Küçük Prens üzerine bir değerlendirme

Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Aymaz'ın yeni köşe yazısı 'Küçük Prens üzerine bir değerlendirme' başlığı taşıyor.
         4 Ekim  2025 tarihli “Küçük  Prens”  yazımız  üzerine Kanada’dan değerli bir okuyucumuz bir tahlilde bulunmuş. CEHENNEME  GİDEN  YOL: DOPAMİN  başlığı altında güzel bir değerlendirme yazısı yazmış. Bu kıymetli yazıyı  sizlere aynen takdim ediyorum:

Küçük Prens’in yedi yıldıza yaptığı yolculukta en acıklı ziyaret üçüncü gezegende yaşayan alkoliğe rastladığı ziyarettir. Küçük Prens’in seyahatlerinin en kısasıdır. Paradoksal olarak, duyguları olan tek yetişkin, utanç duyan bir ayyaştır. Döngüsel üzüntü ile dolu bir karakter. Diğer karakterlerin duygusal dünyaları düzleşmiştir. Duyguların ve deneyimlerin ne olduğunu unutmuşlardır. Çünkü sarhoş, durumun farkında olan, rol yapmayan tek kişidir. İçmekten duyduğu utancı unutmak için içen bir ayyaştır.  Bu açıdan ayyaş her türlü bağımlılık için bir modeldir ve bugünkü insanlığı en iyi yansıtan karakterlerden biridir. Bu kaçışı olmayan ve umutsuzluğa yol açan bağımlılığın/kısır döngünün dünyadaki birçok hastalığın nedeni olduğuna inanıyorum. Ayyaş, çok kısa bir bölümde bize harika bir ders bırakıyor.

Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’inde “Sarhoşlar insanların en iyisidir. En iyiler de alabildiğine sarhoştur her zaman.” ifadeleri yer alır. Bu büyük yazar onlarda bir çekicilik bulmuş olmalı. Küçük Prens’teki sarhoş ise bambaşka bir hikaye. Bu sarhoş oldukça perişan görünüyor. Ve bu bizi bir paradoksla karşı karşıya getiriyor. Alkole yönelenler hassas ve iyi kalpli mi (Dostoyevski), yoksa zayıf fikirli kaybedenler mi? (Saint Exupéry). Dostoyevski’nin kendisi de, kontrol edilemez bağımlılığın farkında olan, takıntılı bir kumarbazdı. İnsan doğasının kırılganlığını ve çaresizliğini görmüştü. Ancak bu utanılası seçimleri asla kınamamıştı.

Alkolün etkileri hakkında yazılmış en dürüst ve en iyi kitap ise Jack London’un Jack Barleycorn’dur. Kahraman, içkiyi bırakmak için mücadele eder, ancak her seferinde başarısız olur. Bir alkoliğin yaşamının nasıl bir şey olduğunu anlatan en iyi kitap denilebilir. Kader, ona dilediği her şeyi vermişken bile, onu içkiye iten sebeplerle meşgul olması çok dokunaklı. Sürekli neden içiyorum diye soruyor kendine. Ve sonunda bir cevap yok. Jack London bunu manevi bir ihtiyaca bağlıyor ve şöyle yazıyor: "Yaşlanıyordum. Dışarı çıktığımda, başkalarının söylediklerinden ve yaptıklarından eskisi gibi aynı neşe ve heyecanı hissetmiyordum. Benim için insan etkileşiminden gelen canlılık, ışık ve ışıltı giderek azalıyordu." Dünya çapında birçok insanın kaygı, depresyon ve diğer sorunlarının üstesinden uyuşturucu veya alkolle değil, sevdikleriyle bağ kurarak gelebileceğini umuyorum.

Bugünün gerçeğinde bağımlılık neredeyse herkesin hayatının ayrılmaz bir parçası. Sabah bir fincan kahve, yorgunken bir sigara, bir partide birkaç şişe bira- bunların hepsi günlük hayata derinlemesine yerleşmiş, genellikle fark edilmeyen bağımlılıklardır. Bazı insanlar maddelere daha derinden bağımlı olabilir: Uyuşturucu bağımlılığı, alkolizm, nikotin bağımlılığı.. Bazı bağımlılıklar ise maddelerle ilgisizdir: İnternet bağımlılığı, kumar ve alışveriş bağımlılığı gibi..

Maalesef uyuşturucu bağımlılığı, Batı kültüründe uzun zamandır romantikleştirilerek onun karanlık tarafını unutturmuştur. Darren Aronofsky Bir Rüyaya Ağıt (2000) ile çok sert bir şekilde uyuşturucu  bağımlılığın karanlık yüzünü hatırlatır. Hikaye yazın başlayıp kışın biter. Filmdeki her karakter, yalnız, kimsesiz ve çürüyen birey olarak baharı göremez. Yönetmen bir röportajında Requiem for a Dream’in bir canavar olduğunu söylüyor. Ancak bu yaratık çıplak gözle görülemiyor; insanların zihninde yaşıyor. Bağımlılık.

Davranışsal Bağımlılıklar

Uzmanlara göre madde bağımlılığı korkutucu olsa da, davranışsal bağımlılıkların tedavisinin daha zor olduğunu söylüyorlar. Sadece belirli bir maddeden kaçınmakla ilgili değil; bu davranışı sergileyen kişiyle de ilgili. Bu da müdahaleyi daha da zorlaştırıyor. Sadece on yıl önce, alışveriş bağımlılığı, kumar bağımlılığı ve oyun bağımlılığı davranışsal bağımlılıkların tipik örnekleriydi. Günümüzde ise sosyal medya da bu tartışmaya katılmış gibi görünüyor.

Özellikle de kısa içerikli videolar. Son yıllarda, tariflerden cilt bakımı ipuçlarına ve son dakika haberlerine kadar neredeyse her şey kısa, lokmalık içerikler şeklinde sunuluyor. Gerçekten de içerik giderek daha kısa, daha canlı ve bağımlılık yapıcı hale geliyor. Neredeyse her sektör, dikkatin ilk üç saniyede yakalanması gerektiğini hedefliyor.

Patlamış Mısır Beyni

Patlamış mısır beyni, beynin küçük uyaranlara değil, yalnızca yoğun, patlayan uyaranlara tepki verdiği bir durumu ifade eder. Bu duruma ulaştığında, beyin günlük yaşamdaki küçük uyaranlara tepki vermeyi bırakır ve daha güçlü uyaranlara karşı tolerans geliştirir. Bu durum, insanlar kısa içerik izlemeyi bıraktıklarında uyuşukluğa ve isteksizliğe yol açar. Bu istekleri tatmin etmek için kısa içeriklere geri dönme kısır döngüsü devam eder. Bu durum günlük yaşamda uyuşukluğa neden olabileceğinden dopamin detoksa ihtiyaç vardır.

Bazı insanlar, uyuşturucu veya alkol bağımlılığı gibi fiziksel sağlıklarını doğrudan etkilemediğine inandıkları için kısa içerik bağımlılığının ciddiyetinin farkında değildir. Ancak uzmanlar, bunun depresyona, uyuşukluk ve isteksizliğe, hatta büyüyen çocuklarda beyin gelişimini etkileyebileceği konusunda uyarıyor. Bunun, beynin patlamış mısır gibi şiştiği bir durum olan "patlamış mısır beyni"ne yol açabileceğini belirtiyorlar.

Beyin Çürümesi

Oxford Sözlükleri geçen yıl "brainrot"u "Yılın Kelimesi" olarak seçti. Brainrot, "brain" ve "rot" kelimelerinin birleşiminden oluşan bir terimdir. Amerikalı yazar ve şair Henry David Thoreau, 1854 tarihli "Walden" adlı kitabında materyalist bir toplumu eleştirmek için bu terimi kullanmıştır. Günümüzde ise bu terim, aşırı çevrimiçi içerik tüketiminin neden olduğu beyin çürümesini ifade eder.  Bu terim, Z kuşağı tarafından sonsuz kaydırmanın neden olduğu zihinsel bulanıklık ve bilişsel gerilemeyi tanımlamak için popüler hale getirildi. Uzmanlar, genellikle "sadece video izlemek" olarak görülen bu alışkanlığın aslında beynin çalışma şeklini değiştirerek konsantrasyonu, hafızayı ve karar vermeyi olumsuz etkilediği konusunda uyarıyor.

Daha büyük sorun ise kısa videoların gelecek nesillerin beyinlerini çürütmesi. Kısa içerik sektörü, 2010 kuşağını en büyük müşteri kitlesi olarak görüyor ve onlara odaklanıyor. 2010'dan sonra doğan "Alfa Kuşağı" olarak adlandırılan nesil metin odaklı olmadığı için kısa, öz içerikleri tercih ediyor. Dünyaca ünlü sosyal psikolog Jonathan Haidt, "Kaygılı Kuşak" adlı kitabında, "Çocukların ve ergenlerin beyinleri öğrenme ve büyüme için esnektir, bu nedenle bu dönemdeki deneyimler ve aktiviteler beyin yapıları üzerinde kalıcı bir etkiye sahiptir." diyor. Ayrıca, "sosyal medya ve algoritmaların çocukların ruh sağlığını bozduğunu ve sosyal yaşamlarını altüst ettiğini" de belirtiyor.

Kimsenin Mücadele Etmediği Bağımlılık

         Son yıllarda, TikTok, İnstagram Reels ve YouTube Shorts’taki gibi kısa videolar, milyonlarca insanın günlük hayatının bir parçası haline geldi. Kısa olmaları ve bitmek bilmeyen içerik akışı onları karşı konulamaz kılıyor. Sinirbilim araştırmaları şu uyarıda bulunuyor: Bu formatların aşırı kullanımı bilişsel işlevlere önemli ölçüde zarar verebilir; bazı durumlara dikkat, hafıza ve dürtü kontrolü üzerindeki etkiler, orta düzeyde alkol tüketenlerde gözlemlenenlerden daha belirgin olabilir.

“Cehennem, nefse hoş gelen şeylerle kuşatılmış; cennet ise nefsin istemediği şeylerle çepeçevre sarılmıştır.” (Buhârî, Rikak 28)

Gerçekten de "dopamin" çağında yaşıyoruz. Anlık ve parçalı dikkatin, sürekli kaydırma, bir sonraki içeriğe geçmek için parmağın hareketi ile karakterize edildiği bir çağ. Bunun merkezinde, genellikle 15 ila 60 saniye uzunluğundaki kısa videolar yer alıyor. İnsanların kısa içeriklerin esaretine kapıldığı "kısa bağımlılık" olgusu, neredeyse tüm yaş gruplarında hızla yayılıyor. Bu içerikler, ödül sistemini uyarmak için tasarlanmıştır. Her kaydırma, haz ve motivasyonla ilişkili molekül olan dopamin salgılanmasını sağlar. Sonuç olarak, beynin anında uyaran arama konusunda sürekli bir eğitimi olur ve sabır veya sürekli dikkat gerektiren aktivitelere karşı tolerans azalır.

Tüm dünyada kısa içerik tüketimi her yıl artıyor. Üretilmesi nispeten az çaba gerektiren kısa içerikler, paraya bile dönüştürülebilir hale geliyor ve bu da giderek artan sayıda içerik üreticisinin ortaya çıkmasına yol açıyor. YouTube, Instagram ve TikTok gibi platformlar kısa içerikle dolup taşıyor. Sürekli artan kışkırtıcı içerik akışı, insanların bağımlı hale geldiği ve daha fazla zaman harcadığı bir ekosistem meydana getirdi.

Uzmanlar, genellikle 15 ila 60 saniye arasında olan kısa video içeriklerinin, uyuşturuculara benzer bağımlılık özelliklerine sahip olduğuna inanıyor. Kısa süreleri, onları izlemeyi daha az zahmetli hale getiriyor ve bir parmak hareketiyle bir sonraki içeriğe hızla geçebilme özelliği, yüksek düzeyde bir dalma sağlıyor. Bağımlılığın üç unsuru "ipucu", "ödül" ve "istek"tir ve kısa içerikler bu üçünü de içerir.

"Sen, ani ve fani zevklerin bekasını arıyorsun. Onun için, onun zevaliyle ağlamaya başlıyorsun. Kör hissiyatınla bu yanlışının tam tokadını yersin. Bir dakika gülmeye bedel on saat ağlıyorsun.

Hevesli akılsız çocuklar gibi, muvakkat, ehemmiyetsiz lezzetlerin peşinde koşma. Düşün ki, fani zevkler, sana manevi elemler, teessüfler bırakıyor. Sıkıntılar, elemler ise, bilakis, manevi lezzetler ve uhrevi sevaplar veriyor. Sen divane olmazsan, muvakkat lezzeti yalnız şükür için arayabilirsin. Zaten lezzetler şükür için verilmiş." (Emirdağ Lâhikası)

Sorun şu ki, kısa süreli bağımlılık dopamin bağımlılığına yol açar. Normalden daha güçlü bir uyaran alındığında, dopamin salınımı artar ve bu da haz duygusuna yol açar. Ancak bu süreç aşırı tekrarlandığında bağımlılık gelişir ve kişi daha da güçlü bir uyaran arayışına girer. Kısa içeriklerin aşırı izlenmesi, dopamin bağımlılığına yol açabilir.

Sosyal ağlar bizi uzaktaki insanlara ve eski dostlarımıza bağlı tutarken, aynı zamanda dikkatimizi dağıtarak ve dopamin devresindeki ödül sistemimizi etkileyerek bizi mümkün olduğunca uzun süre orada tutmaya çalışır.

Hiçbir duygunun karşılığının olmadığı yer, cehennemdir. Kısa videolar ruhumuzun üstünden silindir çarkları gibi geçiyor ve duygu dünyamızı dümdüz ediyor. O tırtıkların her birisi izlenilen kısa içerikli bir videodur.

Bağımlılık ve rehabilitasyon döngüsü denilince akla hemen Küçük Prens ve Jack London gelir.  Sarhoş adamın şişesine tutunarak yaşadığı yalnızlık tarifsizdir. Yıldızları sayan o iş adamı ile Bitcoin kodlarını takımyıldızlar gibi gören günümüzün kripto para oyuncuları arasındaki fark nedir? İkisi de kazanç ve kayıplara karşı kaygı dolu bir takıntıdan mustarip ve yıldızlı gökyüzünü sayılarla hapsetmiyor mu? Sokak lambalarının her dakika sönen mekanik ritmi, sosyal medyada gezinen modern şehirlilerin parmak dansı ritimleriyle şaşırtıcı bir şekilde örtüşmüyor mu? Vancouver Adası’nın sakinleri saatte 43 kez telefonlarının kilidini açarken Küçük Prens gezegeninde 43 defa gün batımını seyreder. En çarpıcı olanı ise Vancouver downtownda bulunan trafik ışıkları, tıpkı Küçük Prens’in gezegenlerinin Samanyolu’nda topluca canlanması gibi, akıllı ekranlar tarafından ağartılmış yüzbinlerce yüzü yansıtır. Google Haritalar her kahve dükkanının haritasını çıkarabilse de, Tim Hortons’da samimi, içten sohbetlerin koordinatlarını kaybettik.

Küçük Prens bu kısır acımasız döngüye göz yumamaz. Geriye sadece gitmek kalır. Ayrılırken de “Yetişkinler çok tuhaf!” der. Bu Küçük Prens’in kitapta en sık dile getirdiği ifadelerden biridir.

Jack London ilk kez beş yaşında alkol içti. Yedi yaşında şarap içmeye zorlandı ve yere yığıldı. Bu da onda alkole karşı bir tiksinti bıraktı. Ancak ailesi fakirdi ve küçük yaştan itibaren ağır işlerde çalışmak zorunda kaldı. Bu yüzden alkol her zaman etrafındaydı. Jack London’ın argümanı, "alkolün kötülükleri hakkında vaz vermenin bir faydası yok. İnsanları alkol bağımlılığından kurtarmanın tek yolu, onları fiziksel olarak alkolden uzak tutmaktır.” şeklindeydi.

Bugün asıl soru şu olurdu:

Kısa videolara erişim sadece bir tık yakınındayken insanlar ondan nasıl uzak duracak? 
18 Kasım 2025 11:29
DİĞER HABERLER