururken aşırılığın bütün tonlarını kullanmaktan çekinmez; “imam” kavramı bundan fazlasıyla nasipdardır. Fakülteden zihnimde kalan malumat-ı sabıkam (Hiç ısınamadığım bu dersin, bu kadar işime yaracağını hiç düşünmemiştim), bir sınır komşumuzun devlet içindeki bazı hassas kurumlarda rahatsız edici gayretkeşliğinin, sözkonusu raporda bir tesiri olabileceği merakımı tetikledi. Üşenmedim, İslam Mezhepler Tarihi'nin el kitabı sayılan, Şehristani'nin El-Milel ve'l-Nihal'ini raftan indirdim. Yanılmamışım. Şia'nın aşırı uçlarından sayılan Hattabiyye, “imam” kavramına bizim bugün kullandığımız mefhumdan çok uzak manalar yüklüyor (El-Milel ve'n-Nihal, 210). Taşıdığı çok ciddi itikadi problemlerden dolayı Şehristani'nin ifadelerini buraya almadım, artık siz gerisini tahmin edin. Şu kadarını kaydedeyim, kainat ve imam arasındaki yukarıdan beri kuramadığınız münasebet, Şia'nın bir fırkası tarafından itikadi endişe taşınmaksızın pek mahirane(!) tesis edilmiş.
Bizim bilemediğimiz, muhtemelen sözkonusu raporu hazırlayanlar için sıradan bir kavram olabilecek “Kainat İmamı” ifadesi garip düşmemiş olabilir. Ancak ehl-i sünnetin berrak düşünce dünyasında gelişen zihinler için, bu garip kullanımın çiğ ve dahil duracağı, raporun ciddiyeti ile birlikte kaleme alanların şuuraltı beslenme kaynakları hakkında şifreler barındıracağı hesap edilmeliydi. Gerçi son operasyonlarda gizli-saklı bir şey kalmadı. Acem oyunlarının bu kadar cüretle gün ışığında sergilendiğini gördükten sonra, “şifreleri çözseniz ne olacak” pişkinliğine hazır olmalıyız.
Raporun ihtiva ettiği diğer acemilik ve ciddiyetsizliklere yer kalmadı. Basına sızan bazı bilgiler, 2009 yılından bu yana Türkiye'deki İslami oluşumlar hakkında bu tür raporlar hazırlandığını haber veriyor. Beğenseniz de beğenmeseniz de, Türkiye'de müslümanların kahir çoğunluğu dinini ehl-i sünnet olan bu oluşumlar içinde yaşamaya gayret ediyor ve böyle devam etmeye de kararlı. Bütün sıkıntılarına rağmen, geçtiğimiz yüzyıl böyle geçti, önümüzdeki onyılların da böyle olacağı aşikar. Bu tür raporları hazırlayanlar ve uygulamaya koyanlar, ehl-i sünnet'e ezeli bir rekabet hissinden kurtulamayan Şii düşünce yedeğinde neye savaş aştıklarının umarız farkındadırlar. Sözkonusu İslam ise, neticede bazılarını imam-ı muntazar bile kurtaramayabilir.
Akif Coşkun