Kamuoyunun Ümran teyze olarak tanıdığı 73 yaşındaki Manisalı Ümran Ercan, evinin kapısını Ailem Dergisi'ne açtı. İlginç yaşam öyküsünü anlattı. İşte o söyleşi:
Türkiye, Ümran teyzenin adını Manisa'da masum insanlara yapılan operasyonlara verdiği tepkiyle duydu. “Bebek yeleği ve patik örerek burs veriyorum.” diyen 73 yaşındaki Ümran Ercan, Ailem Dergisine verdiği söyleşide 40 yaşındaki hasta oğlu Ömer Ali’den bahsediyor. Eşi ile boşanmasının oğlunu depresyona soktuğunu, psikolojik rahatsızlıklar sonrası 15 yaşında hastalık tanısının konulduğunu anlatan Ümran hanım sözlerine şöyle başlıyor: "Çocuğum bana günde belki 500 defa ‘Allah’ım sana sıhhatli ömür versin, beni bırakma annem’ der. Tesbih gibi bunu söyler. Ben de onunla öyle ilgilenirim ki. Ciddi hastalıklarıma rağmen bastonla çıkıp onun sevdiği yiyecekleri alıp yemekler hazırlıyorum ve bundan huzur buluyorum. Ben onunla ibadet ediyorum çünkü ben olmasam kimse onun farkına varıp da ilgilenmez.”
ESKİ KANAVİÇELER OKULA TUĞLA OLDU
Manisa’daki ilk kolej açılışını anlatan Ümran Ercan sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bir arkadaşımın annesinden miras kalan bir arazide okul açılmasına karar verildi. Ama bu kurak, çalı çırpı içindeki yeri nasıl adam edeceğimizi bilmiyoruz. Oranın şimdilerde bir Cennet yuvasına dönüşeceğini kim bilirdi. Sonra Manisa’nın zenginleri önayak oldu, bir şekilde bina dikildi. Ama içi boştu. İsviçre’den getirdiğim dikiş makinelerinde nevresimler, yastıklar diktik, çocukların yataklarına. Okul açıldı ama bu sefer yine paraya ihtiyaç oldu. Elimizdeki yünlerle bebek yeleği, patik, şapka yapıp hiç unutmam 300 lira kazanmıştık. Teğel ipliğini söküp tekrar dolayıp ip olarak kullanıyorduk. Perdecilere gidip eski perdelerden, kanaviçelerde klozet takımları, fiskos örtüleri yapıyorduk. Bu kazandıklarımızı da öğrencilere burs veriyorduk.”
‘YOKLUKTAN VERİLDİĞİ İÇİN İŞLER BEREKET KAZANIYOR’
Eskiden olduğu gibi öğrenciler için şimdi de koşturmaya devam ettiklerini anlatan Ümran teyze, arkadaşlarının gayretlerinden de şöyle söz ediyor: “Merdiven silip burs parası kazanan arkadaşım var. Kocası olmayan bir arkadaşım da yine aşure yapıp kavanozlara koyup satarak burs veriyor. Bizi hiç kimse çözemez. Zannetmesinler varlıkla veriliyor, yokluktan verildiği için işler bereket kazanıyor. Önemli olan varlıkta değil, yoklukta verebilmek. Ne bir haram lokma ne bir menfaat beklemeden yapıyoruz. Sırf Allah rızası için.”
BİR KAMYON BAMYA AYIKLAMAK DA DÜŞMÜŞ PAYLARINA!
Geçmişte köy köy dolaşıp kermeslere malzeme topluyormuş Ümran teyze. Bakın o günleri nasıl anlatıyor: “Bazen bir telefon gelirdi. ‘Hadi bıçağınızı alın gelin. Bir kamyon bamya, fasulye geldi ayıklanacak.’ derlerdi. Konserve yapıyorduk, çocuklara yemek oluyordu. Biz böyle alın teriyle yürüttük işlerimizi.”
‘SAAT GİBİSİN ÜMRAN ANNE!’
Ümran teyze, çevresi tarafından çok seviliyor. “Çarşıda, kimse senet sepet imzalatmaz bana. Güvenir. Ayrıca ‘Saat gibisin Ümran anne’ derler. Çünkü, maaşımı aldığım gün tık tık bastonumla kime ne ödemem varsa yapar, sonra evime gelirim. Ne kalmışsa ona göre ayağımı yorganıma göre uzatırım.” diyor.
EN GÜZEL HATIRASI, VEFA GECESİ..
“Bu koşturmalar süresince yaşadığınız güzel bir hatıra var mı?” diye soruyorum Ümran teyzeye. Yerinden kalkıp, odadan getirdiği hafif tozlanmış bir zarfı uzatıyor. İçinden 4 yıl önce kendisi gibi küheylânvari koşturan ‘ilkler’ için hazırlanmış bir vefa gecesinin davetiyesi çıkıyor. Gözyaşlarını tutamıyor Ümran teyze ve “Daha ne isteyeyim. Böyle hatırlanmak bile yetiyor insana. Bundan daha büyük bir hediye olamazdı.” diyor. Davetiyede şu satırlar yer alıyor: “O ilk arkadaşlarımızın yaptıkları hizmetleri yürekten alkışlıyor, takdir ediyor ve kendilerine medyuniyetimi ifadeyi bir borç biliyorum. Onlar bu nesle hizmet ederek tarihte eşi çok az görülmüş bir işe muvaffak oldular. Sağlam duruşlarıyla, bitmeyen fedakarlıklarıyla, sönmeyen aşk-u iştiyaklarıyla sürekli kuvve-i maneviyeyi takviye ettiler ve sonrakilere hüsn-ü misal oldular…”
ÇOCUKLARINA HEM ANNE HEM BABA
Uzun yıllar İsviçre’de yaşayan Ümran teyze, annesinin vefatı sebebiyle Türkiye’ye gelir ancak cenazesine yetişemez. Ona hayırlı bir evlat olmak için hayır faaliyetlerine başlar. Hem büyük kızına Türkiye’den talip çıktığı için hem de çocuklarının daha iyi yetişmesi için Türkiye’ye dönerler. Buradan sonra Ümran teyzenin hayatı zorlaşmaya ama yaptığı hayırlar bereketlenmeye başlar. Manisa’ya döndükten bir iki yıl sonra eşinden boşanır ve çocuklarını dikiş dikerek, çocuk bakıcılığı yaparak okutur. Yaşadığı zor günleri şöyle anlatıyor Ümran teyze: “Hem erkek hem kadın oldum çocuklarım için. Kızım ilahiyat fakültesini kazandığında herkes düğün bayram ederken ben 40 derece ateşle yattım. Nasıl okutacağım, nasıl harç ödeyeceğim diye kara kara düşündüm. Sonra arkadaşlarıma gittim, sağ olsunlar onlardan aldığım para ile kızımı okula kaydettirip geri döndüm.”
KAYNAK: AİLEM DERGİSİ