Kıbrıs’ta çözüm müzakerelerine yeniden başlamak üzere “Plan A (federasyon), Plan B (iki devletli çözüm veya konfederasyon) önerilerine alternatif olarak iki saygın uzman tarafından C Planı gündeme getirildi. 26 kantondan oluşan İsviçre modeli ışığında çözüm planının onaylanmasının akabinde adanın bölgelere ayrılması ve tabandan yukarı doğru, doğrudan demokrasiye dayalı bir yönetim ilkesinin benimsenmesi söz konusu olacak.
Kıbrıs’ta çözüm müzakerelerine yeniden başlamak üzere “Plan A (federasyon), Plan B (iki devletli çözüm veya konfederasyon) önerilerine alternatif olarak iki saygın uzman tarafından C Planı gündeme getirildi. Plan, yeni yayımlanan bir raporla da çerçevesini ortaya koydu.
KKTC’de bulunan Doğu Akdeniz Üniversitesi’nden Prof. Ahmet Sözen, C Planı’nı hazırlayan iki uzmandan biri. Kendisi Kıbrıs sorununun çözümü konusundaki çalışmalarıyla tanınıyor. Ayrıca, cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın 2015 yılındaki seçim kampanyası sırasında Vizyon Grubu’nda yer alıyordu.
Raporun eş yazarı olan Leonidas Pantelidis ise, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi eski diplomatlarından.
Planın iki yazarı da herhangi bir kurum veya hükümetin desteği, yönlendirmesi veya finansmanı olmaksızın bu çalışmayı gerçekleştirdi. Dolayısıyla, öneriler siyaset ve aktörler-üstü olma niteliği taşıyor.
Plan halihazırda adada Rum ve Türk karar alıcılara sunuldu; ancak kendilerinden henüz bir geri bildirim alınamadı.
C Planı, iki referandumlu ve 8-10 yıla yayılan bir geçiş dönemiyle federasyona ulaşılmasını öneriyor. İlk referandumda çözüm anlaşması onaylanacak, ikincisinde de Federal Anayasa’yı hazırlayacak kurucu meclis oluşturulacak.
26 kantondan oluşan İsviçre modeli ışığında çözüm planının onaylanmasının akabinde adanın bölgelere ayrılması ve tabandan yukarı doğru, doğrudan demokrasiye dayalı bir yönetim ilkesinin benimsenmesi söz konusu olacak.
Adadaki kantonların öz yönetimi olacak
6 ila 12 kadar kantonun oluşturulacağı adada her kantonun kendi öz yönetimi olacak ve federal hükümete göndereceği temsilci üzerinden temsiliyet sağlanacak. Kantonlar arasında Lefkoşa, Girne, Mağusa, Larnaka, Limasol ve Baf’ın isimleri ön plana çıkıyor.
Bu süre zarfında taraflar, siyasetten, ekonomiye, askeri alanlara, sosyal alanlara dek farklı yapıları oluşturacak ve bu alanlarda işbirlikleriyle bu geçiş dönemi sonrası tam teşekküllü çalışacak olan federasyonu kuracak. Adanın savunması ise, yerel kuvvetler tarafından üstlenilecek.
İsviçre modelinin öne sürülmesinin sebebi ise, daha önce denenmiş ve başarılı olmuş bir federasyon modelini temel almak.
İki devletli çözümden farklı olarak güç paylaşımını temel alan ve işbirliği ön planda tutarak adadaki halkları ve kurumları birleştirmeyi amaçlıyor. C Planı’nın federalizm önerisinden farkı ise, referandumdan bir gün sonra değil 8-10 yıl içerisinde bir federasyon kurulmasını hedeflemesi.
Bölgesel referandum mekanizması
Annan planına göre adadaki siyasi açmazların çözüm mekanizması Anayasa Mahkemesi idi. Ancak bu modelde, İsviçre’deki bölgesel referandumlar bir çözüm mekanizması olarak sunuluyor ve böylelikle siyasiler konsensüs sağlamaya teşvik ediliyor.
Uzmanlar, bölünmüşlük ortamında toplumlar-arası bir işbirliği kültürünün gelişmediğine dikkat çekerek, federalist anlayışın benimsenmesiyle birlikte işbirliği ortamının filizlenebileceğine dikkat çekiyorlar.
“Bu plan, yıllardır çözülemeyen Kıbrıs uyuşmazlığını ve de sürdürülen müzakere sürecini çok detaylı analiz etmiş, aksaklıkları belirlemiş çok deneyimli iki uzman tarafından öneriliyor. Her ikisi de gerek uyuşmazlığın tarihini, gerekse müzakere süreçlerini çok iyi bilen ve hatta değişik dönemlerde müzakerelerin parçası olmuş insanlar,” diyor Prof. Sözen.
Sözen’e göre; kapsamlı çözümün, özellikle referandumdan bir gün sonra kurulması öngörülen federal yapının uzun ömürlü ve sağlam olmasının önünde çok ciddi engeller ve riskler var:
“En önemlisi iki toplum 1960lı yıllardan beridir bir işbirliği kültürü ve işbirliği tecrübesi oluşturamamıştır. Bunların eksik olduğu bir ortamda tamamen işbirliğine dayanan bir federasyonu oluştursanız bile bunun uzun süre yaşamasının önünde böyle bir büyük risk vardır: işbirliği kültür ve tecrübesinin eksikliği.”
Adım adım işbirliği kültürü
Dolayısıyla C Planı, adım adım bu işbirliği kültürü ve tecrübesinin yaratılmasını ve ona göre tam teşekküllü bir federasyonun kurulmasını öneriyor.
Zira, Sözen’e göre, diğer türlü işbirliği kültürü henüz gelişmediği için federasyonun yaşama şansı yüksek olmayacak.
Plan, adada iki dilli –Yunanca ve Türkçe- idari yapılanma kurulmasını önerirken, ilk aşamada karşılıklı anlaşılırlık için çalışma dilinin İngilizce olmasını da öngörüyor.
Planda ayrıca çoklu federal bölgelerin de oluşturulması öneriliyor. İki bölgeli başlayan yapılanma, buna göre her iki bölge içinde birden fazla federal bölge kurulmasına ve çok bölgeli bir federasyona doğru evrilebilir.
“Bir merkezde toplanması düşünülen yetkileri daha çok bölge ve aktöre yaymak istiyoruz ki merkezi devletle uyuşmazlık çıktığında bir açmaz oluşmasın,” diyor Sözen.
Peki taraflar bu plana nasıl ikna edilecek? Sözen’in basit bir çözümü var: “Kıbrıs’ta ilk önce meseleye doğru teşhis koymayı ve ona göre tedaviyi hatırlatmak lazım. Yani kısacası taraflara hep aklı selimi söylemek ve aklı selim davranmalarını cesaretlendirmek lazım.”
Planı eleştirenler de var
Ancak, adada iki devletin yan yana yaşamasını savunan uzmanlar, bu plana karşı çıkıyor ve çözüm sürecini uzatacağına dair eleştiriler getiriyor.
Merkezi Ankara’da bulunan 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Balkan ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı Gözde Yaşın’a göre ise “Kıbrıs'ta artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.”
C Planı'nın İki Devletli formülün iki kesimde de güçlü ve gittikçe güçlenen taraftarı olması nedeniyle ortaya atıldığını düşünen Yaşın, ada üzerinde yan yana yaşayan iki halkın olduğuna ve iki devletli formülün de bunun resmileştirilmesinden ibaret olduğunu kaydediyor.
“Bu, kimsenin düzeni değişmeden kimse egemenliğinden ya da yönetim hakkından vazgeçmeden ulaşılabilecek en kolay, pürüzsüz, uygulaması daha kolay ve maliyeti daha düşük bir yöntem,” diyor Yaşın.
Yaşın, sınırın geçeceği yer, kuzeyde kalan Rum malları ve güneyde kalan Türk mallarıyla ilgili anlaşmazlıklar, kuzeydeki Kilise toprakları ve güneydeki Vakıf malları gibi konularda müzakerelerin sonucunda iki komşu devlet formülünün sürdürülebilir bir hal alacağına dikkat çekiyor.
Yaşın’a göre, Kıbrıslı Türkler açısından 1960 Anlaşmaları hukuki bir kazanımdır ve Türklerin sayıca az olmalarının yönetime etkin katılımlarını ve siyasi eşitliklerini olumsuz etkilemesini önleyecek tedbirler alındı:
“Dolayısıyla bir anlaşma ancak siyasi eşitlik ve yönetime etkin katılımı koruyan bu maddeleri içeren bir anlaşma ile olur. Olmuyorsa da dilleri, dinleri, geleceğe dönük hayalleri, tarih bilinci, bağlılık hissi tamamen farklı olan iki halkı birlikte yaşamaya zorlamak zorbalıktır.”
Dolayısıyla, C Planı’na Yaşın’ın yönelttiği eleştirilerin başında, güvenlik formülünün daha da netleştirilmesi geliyor.
“Yoksa problem hangi aşamayla federasyona geçileceğinde değil aksine federasyonun niteliğinde. 1960 Anayasası zaten Türklere kendi bölgelerinde tam yönetim hakkı veriyor, bu ister kantonlar olarak ister tüm bir bölge olarak verilsin fark etmeyecektir,” diyor Yaşın ve ekliyor:
“Ancak mesele Rum tarafının yetkiyi ve egemenliği paylaşmak istememesi. Reel politik açısından bakılırsa, adadaki fiili durumda, yeni bir formülün ortaya konması ancak süreci uzatmak anlamına gelir.”
(tr.euronews.com)