MHP’li ülkücüler, AKP’lilerin hatasına düşmemeli

Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in siyaset - emniyet - uyuşturucu mafyası işbirliği ile öldürülmesinin üzerinden yaklaşık 1 ay geçti, ancak tartışmalar yatışmadı. MHP’nin ve Bahçeli’nin tüm çabalarına rağmen suikast gündemden düşmedi.

ANALİZ

Kamuoyu konuyu gündemde tuttukça, gerçek faillerin yargı önüne çıkarılması ihtimali güçleniyor. İşte tam da bu yüzden, fikri namus taşıyan tüm ülkücüler teyakkuz halinde olmalı ve AKP’lilerin hatasına düşmemeli.

Evet, Sinan Ateş’in adları sanları belli gerçek katillerinin hak ettikleri cezayı almaları, suikastın tüm boyutlarıyla aydınlatılması ve bu sayede bir kısmı ülkü ocaklarına çöreklenmiş Narkoterör mafyasının temizlenmesi, ülkücülerin olayın peşini bırakmamasına bağlı.

Devlet Bahçeli olayın üstünün örtülmesi için Erdoğan’a açıkça yalvardı. Çabaları işe yaradı, soruşturmayı yürüten savcı izne ayrıldı, başka bir savcı soruşturmaya monte edildi ve soruşturmanın koordinasyonu MHP’li Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Durdu Özer’e verildi. Ancak yine de hakikatin önü alınamadı.

Suikastla ilgili dün yapılan operasyonda, MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un bulunduğu evde gözaltına alındıktan sonra iki kez serbest bırakılan Tolgahan Demirbaş, MHP'li avukat Serdar Öktem ve Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Emre Yüksel gözaltına alındı. 

Gözaltıların göstermelik mi, yoksa olayın üzerine ciddiyetle gidildiğini ortaya koyan bir hamle mi olduğu bir kaç gün içinde anlaşılır. Her ne olursa olsun, suikastın MHP’nin ve ülkü ocaklarının en tepesine uzandığı hususu artık yadsınamaz, üstü örtülemez bir gerçek.

Bahçeli’nin ve ortağı Erdoğan’ın konuyu gündemden düşürmek için gösterdiği gayretlere rağmen, olay neden büyüyor, neden önü alınamıyor? Bu noktada, Erdoğan’ın ikili oynuyor olma ihtimalini çok güçlü bulduğumu da ifade edeyim.
Olay büyüyor, çünkü fikri namus taşıyan ülkücüler başta olmak üzere, kamuoyu hadisenin peşini bırakmıyor. MHP teşkilatlarında istifalar peşi sıra geliyor. Ülkücüler sosyal medyada yaptıkları videolu paylaşımlarla suikastın asli faillerini teşhir etmeye devam ediyor.

Fakat hakikatin peşindeki bu uğraşlar yeterli değil. Erdoğan - Bahçeli - Perinçek ittifakı ve danışıklı muhalif müttefikleri, halkı manipüle edebilecek çok büyük troll ordularına ve medya aygıtlarına sahip. Bu yüzden, çok daha fazla insanın cesaret göstermesi ve sesini yükseltmesi gerekiyor.

Eğer ülkücüler, kendi ülküdaşlarının, eski bir Ülkü Ocakları genel başkanının, MHP’nin tepesindeki karanlık eller tarafından uyuşturucu torbacılarına öldürtülmesini sineye çekerse, artık “davam” diye savunabilecekleri bir ülküleri kalmayacak.
 
Düşünce temelli hareketler, felsefi temelleri ve paradigmaları ayakta kaldığı müddetçe varlık gösterebilir. Felsefesi çöken, paradigmaları iflas eden bir düşünce hareketinin er geç yerle bir olması kaçınılmazdır. 

Belki bir süre daha hayatiyetini devam ettirebilirler, ancak kısa süre içinde malum akıbete duçar olurlar, tarihin çöplüğüne gömülüp giderler. Ülkücüler savunabilecekleri bir davaları olsun istiyorlarsa, AKP’lilerin düştüğü “15 Temmuz” hatasına düşmemeli, Sinan Ateş suikastının tüm boyutlarının ortaya çıkarılması için ellerinden geleni yapmalılar.

Yaşarken zulüm günleri çok uzun gelir ama tarihe dönüp baktığımızda 10 yıl, 15 yıl bir zaman dilimlerinin aslında hiç de uzun olmadığını görürüz. Devletlerin neden yıkıldığını analiz ederken, çöküşün bir anda gelmediğini, az önce de ifade ettiğim üzere, önce paradigmaların iflas ettiğini müşahede ederiz.

Gerçekten yıkım zamanı, son noktanın konduğu an değil, paradigmanın iflas ettiği dakikadır. AKP’nin çöküş tarihi de emin olun iktidarı kaybettiği seçim günü değil, evvela 17-25 Aralık, akabinde de 15 Temmuz 2016 tarihidir.

Neden?

Çünkü, AKP’liler hakikatin ortaya çıkması için mücadele etmediler. Bilakis, Erdoğan’ın gerçeklerin üstünü örtmesine destek çıktılar. Hırsızlıkların, yolsuzlukların, hukuksuzlukların açığa çıkarılması için çaba göstermediler. 

Ve en acısı, her ağızlarını açtıklarında “251 şehidimiz” derken, 15 Temmuz günü gerçekten neler yaşandığına dair tek bir soru sormadılar. Yüzlerce delili, soru işaretini ve Erdoğan’ın açıkça olayın üstünü örtme çabalarını görmelerine rağmen, sessiz kaldılar. 

Haksızlıklar karşısında susmanın da ötesinde, maalesef destek oldular. İki cihanda vicdanlarını daimi kanatacak bir gamsızlık içinde oldular. Ne idüğü belli olmayan “dava”larına en büyük zararı bu sayede yine kendileri verdiler.

AKP’yi kendi elleriyle yıktılar.

Evet, MHP ve Bahçeli günü kurtarmayı düşünüp, 17-25 Aralık’ın ve 15 Temmuz’un örtülmesinde Erdoğan’ın en büyük destekçisi oldu. Siyasi yıkım şeklindeki bedelini ödüyor ve ödeyecek. 

Lakin ülkücüler, MHP’nin yaşıyor olduğu yıkımdan ülkülerini bir ölçüde de olsa kurtarabilirler. Elbette AKP’lilerin hatalarını tekrar etmezlerse… 
        

26 Ocak 2023 16:38
DİĞER HABERLER