Mahrumiyetler İçinde Ramazan-ı Şerif

Yazar Mehmet Ali Şengül idrak ettiğimiz Ramazan ayını ele aldı.
Yıllar, aylar, gece ve gündüzler insanlığın hizmetine sunulan, Allah’ın Kudretinin alâmetlerindendir. Aylar ve günlerin üstünlüğü, içerisinde vukû bulan hadiselerle değer bulmuştur. Onlara değer kazandıran olaylar da, Rabbimizce takdir buyurulmuştur. 
     
Bu önemli ay ve günleri, müminler iyi değerlendirirse, ömür dakikaları ve ahiret hayatları adına çok kazançlı ve bereketli olduğunu göreceklerdir. İnsanlar, Allah’ın hikmetle yaratıp, donatıp, hizmetlerine sunduğu kainata ve yaratılan bütün varlıklara dikkat nazarla bakmalı ve Kudret-i Sonsuz’u görüp ders-i ibret almalıdırlar. 
     
Rabbimiz Al-i İmran suresi 190. Ayette, “Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip sürelerinin uzayıp kısalmasında düşünen insanlar için elbette bir çok deliller vardır” ve Bakara suresi 164.ayette, “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün sürelerinin değişmesinde, insanlara fayda sağlamak üzere denizlerde gemilerin süzülüşünde, Allah’ın gökden indirip ölmüş yeri canlandırdığı yağmurda ve yeryüzünde hayat verip yaydığı canlılarda, rüzgarların yönlerini değiştirip durmasında, gökle yer arasında emre hazır bulutların durmasında, elbette aklını çalıştıran kimseler için Allah’ın varlığına ve birliğine nice deliller vardır.” Buyurmakta, bu hakikatleri hatırlatmaktadır. 

Ramazan-ı Şerif, kulun Allah’a yaklaşmasına vesile olan, maddî-manevî duygularını âhirete bağlayan, insanı şu misafirhane-i dünyada âhiret hayatını kazanmaya yönlendiren, zayıflayan dînî hissiyatını canlandıran, ibadet ağırlıklı ve içinde bin aydan daha hayırlı Kadir gecesini barındıran mübarek bir aydır. 
    
Bir kudsî hadiste Rabbimiz, “ ...Oruç benim içindir, O’nun mükâfatını ancak ben vereceğim” buyurmaktadır. (Buhari) Allah emrettiği için tutulan bu oruç, Allah’ın nâmütenâhi ikramda bulunduğu, envâî türlü konserve edilmiş nimetlerinin, hususiyle her yudumu hayat olan suyun kıymetini hatırlatmaktadır. 
    
Ramazan-ı Şerif, bir arınma ve temizlenme kurnasıdır. Allah Resûlü’nün (sallallâhü aleyhi ve sellem); “Her kim inanarak ve karşılığını Allah’dan bekleyerek Ramazan-ı Şerifi ihya  ederse, geçmiş günahları bağışlanır” buyurmaktadır. (Buhari, Müslim) 
    
Nebiler Nebisi (sallallâhü aleyhi ve selem) “Sahur yapın. Şüphesiz sahurda bereket vardır.” buyurmuşlardır. (Buhari, Müslim) Müminler, gecenin en sessiz, en bereketli zaman dilimi olan sahur vaktinde kalkar, aynı zamanda kabir âleminde ışık ve nur olacak teheccüd namazını ve akâbinde hem hılkat-i evvele, hem de ba’sü ba’del mevte işaret eden Sabah namazını eda eder, tesbihat ve duadan sonra da, Haşir suresinin son üç ayetini okurlarsa (bu ayetlerin Akşam namazından sonra da okunması gerekmektedir), meleklerin salatına ve şehid-i uhrevî olma şerefine mazhar olurlar. 
    
Bu mevzuyla alakalı, Makil bin Yesar’ın (ra) rivayet ettiğine göre, Efendimiz (sav) “Her kim sabahleyin üç kere ‘Eûzü billahi-s Semi-il Alîmi mineş-Şeytanirracim’ der ve Haşir suresinin son üç ayetini okuyacak olursa, Allah ona akşama kadar salat edecek yetmiş bin meleği vazifeli kılar ve onlar ona salat ederler. O gün ölürse şehid-i uhrevî olarak ölür. Aynı şekilde, akşam da bunu yaparsa meleklerin salâtına ve şehid-i uhrevî olma şerefine mazhar olur” buyurmaktadır. (Ahmet bin Hanbel, Tirmizi) 
    
Ramazan-ı Şerif, Kur’an ayıdır. Bu ayda Cibril (as) ve Efendimiz sallahü aleyhi vesellem karşılıklı mukabelede bulunarak Kur’an’ı okumuşlar ve bu sayede Kur’an’ın arızasız bir kelâm-ı İlahî olduğunu teyit etmişlerdir. O günden bugüne, ümmet-i Muhammed hakkında feyiz ve bereket kaynağı olan Kur’an-ı Müciz-ül Beyan, müminler tarafından Ramazan ayında mukabele şeklinde okunmaktadır ama, müminlerin büyük çoğunluğu itibariyle muhtevadan haberi olmadığı bir gerçektir. 
    
Maalesef günümüzde, kıymet ve değeri tam olarak kavranmasa da, muhteva derinliğini anlamaya çalışmakta olan ehl-i iman da var. Ne var ki, onu insanlara sevdirebilme gayreti içinde olan, bundan dolayı da, gece gündüz çile ve ızdırap çeken, hapishanelerde, çilehanelerde meşru olan bütün haklarından, çoluk-çocuk ve anne-babalarından, hürriyetlerinden, inandıkları gibi yaşamaktan mahrum bırakılan, canlarına kıyılıp arkalarında gözleri yaşlı yetimler bırakan ve davanın derdiyle yanan, bin bir zahmetle oruçlarını tutup namazlarını eda etmeye çalışan kadın-erkek gönül mimarı mü’minler ve mü’mineler, bu mübarek ayda Kur’an’dan istifade etmeye çalışmaktadırlar. 
   
Ramazan-ı Şerif, mânen beslenme, feyiz ve bereket olduğu kadar, aynı zamanda, bir sağlık ve diyet ayıdır. Orucun insan için, zihinsel ve fiziksel sağlığa katkı sağladığı, bedenimizi ve irademizi disipline ettiği, kan dolaşımını artırdığı, damarları temizlediği, hücrelerin yenilenmesini sağladığı, karaciğerin ve bütün organların bu ayda istirahat edip dinlendiği mütehassas hekimler tarafından ifade edilmektedir. 
    
İnsanlığın iftihar tablosu Efendiler Efendisi (sav); ‘Kıllet-üt taam (az yemeyi), kıllet-ül kelâm (az konuşmayı), kıllet-ül menam (az uyumayı)’ tavsiye buyurmuştur. Bu ölçünün hayata uygulanmasında Allah’ın emrettiği oruç çok uygun düşmektedir. 
     
Ramazan-ı Şerif, yetimlerin, fakirlerin, gariplerin, dünyada acından ölen insanların hatırlandığı müthiş bir yardımlaşma, dayanışma ve onların dualarından istifade etme ayıdır. Allah (cc); bu bereket ayında, kalbi şefkât ve merhametle çarpan kullarını yardım ve cömertlikte seferber ederek, bütün dünyadaki muhtaç olan fakir, garip ve yetimlerin imdadına koşturup, iftar yaptırabilmek için adeta yarıştırmakta, böylece bu mübarek ayın bereketinden istifade etmelerini sağlamaktadır. 
     
Ramazan-ı Şerif ayında, hayır ve bereketleri saymak ve sınırlandırmak mümkün değildir. Oruç ibadetinin ve diğer ibadetlerin gerçek hikmetini; ancak Rabbimiz bilir. Biz kullara düşen vazife, ihlas ve samimiyetle Rabbimiz’i ve Efendimiz’i (sav) memnun edecek tavır ve davranış içinde olmaya çalışmaktır.  Ramazan-ı Şerif; emir ve itaatteki inceliğin, oruç ve diğer ibadetlerdeki hikmetlerin hissedildiği, beden ve ruhta kazanılan güzelliklerin adıdır. 
    
Kararmış gönülleri aydınlatan, kirlenmiş uzuvları temizleyen, Şeytan’ı yerindirip müminleri sevindiren, Rahmetin sağanak sağanak yağdığı, Allah’ın ‘Istığfar eden yok mu, onu mağfiret edeyim, isteyen yok mu ona istediğini vereyim, dua eden yok mu, duasını kabul edeyim’ buyurduğu (Müslim) ve bu emr-i İlâhi’yi tebliğ için meleklerin kapı kapı dolaşmak üzere arza indiği, ayların sultanı, şerefli misafirimiz mübarek aydan, mü’minler istifade etmelidirler. 
    
Ramazan-ı Şerif, müminlerin bir yıllık geriye dönük hayatlarının hesabını Allah’a arz ettikleri aydır. Onlar günde beş defa mahşerde hesap veriyor gibi namazda, Allah’a karşı ciddi bir vakarla hallerini arz ederek muhasebelerini yaparlar. Onlar Hâkim ve Hakîm olan Allah’ın, bütün icraatını hikmetle yaptığı gibi, emrettiği namaz ve oruç gibi bütün ibadetlerde de, hikmetler gizlediğinin şuurundadırlar. 
    
Ankebut suresi 45.ayette Cenab-ı Hak, “...Muhakkak ki, namaz, insanı ahlak dışı davranışlardan, meşru olmayan işlerden uzak tutar. Allah’ı namazla anmak, elbette en büyük fazilettir. Allah bütün işlediklerinizi bilir.” Buyurmaktadır. 
    
Ramazan-ı Şerifte insan, hakkını vererek ifa ettiği oruç sayesinde, bedeninden zararlı maddeleri atar. İnsan kendini kötülüklerden korumanın yanında, haram ve günahlardan uzak kalarak da ebedi hayatını muhafaza etmeye çalışır. Böylece “akıbet müttakilerindir” (Kasas Suresi,83) şerefine nail olur. 
    
Allah ümmet-i Muhammed’e, Ramazan-ı Şerif’lerini en iyi şekilde değerlendirmeyi, dinin ruhuna uygun bir hayat yaşamayı lütfetmesinin yanında, kâmil bir mü’min olma şerefine mazhar olmaları dua ve dileğiyle... 

Mehmet Ali Şengül
05 Haziran 2017 09:07
DİĞER HABERLER