[M.Ertuğrul İncekul] Nasıl Bir Miras Bırakacağız?

İnsan hakları ihlallerini, iklim değişikliklerini, ırkçılığı, göçmen sorunlarını dünyaya duyurma adına bu üç anahtar çok kapılar açıyor, açmaya devam edecektir. Üzerinde uzunca durulması gereken meseleler.
M.ERTUĞRUL İNCEKUL 

Yazı, görsellik ve nağmeler, edebiyat, sanat ve müziği yani kültürümüzü oluşturuyor. Son çeyrek yüzyılda bu kültüre ek olarak dijital dünya birikimi de eklendi. Ama bu kültür biçimi lokalden daha çok evrensel motifleri içeriyor.

İnsan hakları ihlallerini, iklim değişikliklerini, ırkçılığı, göçmen sorunlarını dünyaya duyurma adına bu üç anahtar çok kapılar açıyor, açmaya devam edecektir. Üzerinde uzunca durulması gereken meseleler. 

Gidilen ülkelerin müziği, sanatı, yazılı kültürü, mutfağı, gelenekleri bizleri çepeçevre sarıyor ve içine çekiyor. Mehlika Sultan'da anlatılan, Batı'ya giden ve toplumun kötülükleri içinde eriyen altı kardeşin yedincisi, sizin kötülüğünüze uymayacağım diyerek kendini toprağa gömmesi gibi kendimizi gömemeyeceğimize göre, yol haritamızı iyi çizmemiz gerekiyor. 

Kültür, sanat, edebiyat, özellikle yapay zekânın ürettiği dijital oyunlar üzerine yeni yeni platformlar oluşturma, üretim yapma, kendi cazibe alanlarımızı çoğaltma, insan merkezli ilgi odakları açma bu dönemin en önemli ödevi olsa gerek.  

Dünya vatandaşlığı diye bir gerçek var artık. Nerede yaşarsanız yaşayın meta verse alem sizi içine çekiyor. Sosyal medya veya dijital evren bizlere yepyeni imkanlar, statüler sunuyor. Yapay zekâ geliştikçe ,yepyeni alanlar açılıyor ve insanın konforu, hazları için fırsatlar sunuluyor.

Yapay zekâ şimdilik vicdan ve kalbe sahip değil sadece hızlı gelişen bir zekâ ivmesi var. Zekâ eğer çok ileri boyutta vicdana ve bilince ulaşmıyorsa, ruh huzurumuz için yapay zekânın bize verebileceği pek fazla bir şey yok. Yani en önemli boyutumuz, buudumuz olan sonsuzluk için inanca ,edebiyata, sanata, okumaya, musikinin evrensel yamaçlarına sığınmalıyız.
Az okuyan, az yazan, az sanat üreten ,teknolojiyi çabuk satan alan ama kendi üretemeyen ,ilmin çok değer bulmadığı bir toplumun çocuklarıyız maalesef.

Temsil, hikayelerle senarize etme, hayaller, insanın hareketlerine, aksiyonlarına, ibadetlerine derinlik kazandırır. Kur’an’da anlatılan kıssalar , eserlerde anlatılan temsili hikayelerde hep akla gösterme, canlandırma vardır. Yusuf kıssasındaki canlandırmalar, temsiller muhteşemdir. Tiyatro, sinema şimdilerde fantastik kahramanları konu alan filmler gerçekten ehil, yetkin elleri bulduğunda varlığın yorumu adına enfes enstrümanlar olarak bizlerin karşısına çıkacaktır. 

Edebiyat, bir milletin ruhî yapısı, sanat telâkkisi, estetik anlayışı ve düşünce yapısını ifade eden önemli bir dinamiktir. Ama kendi düşünce dünyamızın zenginliğini yansıtacak ne tam bir sanat anlayışı, ne de tam bir edebiyat düşüncesi ortaya koyduğumuz söylenemez. Hâfız Sadi Şirazi, Nizâmi, Firdevsi veya Mevlâna Rumi asırları aşan eserler ortaya koymuşlardır.  Günümüzde de birçok önemli toplumsal buhranlara çözüm getirecek, yepyeni ses ve nefeslere,  edebiyatçı, düşünce insanlarına ihtiyaç olduğu aşikardır.

Zamanın diliyle değerlerimizi yeniden yazıya dökmek gerekiyor.  Sadece nakilcilik bizi bir yere götürmez tam tersi naklini devamlı yaptığımız kaynaklara karşı antipati uyarır. Veya falan şöyle buyuruyor diyerek hep belirli isimleri söylediklerimize dayanak yapmamız da, eğer bizde söz ve davranış bütünlüğü yoksa referans verilen şahsa zarar verir. Okunanları içselleştirip, bizde çıkan nağmeyi, yorumu kağıtlara dökmek orijinaldir.

Müzik ise evrensel bir dil. Bazı müzik gruplarının her dil ve inançtan milyonlarca takipçisi var. O müzik grubunun felsefesi altında ortak bir paydada buluşabiliyor insanlar.

Uluslararası Dil ve Kültür Festivali de aslında her millet ve dilden gençleri bir araya getiren barışçıl ve evrensel bir örnek. Dünya senfonisine mütevazi bir katkı. 
Avrupa gibi armoni üzerine değil melodi üzerine bir müzik anlayışına sahibiz. Itri, Dede Efendi, Hacı  rif Bey, Sadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk gibi dâhi mûsıkîşinaslar ile başlayan melodik seyahatimiz sadeleştirilmiş hali ile 600 makamla devam ediyor. Ama artık dünyada evrensel bir koroya dönüşen bu çok çeşitliliğe biz nasıl katkıda bulunuyoruz ya da bulunmalıyız? Dinlendiğimiz zaman bizlerin ruhunu serinleten, kalbine birşeyler fısıldayan, aklına yeni yeni ilhamlar veren ,hisleri çoşturan, söz, enstrüman ve ses uyumu ile senkronize olmuş  ahenkli bir musikiye ve onu nağmelere taşıyacak gerçek musiki dehalarına şiddetle ihtiyaç var.

Gittiğimiz ülkelere sadece mutfağımızı değil, yazarlarımızı, bestekârlarımızı, şairlerimizi, türkülerimizi, tasavvuf anlayışımızı, kültürümüze ait incelikleri tanıtmak, bulunduğumuz ülkelerin kültürünü, sanatını, edebiyatını öğrenirken bize ait güzellikleri de paylaşmak dünya vatandaşlığına giden yegane yol olsa gerek…
Geleceğe yürürken nasıl bir miras bırakacağız geride kalanlara acaba?

Teklif ve önerileriniz için;
Twitter: @ErtugrulIncekul
14 Aralık 2021 15:50
DİĞER HABERLER