Trabzonspor'un genç santraforu Muhammet Beşir, Süper Lig'deki golcüler arasında Beşiktaş'ın Alman futbolcusu Mario Gomez ile Kasımpaşalı Eren Derdiyok'u beğendiğini söyledi.
Türkiye Futbol Federasyonu'nun yayın organı TamSaha dergisinde Mazlum Uluç'a konuşan genç futbolcu, kendisi ve hedefleriyle ilgili açıklamalarda bulundu.
Muhammet Beşir'in TamSaha dergisindeki röportajın tamamı şöyle:
Futbolun içinde doğmuş bir çocuk olarak futbol topuyla ilk buluşman ne zaman gerçekleşti?
İlkokul 1. sınıfa başlarken amcam beni Araklıspor'a götürmüştü. Futbola orada başladım. Trabzonspor'un seçmelerine katıldım ama beni elediler. Yeniden Araklı'ya döndüm. İdmanocağı'yla oynadığımız bir hazırlık maçına Sadi Tekelioğlu Hocamı da davet etmişler. Beni o maçta izledi ve Trabzonspor'a aldı.
Başlangıçtan beri santrfor muydun?
Araklıspor'da santrfordum. Sadi Tekelioğlu beni Trabzonspor altyapısına aldıktan sonra takımdan ayrıldı. Yeni gelen hoca ise beni ön libero ve stoper olarak değerlendirdi. Ama takımda çok da şans bulamıyordum. Amcamla durumu konuştum ve "Beni 1461'e gönderme niyetleri var" dedim. Amcam da "Hemen git, önemli olan oynaman" dedi. Amcamın futbolda bugünlere gelmemde gerçekten büyük emeği vardır. 1461'in altyapısında bir dönem oynadım. O sırada 17 yaşındaydım. Orada yine orta sahada değerlendiriliyordum. Sonra takımın başına Selçuk Perekli Hocam geldi ve onun gelişi benim dönüm noktalarımdan biri oldu. İlk toplantısında takıma bir kâğıt verdi ve "Herkes mevkiini yazsın" dedi. Kâğıt bana geldiğinde bütün arkadaşlarım gülmeye başladı. Ben de "Orta saha, santrfor, stoper" yazdım. İlk idmana çıktığımızda orta sahada oynamaya başladım. Bir şut attım, Selçuk Hoca baktı, "Senin orta sahada ne işin var?" diye sordu. Ardından bir topa dönüp vurdum, bu sefer, "Santrfor bölgesinde kal, al, dön ve vur, başka bir şey yapma" dedi. Ben de en iyi yapabildiğim işi yaptım. Alıp, dönüp, vurduğumu görünce, "Senin stoperle orta sahaya ne alâkan var" dedi. Sonra amcamı çağırıp konuşmuşlar; ona "Bu çocuk santrfor doğmuş" demiş. O günden sonra da hep santrfor oynadım. Çok sayıda gol atınca, yeniden göreve gelen Sadi Hoca beni 1461'den Trabzonspor'un altyapısına aldı. Orada da golcü performansımı sürdürdüm ve Trabzonspor'da kaldım.
Trabzonspor altyapısı sana neler kattı? Orada gelişimine katkı sağlayan teknik adamlar kimlerdi?
Trabzonspor'a gelmemi sağlayan Sadi Hocadan ve beni diğer mevkilerden alıp yeniden santrfor olmamı sağlayan Selçuk Hocadan söz ettim. 18 yaşına geldiğimde artık Trabzonspor'un U19 takımında oynuyordum ve hocamız da Aşkın Dilli'ydi. Tesislerde kalıyordum ve Aşkın Hocam beni haftada üç gün özel olarak antrenmana çıkarıyordu. Bana "Eğer futbolcu olamazsan bu senin suçundur. Allah sana boy vermiş, fizik vermiş, hız vermiş, yetenek vermiş. Çalışmazsan kendine ihanet edersin" derdi. Bana son vuruşları, forvetin nasıl davranacağını, nereye koşacağını öğretirdi. Üzerimde çok büyük emeği vardır.
Trabzonspor'un bu sezon transferde ve hoca konusunda yaşadığı sıkıntılar kulübü olumsuz etkilese de sanki genç oyuncular için bir fırsat oldu. Sadi Tekelioğlu'nun takımın başında bulunduğu kısa sürede pek çok genç oyuncu A takımda oynama şansını yakaladı. Bu oyuncuların arasında en dikkat çekeni de sen oldun. Bize A takıma alınma sürecini ve çıktığın ilk A takım maçında neler yaşadığını anlatır mısın?
Sezon başında 1461 Trabzon'un A takımıyla kampa gittim. Dönüşten bir gün sonra da 1461'le sözleşme imzalayacaktım. Sabah 1461'le antrenman yaptım, öğleden sonra Trabzonspor'dan bir telefon geldi, "Bizimle idmana çıkacaksın" dediler. Süleyman Hurma abi Şota Hocaya benden bahsetmiş, o da görmek istemiş. Bir hafta Trabzonspor'la idmanlara çıktım ve imza atıp A takımda kaldım. Tabiî bunda da Sadi Hocanın büyük payı var. Üç ay A takımla idmanlara çıktıktan sonra tekrar altyapıya döndüm. Artık zaman zaman antrenmanlara çağırılıyordum. Bu arada Genç Millî Takımlara çağırıldım. Ben kamptayken Şota Hoca istifa etti ve yerine Sadi Hoca getirildi. Sadi Hoca da birkaç gün önce medyaya "Muhammet'in Cardozo'dan eksiği yok, şans verilirse oynar" diye bir beyanat vermişti. Millî Takım'dan döndükten sonra Sadi Hoca beni A takımla antrenmanlara aldı, oynama şansı verdi ve bulduğum ilk şansta da golümü attım.
Evet, o maça gelelim. Trabzonspor'da ilk golünü Eskişehirspor'a attın. Bitime 9 dakika kala oyuna girdin ve son anda da golü buldun. Bize o golü, golden sonra hissettiklerini ve yaşadıklarını anlatır mısın?
Maç günü kampta Yusuf Erdoğan abiyle oturuyorduk. Sadi Hoca yanımızdan geçerken, "Muhammet'e iyi bak. Allah'ın izniyle artık burada kalacak" dedi. Yusuf abi de gülerek, "Artık akşama oynatırsınız hocam" diye karşılık verdi. Özer abi de maçtan üç gün önce, "Rüyamda gördüm, oyuna giriyorsun ve benim verdiğim pasla gol atıyorsun" demişti. Maçtan önce Yusuf abiyle Aytaç abi de gol atacağımı söyledi. Maç için stada giderken otobüste yardımcı hoca da "Hazır ol, bugün oyuna girebilirsin" dedi. Maçın ilk yarısı bittiğinde Sadi Hoca ısınmamı istedi. 74. dakikada yanına çağırdı ama sonra "Bu dakika uğursuz. Biraz bekle" dedi. 2001-2002 sezonunda Trabzonspor, Denizlispor karşısında 2-0 üstünken oyuna eski kaptanlardan Kemal Serdar'ın oğlu Ferdi Serdar'ı alıyor ve maç 2-2 sona eriyor. Sadi Hoca da görevinden ayrılmak zorunda kalıyor. O olay aklına gelince beni biraz daha bekletti. 81. dakikada 2-0 öndeyken yanına çağırdı ve "Gel seni öpeyim" deyip sahaya yolladı. O anda Avni Aker sanki üzerime geliyordu. Kendi kendime, "Şu kale arkası tribününde köfte ekmek yiyip çekirdek çitlerken Fatih Tekke'ye, Yattara'ya tezahürat yapıyordun, şimdi sahanın içindesin" diyordum. Üstelik de oyuna Cardozo'nun yerine girmiştim. Son anlarda Özer abi bir top attı ama kaleci Boffin de çıkmıştı ve topa daha yakındı. İçimden "Ah keşke top benim önümde kalsa" diye düşündüm ve gerçekten de Boffin'in uzaklaştırmak istediği top bende kaldı. Boş kaleyle aramda 25 metre mesafe vardı ama ben kaleyi minyatür kale gibi görüyordum. O kadar heyecanlıydım. Topa vurdum ve gidişini görünce kaleye girdiğini görmeden hocama doğru koşmaya başladım. Gidip elini öptüm. Bana sarıldı, "Aferin oğlum" dedi.
Soyunma odasında neler oldu peki? Abilerin sana nasıl davrandı?
Şöyle söyleyeyim… Ligde hiç golü olmayan Dame N'doye bile yanıma gelip bana sarıldı ve ellerini yüzüme sürüp, "Elhamdülillah, çok şükür" dedi. Bütün abiler ağız birliği etmiş gibi maç sonrası röportajına beni gönderdi. O gece Yusuf abide kaldım. Eve yemek sipariş ettik ama bir lokma bile yiyemedim, sabaha kadar uyuyamadım.
Trabzonspor'da futbolcu olmak kolay değil. Şehir 32 yıldır şampiyonluğa hasret ve her sezona yeni bir umutla başlıyor. Bu da oyuncular üzerinde bir baskıya yol açıyor. Özellikle şehrin oyucuları bu baskıdan daha fazla etkileniyor. Bu anlamda sen neler hissediyorsun?
Gerçekten Trabzonspor'da genç futbolcu olmak çok zor. Ama genç oyuncu gol atınca bir anda taraftarın sevgilisi haline geliyor. Eskişehirspor maçının ertesinde beni gören herkes sarılıp fotoğraf çektirmek istiyordu. Bunlar güzel şeyler Ama Mehmet Ekici abinin ikazını da hiç unutmuyorum. Bana, "Bayern Münih'teki ilk golümü Borussia Dortmund'a atmıştım. Ama Almanya'da halk beni tanımıyormuş gibi devam etti. Sokakta kimse yanıma gelmedi. Burada ise durum farklı. Gazeteler seni yazar, insanlar sana büyük sevgi gösterilerinde bulunur. Seni çok çabuk havaya sokabilirler. Bu duruma çok dikkat et, sakın şımarma, rehavete kapılma" dedi. O akşam beni Burak Yılmaz aradı.
İlginçmiş. Neden aramış, ne konuştunuz?
O sırada duştaydım. Arandığımı öğrenince geri döndüm. Bana "Kardeşim seni çok tebrik ediyorum. Çok güzel bir iş başardın. Sakın şımarma. Önünde uzun yıllar ve atacağın çok goller var. Çok çalış. Bir şeye ihtiyacın olursa çekinme, ara, elimden geleni yaparım" dedi. Şenol Hocanın, "Gelişme göstermek isteyen oyuncular Burak Yılmaz'la konuşsun, o ne yaptıysa aynısını yapsın" diye bir sözü var. Ben de bu konuyu Burak abiye sordum. Geniş bir zamanda konuşma sözü aldım. İlk fırsatta Burak abiyle buluşup bu konudaki tavsiyelerini dinleyeceğim.
Seni fizik olarak da Burak Yılmaz'a benzetiyorlar.
Evet, 17 yaşındayken saçlarımı usturaya vurdurmuştum. O günden beri beni Burak Yılmaz'a benzetiyorlar. Ona benzetilmek bir yandan hoşuma gidiyor ve gurur veriyor. Çok büyük bir oyuncu. Millî Takım'a, Trabzonspor'a, Galatasaray'a müthiş katkıları var. Ama şöyle de bir şey var; ben Muhammet'im (gülüyor).
Trabzonspor'da Cardozo ve Muhammet Demir gibi önemli golcülerle birliktesin. Onlarla iletişimin nasıl? Öğrenme ve gelişme aşamasında sana ne gibi katkıları oluyor?
Muhammet abiyle idmanlardan sonra birlikte çalışıyoruz. Cardozo da öyle… Tercümanı Umut abi vasıtasıyla "Beni çalıştırabilir misin?" diye sordum ve "Seve seve" cevabını aldım. İdmandan sonra beni alıyor ve son vuruş çalıştırıyor. Nerelere vuracağımı gösteriyor ve özellikle direk diplerini işaret ediyor. Çalışırken şut atınca kızıyor, "Belirlediğin hedefe ayak içiyle sert vur" diyor. Dönüşlerimde ve son vuruşlarımda ondan çok şey öğrendim. Keza Muhammet abiden de gol vuruşlarını öğrenme konusunda yardım alıyorum.
Futbola başladığında benzemek istediğin, idol olarak seçtiğin oyuncular kimlerdi?
Yabancılardan İbrahimovic'i, yerlilerden de Burak Yılmaz'ı çok beğeniyorum. Geçmişte Fatih Tekke'ye hayrandım. Bugün ligimizde ise Mario Gomez'i ve Eren Derdiyok'u beğeniyorum. İkisi de oyunu çok iyi okuyor ve topun nereye düşeceğini hissediyor. Gomez çok hızlı bir santrfor değil ama ne zaman, nerede duracağını çok iyi biliyor, son vuruşlarda çok usta. Keza Eren abi de öyle. Bir de hava toplarında çok üstün. Sanki havada büyüyor ve stoperi eziyor.
Öğrenme metotlarından birisi de çok maç izlemek. Çok maç izler misin? Özellikle takip ettiğin oyuncular var mı?
Sadi Hocam bu konuya çok önem veriyordu. Analizcimiz vasıtasıyla santrforların koşularını, nasıl durduklarını, araya nasıl girdiklerini, hava topuna nasıl çıktıklarını, topu nasıl yansıttıklarını izliyorum. Burak abiyi, İbrahimovic'i, açık oyuncusu olmasına rağmen Cristiano Ronaldo'yu bu gözle takip ediyorum.
Millî Takımlara gelmek genç bir oyuncuya neler hissettirir, neler kazandırır?
Ben Millî Takımlara yeni yeni gelmeye başladım. Ay-yıldızlı formayı ilk kez 5-6 ay önce giymiştim. Daha öncesinde Trabzonspor'daki hocalarım, "Hak ediyorsun ama daha çok çalışman gerekiyor. Sen devam et, mutlaka görürler" diye motive ediyordu beni. Yusuf Erdoğan abi de hiç genç millî olmamış ama sonra Ümit Millî Takım'a çağrılmış. Ben de bu inançla çalışmalarımı sürdürdüm ve çok şükür ki şimdi ay-yıldızlı formayı giyebiliyorum. Bu müthiş bir duygu. Ülkeniz için, bayrağınız için, milletiniz için mücadele etmek insana büyük bir gurur veriyor. İnşallah burada kalıcı olabilirim.
A Millî Takımımızın EURO 2016 eleme sürecinde başardıklarına bakarak finallerde neler yapabileceğini düşünüyorsun?
Yabancı basın takımımızın yaptıkları için "Türkler çıldırmış olmalı" diyor. Gerçekten de öyle. Bence takımımız ne olursa olsun İspanya, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti'nin bulunduğu gruptan mutlaka çıkacaktır. Dışarıdan baktığımda takımda müthiş bir arkadaşlık ve birbirine bağlılık görüyorum. Hepsi ligde ciddi rekabet yaşayan oyuncular Millî Takım'da her şeyi bir yana bırakıp örnek bir kenetlenme sağlayabiliyor. Bir gol atıldığında oyuncuların o ortak sevinçlerinde bu farkı görebilmek mümkün. Bence takımın finallere katılmasının arkasındaki en önemli faktör de bu arkadaşlık ruhu. Fatih Hocanın bunu çok iyi sağladığını görüyoruz.
Kariyerinle ilgili nasıl planlamalar yapıyorsun? Genç oyuncuların Avrupa'ya gitme konusunda artık daha hevesli olduğunu görüyoruz. Senin de böyle hayallerin var mı?
En büyük hayalim Trabzonspor'da oynayabilmekti. Bu hayalime ulaştım. Şimdi Trabzonspor'da kalıcı olmak istiyorum. Tabiî bunun için de bazı fedakârlıklar yapmak gerekiyor. Belki oynamam için beni kiralık olarak gönderebilirler. Ama ben hep çalışacağım ve daha fazla çalışacağım. Bir gün bu takımın kalıcı bir oyuncusu olacağım. Tabiî Avrupa hayallerim de var. Üst düzey takımlarda oynamak istiyorum.
Ailen maçlarını izliyor mu?
Kadroda olduğum zaman maçlarıma geliyorlar (gülüyor). Özellikle abim üzerime çok düşüyor. Büyük bir stoper olması bekleniyordu ama geçirdiği ağır sakatlıklar buna engel oldu. Ailemde hep iyi futbolcular yetişti ama istedikleri noktalara gelemediler. Babam ve amcamın daha ileriye gitmesine dedem izin vermemiş. 64 kez genç millî olan abimin büyük bir oyuncu olmasına sakatlıklar engel olmuş. Düşünün ki, bir yaş grubu millî takımıyla yurtdışına gittikten sonra dönüşünde diğer yaş grubuna da alındığı için 1 ay eve uğramadığı zamanlar olurmuş. Ona büyük umut bağlamışlardı ama olmadı. Şimdi Beşiroğulları'nın son umudu benim.
Cihan CİHAN