Nazlı Ilıcak: Bir iftiraya, hukuki kılıf uydurulmaya çalışılıyor, tek delil, havuz medyasının kupürleri

Nazlı Ilıcak: Bir iftiraya, hukuki kılıf uydurulmaya çalışılıyor, tek delil, havuz medyasının kupürleri
"Hrant Dink cinayetini aydınlatmak isteyen savcı Gökalp Kökçü, iyi niyetle çalışıyor. Ama dosyanın üzerinde, cinayeti “Paralel”e yükleme çabalarının gölgesi bulunduğu için, mantıklı bir iddianame yazamıyor."
Ortada şöyle bir tez var: Amaç, Ali Fuat Yılmazer’i, İstihbarat Daire Başkanlığı C Şubesi’nden alıp, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne getirmek ve böylece Ergenekon davasını başlatmaktı. Bu yüzden, Dink suikastına yol verildi.

Böyle saçma bir iddia üzerinde delil toplamaya çalışırsanız, derli toplu ve inandırıcı bir sonuca ulaşamadığınız gibi, gerçeği de gözden kaçırırsınız.

*Unutmayalım ki, her şey, Agos’ta çıkan “Sabiha Gökçen Ermeni’dir” yazısından sonra başladı. Dink, İstanbul Valiliği’ne çağrıldı. Vali Yardımcısı Ergün Güngör ve 2 MİT mensubunun huzurunda uyarıldı ya da tehdit edildi. Bu görüşmeden 2 gün sonra, Agos Gazetesi önünde, “Hrant Dink bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir” şeklinde slogan attılar. Sonra şikâyet dilekçeleri ile Dink yargı önüne çıkarıldı. Türklüğe hakaret suçlamasıyla yargılanırken, mahkemede gösteriler devam etti. Bu gösterileri yapanlar (Veli Küçük, Muzaffer Tekin, Kemal Kerinçsiz, Sevgi Erenerol), sonradan Ergenekon davasından tutuklandılar.

*Milli Güvenlik Kurulu, 2001’de, misyonerliği Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne koydu. Konunun takibini, peş peşe göreve gelen MGK Genel Sekreterleri Tuncer Kılınç ve Şükrü Sarıışık yaptılar. Bir yandan “azınlıkların misyonerlikte öncü rol üstlendiği” hususu işlendi, bir yandan da dinlerarası diyalog (dolayısıyla Fethullah Gülen) misyonerliğin yolunu açan bir unsur gibi kitlelere takdim edildi. Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol (ki daha sonra Ergenekon sanığı oldu) Genelkurmay himayesinde birçok ilde misyonerliğin tehlikesini anlatan konferanslar verdi. Bu konferanslarda misyonerlik ve azınlık ilişkisini vurguluyor, azınlıkların, ülke bütünlüğü açısından büyük bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekiyordu. Bir örnek vermek gerekirse: “Misyonerlik siyaset satrancının bir parçasıdır. Tek amaç bu toprakların ele geçirilmesidir… Ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik tehditler, bir piramit arz ederse, bunun en tepesinde azınlıklar bulunmaktadır” diyordu.

*Gayrimüslimler üzerine korkutucu propaganda icra edilmesini öngören Mart 2009 tarihli Kafes Eylem Planı, emekli Binbaşı Levent Bektaş’ta ele geçirildi. Belgelerden birinde şöyle deniliyordu: “Rahip Santoro, Malatya Zirve Yayınevi ve Hrant Dink operasyonları sonrasında, Türkiye’de yaşayan gayrimüslimlerin irticai grupların hedefinde olduğuna dair bir kamuoyu oluşmuş, ancak AKP ve karşıt medyanın da desteğiyle, olayların Ergenekon tarafından düzenlendiği propagandası yapılmıştır…”

***

Kafesçiler beraat ettirildi; Ergenekoncuların sırtı sıvazlandı. Hrant Dink’in ailesi, bu suikastı, derin devletin tertibi olarak görüyor. Ergenekon gibi yapılanmalarla cinayet arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılmasını istiyor. Peki bugün Hrant Dink dosyası ne durumda? Devlet içindeki derin yapılanmaların yakasına yapışacağımıza, onların peşine düşen Ali Fuat Yılmazer’i suçlu koltuğuna oturtma çabalarına rastlıyoruz. “İhmal” denilse, haydi neyse… Ama sanki cinayete kasten yol verilmiş gibi bir iddia ileri sürülüyor. Bir iftiraya, hukuki kılıf uydurulmaya çalışılıyor. Ortadaki tek delil, havuz medyasının kupürleri.

Tetikçinin ismi belliymiş!!!

Havuz medyası, Dink cinayetinin, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer’in başını çektiği, polisteki paralelcilerin işi olduğunu ispat etmeye çalışıyor.

19 Ekim 2015 tarihli Sabah’ın manşeti şöyle: “Göz göre göre gelen suikast… Paralel yapı İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nü ele geçirip, Ergenekon operasyonlarını başlatabilmek için Hrant Dink cinayetine göz yumdu.”

Haberin içine bakıyorsunuz, Dink’i, Ogün Samast’ın öldüreceğine ilişkin bir raporun Trabzon İstihbarat Şubesi’ne sunulduğu, ama gereğinin yapılmadığı belirtiliyor.

1- Tetikçi Ogün Samast’ın ismi bir raporla, Trabzon Emniyeti’ne sunulmuş ise, o tarihte İstihbarat Şube Müdürü kim? Ağustos 2006’ya kadar Şube Müdürü Engin Dinç (Bugün kendisi İstihbarat Daire Başkanı). Eylül 2006’dan sonra Trabzon İstihbarat Şubesi’nin başına Faruk Sarı geliyor. Gerçekten böyle bir rapor varsa ve Ogün Samast’ın ismi biliniyorsa, bunun sorumlusu onlar olmalı; öyle değil mi?

2- Gazete, Hrant Dink cinayetini işleyecek yeni bir tetikçi bulunduğuna ve isminin Ogün olduğuna dair Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne bilgi veren kişinin Erhan Tuncel olduğunu söylüyor. Halbuki, Erhan Tuncel, problemli, agresif yapısı ve sürekli para talep etmesi yüzünden, Temmuz 2006 öncesinde elemanlıktan çıkarılmıştı. Erhan Tuncel’in görevine son verilmesi talebi Engin Dinç’ten gelmiş, Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay da bunu kabul etmişti. Elemanlıktan çıkarılan Erhan Tuncel, nasıl “Yeni tetikçi” diye Ogün’ün ismini Emniyet’e bildirir? Belli ki bu kocaman bir yalan.

3- Öte yandan, Erhan Tuncel’in Temmuz 2006’da Jandarma İstihbarat elemanı Tuncay Uzundal ile aynı eve taşındığını biliyoruz. Onun, o tarihten sonra Emniyet’e değil, Jandarma’ya bilgi aktardığına dair iddialar mevcut.

Erhan Tuncel ile Emniyet’in ilişkisi sona erdikten sonra, Engin Dinç, niçin Yasin Hayal’in peşine düşecek başka bir eleman bulmadı? Neden işin takibini daha özenli bir şekilde yürütmedi? Buna cevap vermek kolay değil. Öte yandan, Ramazan Akyürek’in 6 Mayıs 2006’da İstihbarat Daire Başkanlığı’na atanması üzerine, Trabzon Emniyet Müdürlüğü’ne tayin edilen Reşat Altay, savcıya verdiği ifadesinde, “Yasin Hayal’in, Hrant Dink’e yönelik eylem yapacağına dair bilgiyi Engin Dinç’in bana sunduğunu hatırlamıyorum” da demişti.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ
22 Ekim 2015 11:08
DİĞER HABERLER