Libya'ya gönderilen cihatçı konuştu

Türkiye’nin Libya’da Sarraj tarafını destekler pozisyondaki desteği, Rusya’nın yanı sıra bölge ülkelerinin rahatsızlığına yol açıyor.
Ankara’nın, son dönemde binlerce cihatçıyı Suriye’den Libya’ya transfer etmesinin Libya’da dengeleri değiştirdiği yolunda yorumlar ağırlıkta. İngiliz Guardian gazetesi de bu konuya ilişkin bir analiz-haber hazırladı.

İdlib'de savaşırken Libya'ya gönderilen muhalif savaşçılardan 22 yaşındaki Wael Amr'la konuşan Guardian, Amr'ın hikâyesini anlatırken, “Mart ayında Türk ordusunun Libya'da savaşmak için tuttuğu listeye adını yazdırmış, ardından İdlib'den sınırı geçerek Türkiye'ye girmişti. Hayatının ilk uçak yolculuğunu da Türkiye'den Libya'ya gitmek için yaptı ve kendisini tehlikeli bir cephe hattında, kendi ülkesi için olmayan bir savaşta buldu” ifadesini kullanıyor.

BBC Türkçe'nin aktardığına göre, Amr ise şunları söylüyor:

"Bana iyi para karşılığında destek hattında ya da sağlık ekipleri içinde çalışacağım söylenmişti. Ama buradaki savaş Suriye'de gördüğümden çok daha kötü. Her daim daracık sokaklarda doğrudan çatışma var. Bazı Suriyeliler buraya para için geliyor, bazıları Libyalıları zulümden kurtarmak için geliyor. Şahsen ben Türkiye'nin neden Suriyeli muhalifleri Libya'ya savaşmaya getirdiğini gerçekten bilmiyorum. Bu ülkeyle ilgili, [Muammer] Kaddafi'ye karşı bir devrim gerçekleştirdikleri dışında hiçbir fikrim yok."

Guardian, Suriye'den getirildiği tahmin edilen 8 ile 10 bin arasındaki savaşçıdan biri olan Amr'in, evinden 2 bin kilometre uzakta, Libya'da, Türkiye'nin "Mavi Vatan" planı için savaştığını yazıyor ve planı şöyle açıklıyor: 

“Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de jeopolitik hakimiyet kurma planı. 14 yıllık bu proje, Yunanistan ve Türkiye arasında, ikiye bölünmüş Kıbrıs adası üzerinden yapılan mücadeleyi de, deniz yetki alanlarında komşuları olan Mısır, İsrail, Lübnan ve Yunanistan'la yaşadığı doğal gaz ve petrol sondaj hakları tartışmasını da kapsıyor. Proje, 2014'te Hafter ve Trablus hükümeti arasında başlayan ve birçok yabancı gücün müdahil olduğu Libya'daki savaşla zirveye ulaştı."

Guardian, siyasal İslamcılarla yeni Osmanlıcıların Libya'daki savaş üzerinden güç elde etmeye çalıştığını belirtiyor ve şunları kaydediyor:

“Suriye ve Yemen'de farklı ülkelerin desteklediği grupların arasındaki savaşlar da sürüyor. Ancak ABD'nin etkisinin giderek azaldığı bölgede Libya, Arap baharından arta kalanlar üzerinden çıkar sağlamak isteyen bölgesel oyuncular için en umut vaat eden saha haline geldi.

Siyasal İslamcılar ve yeni Osmanlıcılar, Arap milliyetçilerine monarşilerine karşı diğer tarafta sıraya girdi ve paralı askerler, ideolojiler, jeopolitik hedefler ve doğal gaz mücadelesi birbirine karıştı.

Libya'da yıllardır süren savaşı yaşayan Libyalı sivillerin gayet iyi bildiği gibi; Birleşmiş Milletler'in (BM) Libya için getirdiği silah ambargosunun da pratikte etkisi kalmadı.

Çok güçlü olmasa da farklı güçlere bağlı silahlı grupların ve fidye için insan kaçırmaların sayısı son dokuz yılda iyice arttı.”

Başkent Trablus'taki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Birleşmiş Milletler tarafından tanınıyor. Ülkenin batısında küçük bir bölgenin kontrolünü elinde tutan hükümetin en yakın müttefikleri Türkiye, Katar ve bir noktaya kadar da İtalya. 

Guardian'a göre sahadaki gücü kısıtlı olan Trablus hükümetine, bazı Libyalılar, İslamcı politika izlediği gerekçesiyle güvenmiyor.

UMH, Libya'nın doğusundaki paralel hükümetin, kendi oluşturduğu Libya Ulusal Ordusu'nun komutanı olarak görevlendirdiği General Halife Hafter'e karşı savaşıyor.

Hafter'in destekçileri radikalliğe karşı savaştığına inanıyor. UMH'yi desteklemese bile Hafter'e mesafeli yaklaşanlar da var. Onlar da Hafter'in, tıpkı Kaddafi gibi bir militarist diktatör olma yolunda ilerlediği görüşünde.

Hafter'in en büyük destekçileri de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Rusya'nın paramiliter kuruluşunu Wagner Grubu, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve Fransa. Savaşa katılan Sudanlı ve Suriyeli paralı askerler de var.

Hafter, Nisan 2019'da UMH'ye karşı yeni ve geniş çaplı bir operasyon başlattı. Bu çatışmalar, 2011'de Kaddafi'yi deviren NATO destekli savaş sonrası ülkenin en yıkıcı savaşı görmesine yol açtı.

2019 sonunda Hafter güçleri başkent Trablus'a çok yaklaşmıştı. Hafter Trablus'u ele geçirmeye doğru ilerlerken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan devreye girdi ve ilk kez Trablus hükümetine verdiği desteğin çapını genişletti.

Arka arkaya Doğu Akdeniz'deki rakiplerine karşı deniz yetki alanları ve askeri işbirliği anlaşmaları imzalandı.

Guardian'a konuşan Trablus merkezli düşünce kuruluşu Sadık Enstitüsü'nün direktörü Anas El Gomati, "UMH'ye askeri ve diplomatik destek çok kısıtlıydı, ancak doğal gazdan elde ettiği gelir yeterince fazlaydı." diyerek o dönem UMH'nin durumunu anlatıyor:

"Ankara'nın attığı bu adım çok zekice. Trablus'u destekleyerek Ankara, Kaddafi zamanında imzalanan ancak savaş sonrası yarıda kalan milyarlarca dolarlık inşaat sözleşmelerinden alması gereken ücretleri de geri almaya çalışıyor. Hem de bu destek sayesinde savaş bittikten sonra ülke yeniden inşa edilirken de Türkiye ilk devreye giren ülke olacak."

Guardian, Ankara'nın bu hamlesinin Türkiye'de destek bulmadığını ve dünya sahnesinde Türkiye'yi daha da yalnız bırakan bir hamle olduğunu yazıyor ancak ne şekilde olursa olsun işe yaradığını belirtiyor:

"Türkiye'nin askeri techizatları, drone teknolojisi, sahadaki Suriyeli askerler ve Türk askerler, Hafter'in kazanımlarının Ocak ayından itibaren durmasını ve ardından Hafter'e bağlı güçlerin geri çekilmesini sağladı. Bu hafta kilit konumdaki bir hava üssü ve Asabaa kasabasının kontrolü Trablus hükümetine bağlı orduya geçti. Hafter, Trablus'taki cephe hattından kısmen çekildiklerini açıkladı."

Öte yandan Suriye’de de sıcak gelişmeler yaşanıyor.Amerikan Washington Post gazetesi, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın iç savaşın çıktığı 2011 yılından bu yana iktidarının en zorlu dönemini yaşadığını yazdı.

Gazete bu zorlukları da, “kuzeni Rami Makluf ile yaşadığı sorunlar, ülkede çöken ekonomi ve müttefiki Rusya'da medyada hakkında çıkan eleştirel tondaki haberlerin işaret ettiği gerilim” olarak sıralıyor.

Gazete, her ne kadar ülkenin üçte birinin kontrolün yeniden Esad'a geçse de, güney vilayeti Dera'da patlak veren yeni isyanların da muhalif hareketlenmeleri canlandırabileceğini ifade ediyor.

Washington Post gazetesine konuşan Chatham House düşünce kuruluşundan Lina Khatip, Esad'ın “dokuz yıllık savaşta en kırılgan dönemini yaşıyor olabileceğini” söylüyor ve şu yorumu yapıyor:

"Esad, giderek İran ve Rusya'nın desteğine daha bağımlı hale geliyor. Seçmenlerine tedarik edebileceği yerli kaynakları yok. Uluslararası meşruiyeti yok ve çatışma öncesi sahip olduğu askeri güce artık sahip değil. Araç kutusu artık boş ve doğrusu her zaman olduğundan daha zayıf halde."

26 Mayıs 2020 16:08
DİĞER HABERLER