Erdoğan’ın devşirme kalemlerinden Nedim Şener, Hürriyet’teki köşesinde bugün “Süleymancılar” diye bilinen cemaati hedef alan çok sert bir yazı kaleme aldı
SAMANYOLUHABER.COM- ANALİZ
Erdoğan’ın devşirme kalemlerinden Nedim Şener, Hürriyet’teki köşesinde bugün “Süleymancılar” diye bilinen cemaati hedef alan çok sert bir yazı kaleme aldı. Şener, Hiranur Vakfı’nın merkezinde olduğu “çocuk tacizi” olayına temas eder gibi yapıp, Süleyman Efendi Cemaati’ne çok sert suçlamalar yöneltti. Şener, kalemşor üslubuyla kaleme aldığı provokatif yazısıyla, aslında Erdoğan’ın cemaat ve tarikatlara yönelik projesini deşifre etti.
CHP Milletvekili Yıldırım Kaya’nın Meclis’te yaptığı konuşmada, Milli Eğitim Bakanlığı’nın işbirliği yaptığı tarikat, cemaat, dernek ve vakıflarla ilgili sözlerini ele alan Şener, şunları yazdı: “Yıldırım Kaya’nın adını verdiği tarikatlar arasında Süleymancılar olarak bilinen grup yoktu. Oysa bunların arasında en yaygını ve adı taciz ve tecavüz olaylarıyla anılan da Sülaymancılar isimli grup.”
Nedim Şener, açıkça Süleyman Efendi Cemaati’ni hedef gösterdi ve hatta CHP’li Yıldırım Kaya’nın “Süleymancılar” olarak bilinen bu cemaati kolladığını ima etti.
Erdoğan’a açık destek veren vakıf ve derneklere dair iddialar hakkında tek satır kalem oynatmayan Nedim Şener, neden Süleyman Efendi Cemaati’ni açıkça hedef gösterdi? Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın bu yazıdan haberinin olmaması mümkün mü? Şener bu yazıyı, Hürriyet’i ve Ahmet Hakan’ı perde arkasından yöneten Serhat Albayrak’tan izinsiz mi yazdı? Bu sorulara “Evet” cevabını vermek mümkün değil.
Nedim Şener, Süleyman Efendi Cemaati’ni açıkça hedef gösterdi, çünkü ağababaları öyle istedi. Şener’in tetikçiliğindeki en önemli sebep, Süleyman Efendi Cemaati’ndeki en büyük grubun Erdoğan’ı değil, İYİ Parti’yi destekliyor olmasıdır. Bunda şüphe yok.
Ancak mesele, Süleyman Efendi Cemaati’nden de ibaret değil. Proje bütün tarikat ve cemaatleri kapsıyor. Projenin adı ise rabia işaretiyle özdeşleşen Tek Vatan, Tek Devlet…” mottosundan mülhem “Tek Cemaat” projesi. Tarikat ve cemaatlerin kendisine verdiği güçlü destek yetmiyor Erdoğan’a. Yönetimin de kendisine verilmesini istiyor. Tarikat ve cemaatlerin iş, siyaset, sanat vesaire alanlarında kendi gündem, proje ve stratejilerinin olmasını kabul etmiyor.
Son zamanlarda “muhalif” yazılarıyla dikkat çeken Abdurrahman Dilipak, Hizmet Hareketi’ne yönelik tedhiş hareketleri ilk başladığı dönemde, Erdoğan’ın projesini açıkça yazmıştı. Bütün tarikat ve cemaatlerin Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlanıp tek elden yönetilmeleri gerektiğini iddia etmişti.
Fatih Tezcan ve benzeri troll elebaşları da tarikat ve cemaat bağlantılı kişilerle yaptıkları tartışmalarda, “Reis bir konuda bir şey dese, şeyhin de aynı konuda farklı bir şey söylese, hangisine tabi olursun?” şeklindeki provokatif sorularla, tarikat ve cemaatlerin “kontrol dışı” olmalarından duydukları rahatsızlığını dışa vurmuştu.
Erdoğan, çocuklarına TÜRGEV ve TÜGVA’yı kurdurdu, İlim Yayma Cemiyeti’ni de tam kontrolü altına aldı. TÜRGEV ve TÜGVA, devletin imkanlarıyla bir cemaat gibi örgütlendi. Erdoğan’ın halifeliğinin sivil toplum ayağını yürütmek misyonuyla yapılandı ve faaliyet gösterdi bu dernek ve vakıflar. Amaç, Erdoğan Cemaatinin, daha doğrusu Erdoğanizmin fikri ve felsefi ayağını oluşturacak ve tüm dünyaya yayacak bir yapılanma kurmaktı.
Erdoğan, kontrolüne girmemekte direnen cemaat ve tarikatlara devletin gücünü kullanarak açıktan savaş açtı. Süleyman Efendi Cemaati’nin Kasımpaşa’daki en eski Kuran Kursunu yıktırdı. İsmailağa Cemaati içerisinde kendisine muhalefet eden Marifet Derneği’nin de Kuran kursunu ve binalarını yıktırdı.
Furkan Vakfı Başkanı Alparslan Kuytul ve cemaatine ise yapmadığını bırakmadı. Kuytul’u uydurma bir suçlama ile cezaevine attırdı, hücreye kapattırdı.
Yeni Asya Cemaati’ne de elinden geleni yaptı, editörünü tutuklattı, Basın İlan’dan ilan almasına engel oldu. Troller, Yeni Asya’ya operasyon tehditleri yağdırdı. Ancak Kazım Güleçyüz ve arkadaşlarına diz çöktüremediler.
Erdoğan, kendisine destek veren tarikat ve cemaatlere de perde arkasında operasyonlar çekti. TÜGVA ve TÜRGEV aracılığıyla zayıflattı. BİM marketleri bahane edilerek Erenköy Cemaati’nin yıpratılmasını sağladı, mafyanın önüne attı.
Erdoğan, sırf Ahmet Davutoğlu’nun inisiyatifiyle kuruldu diye Bilim Sanat Vakfı’na kayyım atadı, İstanbul Şehir Üniversitesi’ni ise kapattı. Zira söz konusu iktidarsa, hiçbir tarikatı cemaati tanımazdı aktrollerin reisi.
Hiranur Vakfı merkezli taciz olayına dair 1 hafta sonra yüzeysel birkaç kelam etmesi kimseyi yanıltmasın, son yıllarda her ne zaman tarikat ve cemaatleri hedef alan bir gündem olsa, Erdoğan susmayı tercih ediyor. Önce tarikat ve cemaatlerin devleti arkasına aldıklarını zannedip rehavete kapılmalarına yol veriyor. Yargı ve emniyet eliyle hataları ve suçları güya örtbas ediyor. Akabinde de ortaya çıkan yanlışlar nedeniyle tabiri caizse dayak yemelerine, yıpratılmalarına göz yumuyor.
Her hadisenin ardından cemaat ve tarikatların kapatılması ya da en azından devlet kontrolü altına alınmaları gerektiği yönünde kampanyalar yapılıyor. Erdoğan ise tarikat ve cemaatlerin kapatılamayacağı veyahut sivil toplum yapılanmaları oldukları için devletin kontrolü altına alınmalarının söz konusu olamayacağını ifade etmiyor. Çünkü devletin tam kontrolü altına girmelerini en çok kendisi istiyor. Zira devlet demek, kendisi demek onun için.
Nasıl mı? Tıpkı tüm cemevi dernek ve vakıflarının Kültür Bakanlığı bünyesinde kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na bağlanması projesi gibi.
Aleviler ve inanç kurumları nasıl Kültür Bakanlığı’na bağlanıyor ve bu sayede Erdoğan tarafından yönetilir hale geliyorsa, sünni tarikat ve cemaatler de Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlanabilir ve bizzat Erdoğan tarafından yönetilebilirler.
Sloganı da hazır:
Tek Devlet, Tek Cemaat, Tek Reis…