Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından bugün (25 Nisan) kamuoyuna duyurulacağı açıklanan, ancak gelen tepkiler üzerine ertelenen “Tarımda Milli Birlik Projesi”ne tepkiler devam ediyor… Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB), "Tarımda Milli Birlik"’isimli projenin, Türkiye’nin tarımsal yönetim, üretim ve ticaret sitemini kökten değiştirileceğinin sinyalleri olduğunu bildirdi. TÜRKTOB yaptığı açıklamada, kooperatifçiliğin önemine dikkat çekti ve Atatürk’ün, “Kooperatif yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zekâ ve maharetleri birleştirmektir. Yoksa bir zayıf ile bir kuvvetlinin birleşmesinden bahsetmiyorum. Birleşmenin böylesi zayıf olanın kuvvetliye esir olması demektir” şeklindeki sözlerine yer verdi.
“Projede Milli Birlik Kooperatifi ile birlikte tarımsal KİT’ler ve özel sektörün de ortak olacağı Semerat isimli bir holding kurulması planlanmaktadır” denilen açıklamada, “Söz konusu holdingi kim yönetecekse ülkemizin tarım ve gıda sektörüne tamamen hükmedeceği ihtimal dışında tutulmamalıdır” ifadeleri kullanıldı.
TÜRKTOB’un açıklamasında, “Girdi temininden, ürün satışına, finansa kaynaklarının kullanımından, dış ticarete kadar tek söz sahibi dev bir tekel olacak Semerat Holding’in, ortakları arasında yer alacak yabancı sermayeli şirketlerin çıkarlarına göre hareket edeceğini söylemek gerçek dışı bir varsayım olmayacaktır” denilerek, Semerat Holding’e dikkat çekilirken, Bakanlığın projesinin Anayasa’ya aykırı olan maddeleri de paylaşıldı.
Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) ve alt birlikleri yayınladıkları basın açıklamasında şu görüşleri paylaştı:
"Öncelikle projenin amacı konusunda toplumun çok büyük bir kesiminde bir görüş ayrılığı bulunamayacağını ifade etmeliyiz.
Ancak yapılması düşünülen yapısal ve yönetimsel değişikliğin gerekçelerinin oluşum süreçlerini ve nedenlerini iyi incelemek gerekmektedir. Ayrıca; bu sorunların çözümünün büyük çapta bir yapısal dönüşümü gerektirip gerektirmediği de çok detaylı bir şekilde ele alınmalıdır.
TÜRKTOB olarak yönetişimi demokratikleşme doğrultusunda çok önemli olanaklar sağlayan bir model olarak görüyoruz. Tepeden inmeci bir yönetim yapılanması yerine, “yatay ilişkiler temelinde yükselen”, “tabana dayalı”, “katılımcı” ve “şeffaf” bir anlayışla hazırlanacak dönüşüm politikalarının ülke gerçeklerine daha uygun ve uygulanabilir olacağına inanıyoruz.
Planlanan yeni yapılanmada tarım sektöründe faaliyet gösteren sivil toplum ve meslek örgütlerinin (STK) büyük bölümünün konumunun belli olmamasından ve yaptığımız görüşmelerden de anlıyoruz ki; bu yeni çalışma çiftçi ve meslek örgütleri ile kamu dahil olmak üzere ilgili paydaşlara danışılmadan, teknik konularda ise uzmanların analizlerine başvurulmadan hazırlanmıştır.
‘’Tohumdan sofraya yönetilebilir, planlanabilir, hakkaniyetli değer zinciri’’ oluşturmak savıyla kurgulanan planın hazırlandığı masada tarımsal üretimin temelini oluşturan tohumculuk sektörünün özel kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olan Birliğimizin olmamasını yadırgıyor, o masada kimlerin olduğunu da merak ediyoruz.
PLANSIZ ÜRETİM VE ARTAN LOJİSTİK MALİYETLER
Ülkemizde ürün planlaması gerektiği gibi yapılamamakta, üretim kararları genel olarak bir önceki yılda oluşan ürün fiyatlarına ve/veya alışkanlıklara göre verilmektedir. Bunun sonucu olarak bazı ürünlerde arz fazlası yaşanabilirken, bazı ürünlerde ithalatçı konuma gelinmektedir. Gıda enflasyonunu tetikleyen en önemli unsur plansız üretim ve artan lojistik maliyetleridir.
Ayrıca, son dönemde yaşanan küresel ısınma, yer altı sularının yanlış kullanımı ve altyapı yetersizliği nedeniyle tarımsal sulamada önemli sorunlar yaşanmakta, tarımsal üretim kalite ve miktar olarak olumsuz etkilenmektedir. Üretim planlaması için sadece arz/talep durumu değil uzun dönemli iklim değişimleri ve sulama potansiyeli de göz önüne alınmalıdır.
Ürün planlamasının nasıl yapılması gerektiğini bütün detaylarıyla açıklayan akademik yayınlar mevcut olduğu gibi bu konuda pek çok mevzuat da halen yürürlüktedir. Her havzanın, ilin hatta ilçenin Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kurumlar tarafından hazırlanmış tarım master planları vardır ve güncellenmektedir.
Bunun yanında tarım ve ticaret ile ilgili sivil toplum ve meslek örgütlerinde ürün bazlı geniş kapsamlı projeksiyon metinleri, hatta çok çeşitli değişken unsurlara göre hazırlanmış simülasyonlar bulunmaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda ürün planlamasını da amaçlayan Havza Bazlı Üretim ve Destekleme Modeli ve Milli Tarım Projesi başlıkları altında oluşturulan politikaların hayata geçmemesinin tarımın genel yönetim yapısından kaynaklanmadığını da hatırlatmak gerekmektedir. Sorunun asıl kaynağı mevcut planların uygulanması sürecinde karşılaşılan piyasa dinamikleri ve bilimsel gerçeklerden uzak olan müdahaleler ve siyasi mülahazalardır.
Ayrıca; tarımsal ürün ticareti ve lojistiğinde mevcut mevzuat ve uygulamalardaki aksaklılar bir yana bırakılarak doğrudan bu mesleklerin mensuplarının suçlu olarak gösterilmesi de gerçekle bağdaşmamaktadır.
TARIMSAL MALİYETLER ARTTI
Söz konusu yeni planda tarımsal üretim maliyetlerinin yüksekliği sadece küçük ölçekli işletmelerin ekonomik üretim yapamamasına bağlanmıştır. Ancak bilindiği üzere üretim maliyetlerini artıran asıl unsur tarımsal girdilerin ham maddelerinin yurt dışından Döviz karşılığı temin edilmesi ve son dönemde döviz kurlarının yükselmesidir.
Üretimde kullanılan mazotun litre fiyatı bir önceki yıla göre 2018 yılında yüzde 23, enerji maliyetleri yüzde 19, DAP gübresi yüzde 63, üre gübresi yüzde 69, tarım ilaçları yüzde 70 oranında artmıştır. Tarımsal girdi ham maddelerin yurt içinde üretilmesinin teşvik edilmesinin yanında kısa dönemde tarımsal girdilere verilen desteklerin artırılması elzemdir.
Bu rakamlarla birlikte tüm tarım ürünlerinde ekim alanların daralması, üretim azalması ve nüfus artışı birlikte değerlendirildiğinde ithalatın ve fiyat artışlarının devam edeceğini söylemek zor değildir.
Ülkemizde gıda, tarım ve hayvancılık alanında özellikle 80’li yıllardan sonra kronikleşen yapısal sorunlar olduğu bilinmektedir. Ancak bu sorunların çözümü için yıllardır ‘sonuç odaklı’ ve ‘uzun soluklu’ tarımsal politikalar ve projeler yerine bir bakandan diğer bakana değişen geçici stratejiler uygulanmaya çalışılmıştır. Katma değerin hakkaniyetli dağıtılmamasının nedenini asıl burada aramak gerekmektedir.
"AİLE ÇİFTÇİLİĞİ YOK OLUR"
Kooperatifler; ortak ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlar ve istekleri müşterek sahip olunan ve demokratik olarak kontrol edilen bir işletme yoluyla karşılamak üzere gönüllü olarak bir araya gelen insanların oluşturduğu özerk yapılardır.
Ağırlıklı olarak Avrupa’da olduğu gibi aile işletmeciliği şeklinde yürütülen tarımsal faaliyetlerde üreticiyi koruyan en önemli yapı kooperatiflerdir.
Yeni projede bünyesinde Tarım ve Orman Bakanlığının taşra teşkilatını, Tarım Kredi Kooperatiflerini, Orman Genel Müdürlüğünü, Ormancılık ve Su Ürünleri Kooperatiflerini barındıran Milli Birlik Kooperatifi kurulması planlanmıştır.
Kooperatiflerin, dolayısıyla üyelerinin projede öngörüldüğü gibi Milli Birlik Kooperatifi bünyesinde holding yapısına zorunlu olarak girmesi, çiftçilerin girdi temininden ürün satışına kadar her aşamada adından da anlaşılacağı gibi sadece kâr amacı güdecek çok güçlü Semerat Holding’e mahkûm olması, kooperatiflerin ve aile çiftçiliğinin yok olması demektir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, "Kooperatif yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zekâ ve maharetleri birleştirmektir. Yoksa bir zayıf ile bir kuvvetlinin birleşmesinden bahsetmiyorum. Birleşmenin böylesi zayıf olanın kuvvetliye esir olması demektir.’’ sözü unutulmamalıdır.
Söz konusu yapılanma yerine özerk, finansal yapısı güçlü, çiftçisine kazandıran örnek kooperatiflerin sayısının artırılması, çiftçimizin teşvik edilmesi ve mevcut kooperatifçilik mevzuatlarının Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından özellikle denetleme ve yaptırımlar açısından tam anlamıyla uygulanması gerekmektedir.
TARIM ve ORMAN BAKANLIĞI
Projede Tarım ve Orman Bakanlığının taşra teşkilatının lağvedilerek, Milli Birlik Kooperatifine devredilmesi öngörülmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığının, taşra teşkilatı olmayan, icra kontrol ve denetim olanakları Semerat Holding vasıtasıyla özel sektörün kontrolüne verilmiş zayıf bir yapı haline gelmesi en büyük çekincelerimizden bir diğeridir.
Bunun yanında çalışma alanları, teşkilat ve personel yapıları, mevzuatları, kültür ve gelenekleri çok farklı olan kurumların tek çatı altında birleştirilmesinin bu kurumların fonksiyonlarını azaltabileceği ve bir kaos ortamına yol açabileceği de unutulmamalıdır.
Örneğin Tarım ve Orman Bakanlığının en etkin yapılarından olan Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (TİGEM) birleşmesi her iki kurumun da güçlerinin yok olması sonucunu doğurabilecektir.
Tarım ve Orman Bakanlığının önemli fonksiyonlarının (planlama, desteklemeler, denetim, araştırma – geliştirme vb.) başka yapılara devredilerek azaltılmasının doğuracağı olumsuz sonuçların geri dönüşü olmayacaktır.
Ayrıca Türkiye 12 bölgeye ayrılmış, bu bölgelerde yine kendi içinde bölünmüştür. Bu bölünmelerin hangi kıstaslara göre yapıldığının kamuoyuna açıklanması gerekmektedir.
SEMERAT HOLDİNG
Projede Milli Birlik Kooperatifi ile birlikte tarımsal KİT’ler ve özel sektörün de ortak olacağı Semerat isimli bir holding kurulması planlanmaktadır.
Holdinge ortak olacak özel sektör kuruluşlarının sermaye yapıları hayati bir konudur. Yabancı sermayenin hâkim olacağı bir yapının milli çıkarlarımızı geri döndürülemez şekilde zedeleyeceği tarafımızca değerlendirilmektedir.
Ayrıca şu anda projede yer almasa bile PANKOBİRLİK, TRAKYABİRLİK, MARMARABİRLİK, FİSKOBİRLİK, TARİŞ gibi tarım satış kooperatiflerinin de bu yapının içinde yer almak zorunda kalacağı görülmelidir.
Projenin genel yapısı düşünüldüğünde tarımsal desteklerin de Semerat Holding’in kontrolünde olacak Milli Birlik Kooperatifi tarafından dağıtılacağı anlaşılmaktadır.
Özetle; girdi temininden, ürün satışına, finansa kaynaklarının kullanımından, dış ticarete kadar tek söz sahibi dev bir tekel olacak Semerat Holding’in, ortakları arasında yer alacak yabancı sermayeli şirketlerin çıkarlarına göre hareket edeceğini söylemek gerçek dışı bir varsayım olmayacaktır.
Söz konusu holdingi kim yönetecekse ülkemizin tarım ve gıda sektörüne tamamen hükmedeceği ihtimal dışında tutulmamalıdır.
ANAYASAYA AYKIRI KONULAR
Yeni proje ile gerçekleştirilmesi planlanan yapılanmanın Anayasaya aykırı maddeleri şöyledir;
* Anayasanın 123. Maddesinde belirtilen idarenin bütünlüğü ve merkezden yönetimi kuralını ihlal etmektedir. Bakanlığın il ve ilçe teşkilatları kooperatif çatısı altında kademeli bölümlere ayrılarak yönetim ilkesi ortadan kaldırılmıştır.
* Anayasanın 128. Maddesinde belirtilen genel idare esaslarına göre yürütme ve kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi ilkesi, bahse konu görevlerin kooperatif ve holding yapılanmasına devredilmesiyle ihlal edilmektedir.
* Anayasanın 165. Maddesinde zikredilen kamu kuruluş ve ortaklıklarının TBMM’de denetlenmesi ilkesi, KİT’lerin ve kamu yararına çalışan kooperatiflerin holding bünyesine alınmasıyla ihlal edilmektedir.
* Anayasanın 171. Maddesinde ifadesini bulan milli ekonominin yararları dikkate alınarak kooperatifçiliğin geliştirilmesi ilkesi, kooperatiflerin holding bünyesine alınarak kâr amaçlı çalıştırılacak hale getirilmesiyle ihlal edilmektedir."
TÜRKTOB açıklamasının sonunda, "Tarım, en az savuma sanayi kadar önemlidir. Tarım milli egemenlik demektir. Milli egemenlik devredilemez" ifadelerine yer verdi.
Geçtiğimiz günlerde de Ziraat Mühendisleri Odası, Türk Veteriner Hekimler Merkez Konseyi ve Türkiye Ziraatçılar Derneği'nin de aralarında olduğu sektör temsilcileri Tarım Milli Birlik Projesi'nin kapsamı ve amacına yönelik eleştirilerde bulunmuştu.”