"Zulmün her türlüsünün karşısına tek başına ve korkmadan dikilen Allah Resûlü (s.a.s.), hayatı boyunca, zulmün ortadan kalkması için gayret sarf etmiş, her türlü tehlikeyi göze almıştır. Zulmün çirkinliğine dair söylediği ve ümmetini uyardığı çok önemli buyrukları vardır."
Kur’ân’da “zulüm” kavramı oldukça sık geçmektedir. Özellikle geçmiş milletlerin helak olma sebepleri anlatılırken, onların yaptıkları zulümler sürekli hatırlatılır; yok edilmelerinin sebebi olarak da genellikle yaptıkları zulüm zikredilir. Zulmün en büyüğü ve affedilmeyeni elbette Allah’a ortaklar koşmak suretiyle işlenenidir ki, “Yavrucuğum! Zinhar Allah’a şirk koşma! Çünkü şirk pek büyük bir zulümdür.” (Lokman 31/13) âyeti de buna açıkça vurgu yapmaktadır.
Allah’a ortak koşmak bir zulüm olduğu gibi, onun emirlerini çiğneme, yok sayma, haramları helal kılma da bir zulümdür. İnsanın dünya ve ukbâsı adına kendisine karşı haklarını yerine getirmemesi bir zulüm olduğu gibi, başkalarına baskıda bulunma, insanların hak ve hukukuna tecavüz etme, milletin malını hortumlama, hırsızlık etme, rüşvet alma, haram-helâl tanımama, iftira ve gıybette bulunma da bir zulümdür. Sözünden dönme ve emanete hıyanet etme, dini, şahsî ve siyasî çıkarlarına aracı yapma, kutsal değerleri, dünyevî hedeflere ulaşmaya araç edinme bir zulüm olduğu gibi, tabiatı tahrip etme, canlıların hayatını tehlikeye atma veya onları katletme de bir zulümdür.
Zulmün her türlüsünün karşısına tek başına ve korkmadan dikilen Allah Resûlü (s.a.s.), hayatı boyunca, zulmün ortadan kalkması için gayret sarf etmiş, her türlü tehlikeyi göze almıştır. Zulmün çirkinliğine dair söylediği ve ümmetini uyardığı çok önemli buyrukları vardır. Hatta kendisi de sabah-akşam:
“Allah'ım, zulmetmekten, zulme uğramaktan, birinin hukukunu çiğnemekten, biri tarafından hukukumun çiğnenmesinden Sana sığınırım.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned 5/191) duasını yaparak zulmün, mutlaka kaçınılması gereken tehlikeli bir davranış olduğuna dikkat çekmiştir.
Aynı zamanda: “Ümmetimden iki zümre şefaat yüzü görmez: Zulümle oturup kalkan zâlim ve dinde aşırılıklara düşen gâlî (sınır tanımayan, ölçüsüz, aşırı, fanatik).” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr 8/281) tehdit içeren uyarısıyla da, ümmetinin zulümden kaçınmasını hatırlatmıştır.
Milletlerin ve devletlerin tarih sahnesinden silinmesine ve felaket üstüne felaketlere maruz kalmasına küfür ve şirk değil, bilakis irtikâp ettikleri zulüm ve haddi aşmak sebep olur. Zira: “Ahalisi ıslahçı ve hukuk içinde kaldığı hâlde, mücerret onların küfrü sebebiyle memleketleri helâk etmek, senin Rabbinin şanından değildir.” (Hûd 11/117) İlâhi buyruğu da bunu net bir şekilde göstermektedir. Nitekim: “Mülk ve devlet, küfür ile bâki kalır, ama zulüm ile bâki kalmaz” sözü de, tecrübelerle sabit olmuş değişmez bir kural gibidir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), sonuçları bakımından zulmün üç çeşit olduğunu belirtmiştir. Bunlardan birisi Allah’a şirk koşmak anlamındaki zulümdür ki, Allah Teâla ezeli kelamında böyle bir insafsızlığı asla affetmeyeceğini buyurmaktadır. Diğeri insanların Rabblerine karşı işlemiş oldukları zulümdür ki, (namaz, oruç gibi) bu konuda Yüce Mevla dilerse affeder, dilerse azap eder. Üçüncü bir çeşit zulüm vardır ki, o da insanların hemcinslerine ve diğer canlılara karşı işlemiş oldukları zulümdür ki, Cenab-ı Hakk böyle bir zulmü yapanın yanına bırakmayacağını, sonunda mutlaka cezalandıracağını beyan buyurduğu bir zulümdür.” (Feyzü’l-Kadir, 4/295).
Bu anlamda sadece insanların değil, diğer canlıların hakları bile hukuksuzluktan korunmuş, onlara işkence yapma, zulmetme, aç bırakıp ölümüne sebep olma, yaralama ve vahşice yok etme gibi insanlık dışı davranışlar, Cehenneme gitme sebebi olarak kabul edilmiştir.
Konuyla ilgili uyarılarından birinde Allah Resûlü (s.a.s.) “Kötü yolda bulunan bir kadının, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız ayakkabısını çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın affedildi. (Müslim, Tevbe 155) buyururken, daha dehşetli olan diğer bir beyanında da: “Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşerâtından yemeye de salmamıştı.” (Buhârî, Bed'ü'l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50; Müslim, Birr 151) buyurarak, bir canlının ölümüne sebep olmanın, kötü neticesini haber vermiştir.
Şayet bir insan, hapsedip de ölümüne sebep olduğu bir kediden dolayı Cehennem’e atılıyorsa, ya yüzbinlerce insanın hürriyetinin elinden alınarak işlerine hukuksuzca son verilmesinden, hapse atılarak haklarına girilmesinden, gözaltında işkence ile hayatlarına son verilmesinden ve bu acımasızlığın ya da zulmün görünmeyen mazlumları olan ve annelerinden uzak kaldıklarından dolayı hastalanan hatta ölen masum bebek ve çocukların günahlarından, yaygın olan güncel korona hastalığından dolayı bilerek hapislerde insanların ölümlere terk edilmesinden, helal kazançlarıyla elde ettikleri malların gasp edilmesinden, zulümden kaçarken masumların Ege ve Meriç’in sularında can vermesinden dolayı hesaba çekilecekleri bir düşünün.
Acaba bunları yapanlar hiç düşünmezler mi? Kediden dolayı ebedi hayatı mahvoluyorsa, yukarıda sadece bir kısmına işaret ettiğimiz zulümleri günümüzde büyük buluşma olmayacakmışçasına hiç çekinmeden işleyenler, bunlarla nereye gideceklerdir? Sonları nasıl olacaktır?
Ahirete bakan yönüyle Hz. Peygamber (s.a.s.) bu türden zulümlerin sonucunu şu ilginç sözlerle haber vermektedir. Ebû Hureyre’den (r.a.) gelen rivayete göre, Allah Resûlü (s.a.s.) Ashab-ı Kiram’a, “Müflis’in kim olduğunu bilir misiniz?” diye sormuş, onlar da; “Yâ Resûlallah! Bize göre, müflis, parası ve malı olmayan kimsedir.” demişlerdir.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur: “Benim ümmetimin müflisi o kimsedir ki, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât getirecek, fakat buna sövmüş, filancaya zina iftirası yapmış, falancanın malını yemiş, şunun kanını akıtmış, bunu dövmüş olarak gelecektir. Sonra yaptıklarının hesabını vermek için oturacak; kısas olarak, bu haksızlığa uğrayanlar onun sevaplarından haklarını alacaklar. Eğer sevapları yeterli olmazsa, haksızlık ettiği kişilerin günahlarından alınıp, ona yükletilecek ve sonra ateşe götürülecektir.” (Tirmizî, Kıyâme 2). Yaşasın zalimler için cehennnem!
Şu mısralarla yazımızı bitirelim:
“Zâlimin zulmü varsa mazlûmun da Allah’ı var
Bugün halka cevretmek kolay, yarın Hakk’ın divanı var.”
Prof.Dr.Muhittin AKGÜL
https://www.patreon.com/muhittinakgul
https://www.instagram.com/muhittin_akgull