"Zulüm ve gadrin sonu artık yaklaştı. Bütün çatırtılar da onu gösteriyor. Şimdiden zalimler arasında atf-ı cürümler başladı. Kendilerini kurtarmak için en yakınlarını ve altlarında bulunanları satmaya ve bir kurtuluş yolu aramaya başladıkları âşikârâne hissediliyor. Nur seralarını ine benzetip “İnlerine gireceğiz!” diye yeri-göğü inletenlerin bakalım inlerine kimler girecek?!.."
Kaptan, sahil-i selameti görüyor
ABDULLAH AYMAZ | Samanyoluhaber
Kaliforniya sahilleri, 4 Temmuz 1952 günü sisle tamamen kaplanmıştı. 21 mil batıdaki Catalina adası sahillerinde 34 yaşında bir kadın Pasifik Okyanusu'na dalarak Kaliforniya’ya doğru yüzmeye başlar. Eğer başarılı olursa, bunu başaran ilk kadın olacaktı. Adı Florance Chadwick olan bu yüzücü, Manş Denizi'ni de her iki yönden geçen ilk kadındı.
O sabah su, vücudu uyuşturacak kadar soğuktu ve sis o kadar yoğundu ki, beraberindeki tekneleri güçlükle seçebiliyordu. Saatler ilerliyor ve milyonlarca insan televizyonlardan onu izliyordu. Birkaç defa köpek balıkları ona yaklaşmaya çalıştı, ancak tüfekler ile uzaklaştırıldı. Yüzmeye devam etti. Bu yüzüşlerde problemi hep yorgunluk yerine suyun dondurucu soğuğu olmuştu. On beş saatten uzunca bir süre sonra, soğuktan yorulmuş ve uyuşmuş bir halde, devam edemeyeceğini anlayarak, kendisini sudan çıkarmalarını istedi. Yakındaki bir teknede bulunan annesi ile antrenörü, karaya yaklaştıklarını belirterek, yüzmeye devam etmesini söylediler. Ama Kaliforniya sahillerine doğru baktığında tek görebildiği, yoğun bir sis tabakasıydı.
Birkaç dakika sonra on beşinci saat, elli beşinci dakikada sudan çıkarıldı. Saatler sonra vücudu ısınmaya başladığında, başarısızlığı algılamaya başladı. Bir gazeteciye bulanık bir şekilde “Bakın kendimi mazur göstermeye çalışmıyorum. Ama karayı görebilseydim, başarabilirdim” diyordu.
Onu çıkardıklarında, Kaliforniya kıyısından sadece yarım mil uzaklıktaydı! Daha sonra vazgeçme sebebinin ne yorgunluk ne de soğuk olduğunu, sis yüzünden karayı görememek olduğunu söyledi. Evet karayı göremiyoruz.. ama Teknedeki Zât, “ÇOK AZ KALDI!” diyor.
Gelelim kendi meselemize, bu Hizmet, kıyamete ayarlı bir Allah davası… Bütün insanlığın ebedi huzuru meselesi ve maalesef darbelenip aşındırılan İNSANLIK KALESİNİN TAMİRİ HİZMETİ…
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Kastamonu Lâhikasında bu hususta şöyle demekte: “Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor; belki küllî bir tahribatı ve İSLÂMİYETİ İÇİNE ALAN DAĞLAR BÜYÜKLÜĞÜNDE TAŞLARI BULUNAN BİR MUHÎT (Kuşatıcı) KALEYİ TAMİR EDİYOR… Ve yalnız hususî bir kalbin ve has bir vicdanın ıslahına çalışmıyor; belki bin seneden beri hazırlanıp yığılmış müfsit âletler ile dehşetli rahnelenen (darbelenip aşındırılan) umumun kalblerini ve düşüncelerini ve umumun bilhassa avam mümin halkın dayandıkları İslamî esasların, cereyanların ve şeâirlerin kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi Kur’an’ın mucizeliğiyle o geniş yaralarını, Kur’an’ın ve imanın ilaçları ile tedavî etmeye çalışıyor.”
Elbette cihan çapındaki hayırlı bir hizmetin muzır manileri olacak… Onlarla ciddî mücadele gerekir… Üstadın hayatında da ne kadar sıkıntılar ve zorlukların olduğunu görüyoruz. Bizler de öğrenci iken 1971’deki 12 Mart darbesinden sonra sağ-sol çatışmasındaki silahlı, ölümlü olaylar varken birden bizim üzerimize geldiler. 54 kişilik davada İzmir’de kimler varsa hepimizi toplayıp hapse doldurdular… Ama hapishanede gördüğümüz müjdeli rüyalar sonrasında hepimiz tahliye edildik. Hizmet yepyeni bir döneme girdi ve çok hızlı büyüdü…
Şimdilerde de Efendimiz (S.A.S.) pek çok kardeşimizim rüyalarına giriyor ve müjdeler vererek “Dayanın az kaldı!” müjdesini veriyor. Hz. İsa Aleyhisselam İncil’de “Ben gidiyorum, TESELLİCİ GELECEK” diye Efendimizin (S.A.S.) moral verici, teselli edici vasfından bahsediyor.
Gaybtan tam tarihiyle haber vermek, “Gaybı tam olarak Allah’tan başka kimse bilmez” şeklinde olduğu için elbette haberler bütün incelik ve detayları ile bildirilmiyor. Ama çok yakınlardaki müjdelerden anlaşılıyor ki, zulüm ve gadrin sonu artık yaklaştı. Bütün çatırtılar da onu gösteriyor. Şimdiden zalimler arasında atf-ı cürümler başladı. Kendilerini kurtarmak için en yakınlarını ve altlarında bulunanları satmaya ve bir kurtuluş yolu aramaya başladıkları âşikârâne hissediliyor. Nur seralarını ine benzetip “İnlerine gireceğiz!” diye yeri-göğü inletenlerin bakalım inlerine kimler girecek?!..