Alman iç istihbarat teşkilatı BfV’nin Başkanı Haldenwang, terör örgütü NSU ile ilgili olarak "cevapsız kalan çok soru var" dedi, yapılan hatalarla yüzleşerek dersler çıkartılmasının önemli olduğunu söyledi.
Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV) Başkanı Thomas Haldenwang, aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütünün bugüne kadar tüm yönleriyle aydınlatılamadığını belirterek, "halen cevapsız pek çok soru işareti var" dedi.
Haldenwang, "Mediendienst Integration" adlı sivil toplum kuruluşunun 8'i Türk 10 kişiyi öldüren NSU terör örgütünün ortaya çıkışının 10'uncu yıldönümü vesilesiyle düzenlediği, "Güvenlik makamları ne tür dersler çıkarttı?" başlıklı etkinliğine katılarak çarpıcı açıklamalar yaptı.
NSU cinayetlerinin bugüne kadar tüm yönleriyle aydınlatılamamış olmasından son derece rahatsızlık duyduğunu belirten Haldenwang, güvenlik kurumlarının geçmişte büyük hatalar yaptığını kabul etti, ancak bu hatalardan ders çıkardıklarını, tekrarlanmaması için önemli adımlar attıklarının da altını çizdi.
"Yas tutuyoruz"
Haldenwang, konuşmasına başlangıcında, 2000-2007 yılları arasında NSU tarafından öldürülen 8'i Türk, 10 kişinin adlarını tek tek okuyarak, onları anmak istediğini söyledi.
"Onlar asla unutulmamalı" diyen Haldenwang, "Ben Nürnberg'de öldürülen Enver Şimşek'i, yine Nürnberg'de öldürülen Abdurrahim Özüdoğru'yu, Hamburg'da öldürülen Süleyman Taşköprü'yü, Münih'de öldürülen Habil Kılıç'ı, Rostock'ta öldürülen Mehmet Turgut'u, Nürnberg'de öldürülen İsmail Yaşar', Münih'te öldürülen Theodoros Boulgarides'i, Dortmund'da öldürülen Mehmet Kubaşık'ı, Kassel'de öldürülen Halil Yozgat'ı ve Heilbronn'da öldürülen Michele Kiesewetter'i düşünüyorum. Ölümlerin yasını tutuyoruz" ifadelerini kullandı.
NSU kurbanları: Enver Şimşek, Abdurrahim Özüdoğru, Süleyman Taşköprü, Habil Kılıç, Michele Kiesewetter, Mehmet Turgut, İsmail Yaşar, Theodorus Boulgarides, Mehmet Kubaşık ve Halit Yozgat
Haldenwang, kurbanların ailelerinin yalnızca sevdiklerini kaybetmediklerini, aynı zamanda güvenlik makamlarının onları haksız yere şüpheli görmeleri nedeniyle acılar çektiklerini, mağdur olduklarını, bundan da üzüntü duyduklarını söyledi.
"Utanç" vurgusu
İç istihbarat başkanı, cinayetleri önleyememiş olan, yürütülen soruşturmalarda çok büyük hatalar yapmış olan güvenlik makamlarının "utanç duyarak" hatalarla yüzleşmek durumunda olduğunu da vurguladı.
NSU terör örgütü, 2000-2007 yıllarında 1'i Yunanlı, 8'i Türkiye kökenli göçmeni ırkçı saiklerle öldürmüş, ancak güvenlik makamları aynı silah ve aynı kişiler tarafından işlenen cinayetler ile ilgili olarak yürüttükleri soruşturmalarda, cinayetlerin arkasında aşırı sağcıların olabileceği şüphesi üzerinde durmamıştı. Cinayetlerin arkasında uyuşturucu kaçakçılığı, namus davası, mafya bağlantılarının olabileceği iddia edilmiş, aile fertleri şüpheli olarak görülüp aylarca sorgulanmıştı.
Cinayetlerin arkasında aşırı sağcı NSU'nun olduğu, 2011 yılı Kasım ayında, terör hücresinin iki üyesi Uwe Böhnhardt ile Uwe Mundlos'un, başarısız bir banka soygunu sonrasında, bir karavanda ölü bulunmalarının ardından ortaya çıkmıştı. Terör hücresinin hayattaki tek üyesi Beate Zschaepe ise Münih'teki yargılama sonrasında hapis cezasına çarptırılmıştı.
İmha edilen dosyalar
2018 yılında iç istihbarat teşkilatı BfV'nin başına getirilen Haldenwang, NSU ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkarılması için yürütülen çalışmalara destek sözü verirken, geçmişte imha edilen bazı dosyalarla ilgili olarak da açıklamalar yaptı.
"Pek çok belge gerçekten de imha edildi. Bu noktada ilgili kamu görevlisi, Lothar Lingen'ın, çok ciddi bir şekilde görevini kötüye kullandığını kabul etmek gerekiyor" diyen Haldenwang, bu konuda yürütülen birçok soruşturmaya rağmen, bu belgeleri neden imha ettiği bilgisini Lingen'den edinemediklerini anlattı.
İmha edilmeye çalışılan bazı belgeleri yeniden bir araya getirmeye çalıştıklarını, ancak bazı bilgilerin hala "eksik olduğunu" vurgulayan BfV Başkanı, "Bu, güvenlik birimlerinin de hiçbir şekilde hoşnut olmadıkları bir durum" ifadesini kullandı.
Toplantıda gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Haldenwang, bir gazetecinin "Siz NSU'nun gerçekten de sadece üç kişiden oluşan bir hücre olduğuna inanıyor musunuz?" sorusuna ilginç bir karşılık verdi.
Uzun süre kaçak yaşayan NSU üyelerinin, geçimlerini sadece banka soygunlarıyla karşılamış olabilecekleri konusunda şüpheler olduğunu, daha geniş bir aşırı sağcı ağın kendilerine finansman desteği vermiş olabileceğinin düşünüldüğünü ifade eden Haldenwang, ayrıca, NSU'nun kurbanlarını nasıl seçtiği, cinayetleri neden o şehirlerde işlediği gibi konularda da birçok soru işaretinin bulunduğunu dile getirdi.
BfV başkanı, ardından şu ilginç değerlendirmesini paylaştı:
"Daha birçok, önemli, cevaplanması gereken sorular var. Hessen İç İstihbarat Teşkilatı çalışanı Andreas Temme'nın rolü de halen açıklığa kavuşmadı. Benim için de hala cevapsız pek çok soru var. Heilbronn'daki Kiesewetter cinayeti buna dahil. Orada da başka kişilerin rol oynamış olduğunu düşünmek mümkün. Ben bu sorulara yanıt verebilsem dünyanın en mutlu insanı olurdum. Burada şunu vurgulamak isterim, biz büyük bir ciddiyetle, elimizdeki tüm imkanları kullanarak bu sorulara yanıt vermek için çaba gösterdik."
Haldenwang'ın gündeme getirdiği Andreas Temme, Hessen Eyaleti istihbaratının eski çalışanı. NSU kurbanlarından Halit Yozgat, 6 Nisan 2006 tarihinde Kassel'de, internet salonunda öldürülmüş, cinayet sırasında Anayasayı Koruma Teşkilatı çalışanı Andreas Temme'nin de olay mahallinde bulunduğu ortaya çıkmıştı. Ancak cinayeti görmediğini iddia eden Temme, pek çok soruyu yanıtsız bıraktı.
"Rahatsız edici duygu"
BfV Başkanı Haldenwang, bugüne kadar çok sayıda soruşturma yapmalarına, binlerce belgeyi incelemelerine rağmen daha fazla bilgiye ulaşmadıklarını söylerken, "Bir noktada çabalarınızda sona geliyorsunuz. Geride ise ki bu duyguyu ben de taşıyorum, çok ama çok rahatsız edici bir duygu kalıyor. Ben de daha fazlasını yapmak isterdim. Ama bir noktada imkanlarınız tükeniyor. Ve şu anda içinde bulunduğumuz durum da bu" ifadesini kullandı.
Skandaldan çıkartılan dersler
Konuşmasında, güvenlik makamlarının geçmişteki yanlış uygulamaları için özeleştiri yapan Haldenwang, NSU konsundaki hatalardan dersler çıkardıklarını, güvenlik ve istihbarat birimleri arasında koordinasyonu geliştirdiklerini, aşırı sağla mücadele eden birimleri yeni personeller alarak güçlendirdiklerini anlattı.
BfV başkanı, bir gazetecinin "NSU nedeniyle başta göçmen kökenliler, Müslümanlar ve Yahudiler olmak üzere, devlet kurumlarına, iç istihbarat teşkilatına güvenlerini yitirmiş olanlara ne söylemek isterdiniz?" sorusuna da şu karşılığı verdi:
"Bize güvenlerini kaybetmiş olan ya da güven duymayanların faaliyetlerimize, son yıllarda yaptıklarımıza ve önümüzdeki dönem yapacaklarımıza daha yakından bakmasını dilerim."
Almanya'daki farklı toplum kesimlerinin, azınlıkların, aşırı sağ saldırılara hedef olmaması için bütün enerjileriyle çalıştıklarının altını çizen Haldenwang, "Herhangi bir saldırının önlenmesi, olduğu takdirde aydınlatılması için elimden gelen herşeyi yapacağımı, bunu diğer güvenlik kurumlarıyla birlikte yapacağımızı söyleyebilirim" ifadelerini kullandı.
Aşırı sağ büyük tehdit
Almanya demokrasisi ve güvenliği için aşırı sağın çok ciddi tehlike oluşturmaya devam ettiğini vurgulayan Haldenwang, "1990 yılından bu yana 228 kişinin aşırı sağ şiddeti sonucu hayatını kaybetmesi bu tehdidin ciddiyetini gözler önüne seriyor" dedi.
Son dönemde güvenlik birimleri ya da ordu içinde ortaya çıkarılan aşırı sağcı oluşumlara dikkat çeken BfV başkanı, diğer güvenlik kurumlarıyla birlikte kararlı bir mücadele yürüttüklerini aktardı.
Güvenlik makamları bünyesinde aşırı sağcılar varsa, bunların mutlaka tespit edilerek uzaklaştırılması gerektiğinin altını çizen Haldenwang, "Gri alanlara müsaade edilmemeli. Aşırı sağcı olduğu tespit edilenlere güvenlik birimlerinde yer yok" dedi.
Mağdurlar hayal kırıklığı yaşıyor
"Mediendienst Integration" adlı sivil toplum kuruluşunun düzenlediği etkinliğe, BfV başkanının yansıra, NSU davasında müdahil avukatlar arasında yer alan Seda Başay Yıldız ve Demokrasi ve Sivil Toplum Enstitüsü (IDZ) Başkanı Dr. Matthias Quent de katıldı.
NSU tarafından 2000 yılında Nürnberg'de öldürülen Enver Şimşek'in ailesinin avukatı Seda Başay Yıldız, cinayetlerin aydınlatılması için verilen sözün tutulmadığını, Haldenwang'ın "elimizdeki tüm imkanları tükettik" sözlerine de katılmadığını söyledi.
Yıldız, Hessen istihbaratının eski çalışanı Andreas Temme ile ilgili dosyaya uygulanan gizlilik kararının kaldırılabileceğini söyleyerek, "Elimizden geleni yapıyoruz diyorsunuz o zaman neden bazı dosyalara gizlilik kararı uygulanıyor? Gerçekten aydınlatmak istiyorsunuz o zaman bu dosyalar üzerindeki gizlilik kararı kaldırılırsın" dedi.
"Müvekkillerim hayal kırıklığı yaşıyor" diyen Yıldız, hukuk devletine güvenlerini kaybeden Enver Şimşek'in kızı ve eşinin artık Türkiye'de yaşadıklarını ve NSU'nun tüm yönleriyle aydınlatılması yönünde de umutlarının kalmadığını söyledi.
Avukat Yıldız, NSU hücresine destek veren aşırı sağcı ağın ortaya çıkartılamadığını, başsavcılığın bunu sağlayacak soruşturmayı yürütmediğini kaydetti.
İstihbarat teşkilatları ve adli kovuşturma makamlarının oynadıkları rolün açıklığa kavuşturulmadığını söyleyen Yıldız, iç istihbarat teşkilatının bizzat dosyaları imha ederek ya da gizlilik kararı alarak NSU'yu aydınlatma çabalarını da engellediğini savundu.
Avukat Yıldız, "Bu nedenlerden ötürü artık müvekkillerimin hiçbir beklentisi kalmadı" dedi.
"Kökenleri çok derinde"
Demokrasi ve Sivil Toplum Enstitüsü (IDZ) Başkanı Dr. Matthias Quent de yaptığı konuşmada, NSU'nun aydınlatılamadığını, üçlü terör hücresine destek veren ağın da ortaya çıkartılamadığını söyledi.
2011 yılında NSU'nun ortaya çıkmasıyla birlikte büyük bir şok yaşandığını ancak ortaya çıkartılanların sadece buzdağının görünen kısmı olduğunu vurgulayan Quent, ırkçılık ve aşırı sağ tehdidinin sadece bir güvenlik meselesi olarak görülmemesi gerektiğini kaydetti.
NSU konusunda sadece güvenlik birimlerinin değil bilim ve medya dünyası dahil tüm toplumun başarısız sergilediğini söyleyen Quent, ırkçılık sorununun sosyolojik kökenlerine inmeden çözüm üretilemeyeceğini söyledi.
"Irkçılık ve aşırı sağın kökenleri çok derinlerde ve bunları ne hapishaneler ne de cep telefonları takipleriyle çözebiliriz" diyen Quent, toplumda radikalleşmeyi önleyecek tedbirler alınmasının büyük önem taşıdığını, çok kültürlü bir toplumda birlik ve beraberliğin sağlanmasına odaklanılması gerektiğini kaydetti.