“Duadan başka silahımız yok” başlıklı yazımızın sonunda duayı günün her saatine yaymak için saydığımız sekiz tavsiyeden ilki olan “namazı kaliteli hâle getirmek” konusunu bu yazıda işleyeceğiz.
Öncelikle şunu belirtelim: Namaz tüm zamanların en büyük, en kapsamlı, en küllî ve en programlı dua organizasyonudur. Namazın kendisi bir dua olduğu gibi, ayrıca namaz haricinde yaptığımız duaların kabulüne de vesiledir. Evet, Sübhâneke’den Fâtiha’ya, rükû ve secdedeki tesbihlerden Tahiyyata, Salli-Bârikten Rabbenâlara kadar namaz muhteşem dualarla süslenmiş benzersiz bir hazinedir.
Namaz Hz. Âdem’den (a.s.) Peygamber Efendimize (a.s.m.) kadar gelen bütün nabilerin, bütün sahabelerin, bütün Allah dostlarının ve müminlerin birbirine dua etmesidir. Adeta tüm zamanları ve mekânları kuşatan bir bakış olsa, bugüne kadar gelmiş ve kıyamete kadar gelecek olan müminlerin koro hâlinde dua ettiğini görecektir. Namaz, manevî ve uhrevî bir şirkettir. Kim namaz kılarsa bu şirkete iştirak ederek hem tüm Müslümanlara dua etmiş, hem de onların duasını almış olur.
Söz gelişi, muazzam bir dua olan Fâtiha Suresini okuyan bir kimse, “Bizi doğru yola, kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerin ve onlara tabi olan sıddıkların, şehitlerin, salih kullarının yoluna ilet, gazabına uğrayanların ve haktan sapanların yoluna değil” diye dua eder. Burada “beni ilet” yerine “bizi ilet” denmesi öyle muhteşem bir nimettir ki, bizi bütün Müslümanların zaman ve mekân üstü dualarına ortak eder. Zaten bu duanın muhtevası da çok geniş ve kapsamlıdır. Sadece bu duamız bile kabul olsa, dünya ve ahiret için bütün isteklerimize kavuşmuşuz demektir.
Yine Tahiyyat ve sonrasındaki salavatlar, Rabbenâ Âtina, Rabbic’alnî, Rabbenağfirlî dualarıyla kendimize, neslimize ve müminlere dua ediyoruz. Milyarlarca dua eden mümin içinde birisininki bile kabul olsa bizim duamız da kabul olmuş demektir. Kaldı ki, başta Efendimiz (a.s.m.) olmak üzere Allah katında değeri büyük milyonlarca müminin duası kabul olunca inşallah bizim duamız da kabul olmuş olur. Çünkü hepimiz sadece kendimiz için değil, bütün Müslümanlar için istiyoruz.
Bu muhteşem manevî kazancı elde etmenin tek şartı, beş vakit namazı hakkıyla ve kaliteli bir şekilde kılarak “biz” kavramının içine girebilmektir. Kimin namazdaki gayreti, şuuru, takvası, huşusu fazlaysa, manevî hisse senedi de fazla demektir.
Namazımız kaliteli mi?
Öncelikle Rabbimiz namazı kaliteli kılmamızı ister. Müminûn Suresinin başında, “Müminler kurtuluşa erdiler” müjdesini verdikten sonra kurtuluşa eren bu müminlerin özelliklerini sıralar. İlk özellik, “Onlar namazlarını huşu ile kılarlar” şeklinde belirtilir.
Huşu namazı vaktinde, acele etmeden, her rüknün hakkını vererek, tâdil-i erkâna uyarak, anlayarak, hissederek, aşk, şevk, sevgi, saygı, edep ve korkuyla kılmak demektir.
Maalesef namazın hakkını vererek huşu ile kılan çok azdır. Namaz kılanların çoğu “Şu namazı bir an önce kılıp bitirsem de asıl işlerime baksam” duygusuyla namaz kılmaktadır.
Namazda huşuyla ilgili Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendinin “Kırık Testi-1” eserinde yer alan şu açıklamalar çok önemlidir:
“İnsanın Rabbiyle münasebetinde asıl olan manadır, özdür, ruhtur. Fakat onları taşıyan da lafızlardır, şekillerdir, kalıplardır. Bundan dolayı mutlaka o lafızlara, kalıplara da dikkat edilmelidir. Esas alınan manayı, mazmunu o kalıpların taşıması lazım. Dolayısıyla, kalıp ve şekillerin hiçbir manası yok denilemez. Zâhirî ahkâm onlara bina edilir. Ne var ki, namaz vardır namazdan içeri, oruç vardır oruçtan içeri. Onun için buyurulur ki, ‘Kad eflehal mü’minûn. Ellezîne…’ (Mü’minler kurtuldu. O mü’minler ki…)” (Mü’minun, 23/1) Bu âyetteki ism-i mevsûlün sılası ‘hüm fi salâtihim hâşiûn’ (Mü’minun, 23/2) şeklinde geliyor. Yani, ‘Onlar, her zaman namazlarında huşû içindedirler.’ ‘Hüm yusallûn’ (Onlar namaz kılarlar) denmiyor. Sebata ve devama işaret eden bir kalıp kullanılıyor. Yani buyuruluyor ki; ne zaman olursa olsun namazda haşyet yaşayanlardır, huşû arayanlardır kurtulanlar.
“Biz bir insanın sadece namazına bakarak onun namazda huşû arayan biri olup olmadığını belirleyemeyiz. Bu, insanın vicdanı ile Allah arasındadır. Dolayısıyla biz kendimizi hüsn-ü zan etmeye zorlarız. Ama bazı kimseler namazlarında, oruçlarında öyle dikkatsizdirler ve iffetleri mevzuunda çarşıda pazarda öyle sulu hareket ederler ki; insan ne kadar hüsn-ü zan ederse etsin, şahit olduğu hareket hakkında olumlu düşünceyi İslâmî çerçevede bir yere koyamaz. Mesela, birisi hemen tekbir alır ve sen daha Fâtiha’nın yarısına gelmeden rükûa varır. Burada kendini ne kadar zorlarsan zorla ona namaz kıldı diyemezsin. Mesela, rükûda hakkını vere vere, kelimeleri güzelce telaffuz ederek -bazı fukahâya göre- bir kere ‘Sübhâne rabbiyel azîm’ demek şarttır. Çok hızlı söyleniyorsa manası yoktur onun. Bazı fukahâya göre ise, onu en az üç defa söylemek gerekir. Onun için, rükûda ve secdede en az üç defa, yavaş yavaş, kelimeleri tam telaffuz ederek bu tesbihi söylemeliyiz. Daha az söylüyorsak, başkalarını hakkımızda müspet düşünme hususunda zorlamış oluruz. Böylece bazı kalıplar, bizim onunla eda etmeye çalıştığımız mana, muhteva ve mazmunu taşıyıcı olmaz. Dolayısıyla, hakkımızda hüsn-ü zan edenler, vehme ve kuruntuya hüsn-ü zan etmiş olur.
“Çok kimselerin hızlı hızlı okuduğu Fâtiha, Kur’ân değildir. Çünkü Kur’ân öyle inmemiştir. Böyle alelacele okunan Fâtiha ile kılınan namaz, namaz değildir. Bir nefeste, o nefes bitmeden sûreyi sona erdirme telaşıyla, soluğun tıkandığı yerde hızlıca ve can havliyle alınan ara nefeslerle okunan Kur’ân’la kıraat farzı yerine gelmiş olmaz. Lafızlar manaların kalıbıdır; ama kalıbın manaya uygun olması lazımdır. Bast-ı zaman olabilir, o ayrı. Birisi bana demişti ki; ‘Hakkını vere vere okuyarak, beş dakikada kırk veya doksan rek’at kıldım.’ Âdet-i İlâhî açısından bu her zaman olmaz. Bir kere müyesser olan da caka yapıyorum diye onu söylerse bir daha ona da müyesser olmaz.
Namazda huşû ve hudû
‘Namazda ‘iç tâdil-i erkân’ sözü çok kullanılmamıştır. Bu, huşû ve hudû ile alâkalı bir tabir olarak söylenebilir. Huşû ve hudû, meseleyi namazın mazmununa bağlı götürmektir. Rica ederim, namazda huşû ile alakalı bu kadar tahşidâtı çok bulmayın. İman ve namaz ikiz kardeştir; şu kadar var ki, iman az önce doğdu. Üstad namazın beş vakte tahsisini anlattığı yerde, onun manasının ne olduğunu da açıklıyor. Muhyiddin İbn Arabî, Fütühât-ı Mekkiye’de namazın manasıyla alakalı şeyler ortaya koyuyor. Şah Veliyyullah Dehlevî namazla alakalı bir kısım hususlar söyleyip, onun ehemmiyetine dikkat çekiyor. Ben onun için bazı arkadaşlara rica ettim; ne olur arkadaşlardan birkaçı doğru dürüst namaz kılsalar da, örnek olsalar. Yoksa bu işin içinde olan kimseler arasında dahi hakiki manasıyla namaz kılınmıyor. Beş vakit yatılıyor, kalkılıyor; ama namaz kılınmıyor.
“Ayrıca, ‘feveylün li’l-musallîn’ (Maun, 107/4) de anlatılan sadece sehiv meselesi değildir. Namazla alakalı o kadar çok eksiğimiz var ki… Mesela ‘Namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar…’ (Nisa, 4/142) âyetinin anlattığı husus, bunlardan birisi. Hadislerde insanın o türlü namazı insanî davranışın dışında addediliyor. Namaz bir insanî davranıştır. Fakat o çizgi içinde kalınmadığı zaman yapılan hareketler hayvanî hareketlere benzetiliyor. Mesela imamdan önce rükûa giden kimse için ‘İster misiniz, Allah rükûdan kalkarken suretlerinizi eşek suretine çevirsin!’ deniliyor. Demek ki, imamdan evvel harekete geçme meselesi kulluk çizgisinden çıkma manasına geliyor. ‘Herhangi biriniz secdeye gittiği zaman horozun daneyi gagaladığı gibi yapmasın’ deniliyor. Bakın, o bir hayvan davranışı; alnını yere vurup kaldırma bir hayvan davranışı. ‘Köpek gibi ellerini yere sermesin’ deniliyor. Oturmadan secdeye, secdeden rükûya, rükûdan kıyama kadar davranışların hayvan davranışlarından farklı olması gerektiğine dikkat çekiliyor.
“Allah Resûlü (s.a.v.) bu mübarek sözleriyle bizi bir insanî davranış mecmuasına çağırıyor. Evet, huşû ve hudû ancak o kalıplarla ifade edilir. ‘Ben huşû ve hudû içindeyim’ dediğin zaman hayvanî kalıpları aşman gerekir. Allah’ın huşû ve hudû atiyyesini, ancak o atiyyeyi taşıyabilecek matiyyesi götürebilir.” (Yazının tamamını şu linkten mutlaka okumanızı tavsiye ederim: https://fgulen.com/tr/fethullah-gulenin-butun-eserleri/992-kirik-testi/fethullah-gulen-kirik-testi-1/12268-fethullah-gulen-namaz)
Kaliteli namaz kılmak için ne yapmalıyız?
Namazda kalitenin derecelerini milyonlarca basamağı olan manevî bir merdivene benzetebiliriz. Her şeye rağmen ne kadar eksik ve kusurumuz da olsa namaz kılmak, hiç kılmamaktan mutlaka iyidir. Ancak her zaman bu manevî merdivendeki basamakları çıkarak namazımızın kalitesini arttırmamız gerekir. Bunun için yapabileceğimiz birkaç hususu sıralayalım:
Namazdaki şuur ve huşu eksikliği ile sair kusurların bir kısmı bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bunu gidermek için namazda şuur ve derinlik kazandıran birkaç kitap okumak gerekir. Son yıllarda farklı yazarlara ait yüz civarında namaz kitabı çıkmıştır. Bunları okumaya başladığımızda namazın değiştiğini göreceğiz.
Namazı tâdil-i erkân ve huşu ile kılmak için kesinlikle namaz fıkhını iyi bilmemiz gerekir. Bu maksatla ilmihallerin namaz bölümünü bir kez daha dikkatle okumalıyız.
Namazı mutlaka vaktinde kılmaya gayret etmek gerekir. Sürekli ertelemek namazı önemsememek demektir. Geç vakitte kılan mutlaka baştan savma kılacak ve sünnetinden, tesbihatından, duasından eksiltecektir.
Namazı mümkün mertebe cemaatle kılmaya gayret etmeliyiz. Cemaatle kılınan namazın tek başına kılınan namazdan 27 derece faziletli olmasında çok mühim sırlar vardır.
Namazın hareketlerini aceleye getirmeden yapmak ve sure ve duaları yavaş okumak gerekir. Çünkü hızlı kılınan namaz, namaz değildir.
Namazlarımızı daha lezzetli ve derinlikli kılmak için okuduğumuz sure ve duaların mutlaka anlamına çalışmalıyız. Bu konuda Prof. Davut Aydüz’ün “Namazı Anlayarak Kılmak” kitabı çok önemli bir kaynaktır.
Namazlarımızı monotonluktan kurtarmak ve diriltmek için yeni sure ve dualar ezberlemeliyiz. Okumaktan en hoşlandığımız sure veya ayetler, yeni ezberlediklerimizdir. Bir de manalarını öğrenirsek namazdan müthiş lezzet alırız. Kur’an’dan her hafta bir satır ezberleyen senede 3.5 sayfa, 50-60 senelik bir ömürde 170 sayfa ezberlemiş olur. Yeni ezberlenen sure ve ayetler, insanı yavaş okumaya mecbur edeceği için anlamaya ve yavaş kılmaya da yardımcı olur.
Namazı hayatımızın değişmez gündemi yapmalı ve onu her vasıtayla başkalarına anlatmaya çalışmalıyız. Başkasına anlatan hem kendisini uygulamak için mecbur hisseder, hem de vesile olmanın lezzetiyle mutlu olur.
Bu maddelerin her biri çeşitli yönleriyle açıklanmayı hak edecek kadar mühim ve geniş konulardır. Şimdilik kısaca işaretle yetiniyoruz ve Rabbimizden kaliteli namaz kılma konusunda bize yardım etmesini niyaz ediyoruz.