"Laik yaşama karşı 'mahalle baskısı' olduğunu ileri sürenlerin, buna karşı 'meyhane baskısı' ile çıkması akılcı bir yol değildir. Laiklik alkolizmin değil, özgürlüğün aracıdır." diyor Barlas.
Bu yazının mürekkebi bile kurumamıştı ki önceki gün Hürriyet "Bir kadeh rakı artık yasak" manşetiyle arz-ı endam ediverdi. Habere göre restoranlarda bir duble rakı dönemi kapanıyordu. Ne var ki, Alkollü İçecekler Üst Kurul Başkanı konuya açıklık getirdi. Başkan'a göre bahsi geçen kanun maddesi içki ruhsatı olmayan, ama içki satışı yapan bakkallar ve büfeler içindi ve sadece bu tip yerler bardakla içki satamayacak, ancak şişeyle satabilecekti. Durum bu. Hal böyle olunca "içki yasağı" yeni bir "rejim krizine" neden oluyor. Dünkü Sabah "Kadeh yalanı", Taraf da "Bu gece barda, içkim kadehte" başlığını kullanıyordu...
Denk gelecek ya; bizim gazetenin dünkü manşeti de alkol üzerineydi. Süleyman Bağ'ın Berlin'den gönderdiği habere göre Alman hükümeti alkole karşı savaş açmış ve bu savaşın bayraktarlığını Almanya Başbakanı Merkel üstlenmişti. Türkiye'deki alkol tartışmalarını bilen biri "Nasıl yani; başbakan alkole savaş açıyor da laiklik elden gitmiyor mu?" diyebilir. Neyse ki Almanya'da bizdeki gibi anlayışı kıt bir sol parti yok. Olsaydı Merkel'in dindar bir insan, hatta bir rahip kızı olduğunu söyleyip "içki düşmanlığını" bahane ederek konuyu üst yargıya götürebilirdi.
Almanya alkole karşı niçin savaş açıyor? Dünya Sağlık Örgütü'ne göre Avrupa'da her yıl 600.000 kişi alkolün yol açtığı hastalıklardan hayatını kaybediyor. Bir hafta önce yayınlanan 2008 Uyuşturucu ve Bağımlılık Raporu'na göre Almanya'da 9,5 milyon kişi "hayatî tehlikeye neden olacak kadar" içki tüketiyor. Hastalık derecesinde 1,3 milyon insan tespit edilmiş.
AB ülkelerindeki alkole başlama yaşı 14'e düştü. "Eurobarometre" araştırmasına göre İtalya ve İrlanda'da 12 olan alkole başlama yaşı, İngiltere'de 14, Almanya'da 15, Yunanistan'da 17. Bu nedenle de Avrupa'nın etekleri tutuşmuş durumda. Korkuyorlar, endişe ediyorlar.
Belki inanmayacaksınız ama Türkiye'de durum daha vahim! Yeşilay'ın 2006'da hazırladığı Zararlı Alışkanlıklar Raporu'na göre bu güzelim ülkede alkole başlama yaşı 11'e düştü. 1930'lu yıllarda kişi başına düşen 1 litrelik alkol tüketimi bugün 20 litreye fırlamış durumda. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu'nun raporuna göre 46,5 milyon litre rakı, 22,8 milyon litre şarap, 6 milyon litre votka, 40,9 milyon litre bira tüketiliyor bu ülkede.
Rakamlar bu kadar netken ve alkole başlama yaşı bu kadar düşmüşken birilerinin "Şöyle doya doya içki içtirmiyorsunuz" diye efelenip durmasını anlayamıyorum. (Yeri gelmişken söyleyeyim; bizzat şahit oldum ki, sinemalarda çocuk filmlerinin başında bira reklâmları yer alıyor.) İçkili restoranlar, diskotekler, barlar, pavyonlar, birahaneler... Bütün bunlara rağmen içki yasağı haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. İçki üzerine uydurulan şehir efsanelerinin yanlışlığı resmî rakamlardan belli. TOBB'un raporunda geçen 128 alkollü içki üretim tesisi var. Bu işletmelerde 5.527 kişi çalışıyor.
Mehmet Barlas doğru söylüyor; "mahalle baskısı" jargonuyla terör estirenler "meyhane baskısı" yapıyor. Daha kötüsünü, yazılmayanı, yazılamayanı söyleyeyim. Devletin birçok kurumunda içki içmeyen insanların meslekî kariyeriyle oynanıyor. Halkın vergisiyle ayakta duran kurumlarda içki içmek istemeyen insanların alınlarına yaftalar yapıştırılıyor ve meslekî ehliyetine bakılmaksızın o insanların yükselmesi engelleniyor. Bu mudur laiklik anlayışı? "İçki içiyorsan laiksin" dayatması o kadar keskin yapılıyor ki koskoca bir eski bakan "Şaraptan çok iyi anlarım; sadece tadını bilmem" diyor. Güler misin, ağlar mısın? Bizdeki absürd laikçiliğin faşist uygulamalarına "baskı" demeyenler, Batı'daki alkolizme savaş açan liderlere de yeni bir yafta bulmalıdır.
Lafı uzatmaya gerek yok; bu ülkede insanlar içip içmemekte kendi özgür iradelerini kullanıyor; kullanacak. Her kim bu konuyu rejim ya da inanç krizine dönüştürürse bu ülkenin temellerine dinamit koyuyor, demokrasiyi kökünden baltalıyor demektir...