O sitenin yazarı bile "artık yeter" dedi

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü bahanesiyle Hizmet Hareketi ile gönül bağı olan işadamlarına ait 1.000'e yakın şirketi keyfi kararlarla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devretmişti. TMSF'nin atadığı kayyımların şirketlerin içini nasıl boşalttığına dair makaleler kaleme alan Odatv yazarı Hüseyin Ersöz, TMSF'nin üstü kapalı mesajla kendisini susturmak istediğini belirtti. Ersöz kayyımların yağma düzenini örtbas etmek istendiğinin altını çizdi: "Öyle ki bana dahi 'Neden böyle yazılar yazıyor? Topun ağzında' şeklinde haberler gönderen bir zihniyetin yayabileceği kötülüğü tasavvur dahi edemiyorum."

Kayyumlardan yine kötü kokular geliyor
HÜSEYİN ERSÖZ

Birkaç sene önce hayatımıza giren “kayyım uygulamasının” nasıl “hukuk üstü” bir hal aldığını ve uygulayıcılarının denetimden yoksun şekilde “keyfi” işlemler gerçekleştirdiğini yazmıştım.

Bu konu Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kulislerinde tartışılmakla birlikte bir açıklama yapılmaması, aslında yazılanların kamuoyundaki gerçeklik algısını pekiştirdi. 

Yazının odağında Kavurmacı Ailesinin şirketi olan Aydınlı Grup vardı. Bu sebeple Mahkemede dinlenen “kamu tanığı beyanlarına” dayanan iddialara da cevap, Kayyım tarafından atanan CEO’dan geldi.

“ISMARLAMA HABERLE” KAMUOYU ALGISI ÇABASI

Sabah gazetesine demeç veren ancak bir o kadar “ısmarlama” olduğu belli olan haberde genel müdür (CEO) Gökay Erol, şirketin kar ettiğinden, 6 bin 100 kişi çalışanları olduğundan ve çalışanların maaşlarını zamanında aldığından bahsetmiş.

Bu haber yaptırılırken CEO tarafından farklı basın kuruluşlarından gazetecilerin Şirkete çağrıldığını kulis bilgisi olarak verelim. Ama daha da önemlisi röportajda CEO’nun aslında yazıda değindiğimiz hiçbir konuyu yalanlamaması olmuş.

Kayyım atanmadan önce 3 bin 800 olan şirket çalışan sayısının neden 6 bin 100’e çıktığı, maaşların ödenmesi için neden kredi çekildiği, kredi kullanmak için Şirketin gayrimenkul teminatı göstermek zorunda kaldığı ve vergi borçlarının zamanında ödenmemesi hakkında tek bir satır yok haberde.

Habere bakarsanız Şirket iflas etmek üzereymiş de idaresi Kayyıma geçtikten sonra daha iyi yönetilmeye ve kar etmeye başlanmış algısı hakim.

TMSF Başkanı Muhiddin Gülal (sağda), İstanbul Beyoğlu belediye meclisinde AKP'yi temsil etmişti. Gülal'ın TMSF'nin başına geldiği 2017 yılından beri kayyım tayin edilen şirketlerde yolsuzluklar ayyuka çıktı.

KAYYIM, MAHKEMEDE DİNLENEN TANIKLARI İŞTEN KOVMUŞ

Kayyım konusunu Aydınlı Grup’a indirgemek yanlış olur kanaatindeyim. Ancak elimizde somut ve elle tutulur donelerin bu şirkete ilişkin olduğu da bir gerçek. 

Bu da TMSF tarafından isimleri Mahkemeye bildirilen şirket çalışanlarının “kamu tanığı” olarak dinlenmelerinden kaynaklanıyor.

Çalışanlar Mahkemeye geliyorlar ve Mahkeme Heyeti ile davanın taraflarının sorduğu sorulara cevaplar veriyorlar. Parantez açarak ifade edelim ki mahkemede tanık olarak dinlenen herkes “kamu görevi” ifa eder, belli durumlar hariç bu görevden kaçınamazlar ve “gerçekleri” söylemekle yükümlüdürler. Yalan beyanda bulunanların ise cezai sorumlulukları vardır. (Türk Ceza Kanunu Madde 272)

Kayyım Heyeti ve CEO bunu bilmiyor mu? Tabii ki biliyor ama yapması gereken Şirketin işleyişi ve kötü yönetimiyle ilgili tedbir almak iken Mahkemede tanıklık yapan çalışanları “işten kovuyor”. 

Kısacası sorunları halının altına süpürüyor.

Evet, Mahkemede ifade veren kamu tanıkları iki hafta kadar önce işlerinden kovulmuş. Duruşma tutanaklarına yansıyan bilgilerden anlıyoruz ki bu çalışanların bazıları 20 senedir o görevde bulunan isimler.

Şimdi, bu kişilerin baskıyla ifadesini alan, bu ifadeleri Mahkemeye gönderen ve duruşmada kendilerine sorulan sorulara gerçeğe uygun beyanda bulunduğu için onları işten kovanların hukuka uygun hareket ettiğini kim söyleyebilir.

17 MİLYON TL BEDELLİ İNŞAAT PROJESİ DURMUŞ, CEO KOVULMUŞ.

CEO’nun haberdeki beyanatlarına bakarsanız her şey o kadar yolundaki, Şirket sektöründe zirvede yer alıyor. Hadi yine çalışanların Mahkemedeki beyanlarına dönelim o zaman…

15 senedir Şirketin muhasebe biriminde çalışan M.A.G. kendisine Mahkemede yöneltilen bir soruya cevap veriyor ve Şirketin 17 Milyon TL’lik bir ölü yatırım yaptığını ve bu yatırımların durduğunu şu şekilde ifade ediyor:

AVUKAT A. P.: ... Projelerle ilgili iptal edilen, yeni başlanılıp sonra durdurulan projelerle ilgili bilginiz var mı, harcamalarla ilgili bilginiz var mı bu hususlarda? 

TANIK M.A.G. BEYANINDA: Şöyle, Avukat Bey, bizim şu an devam eden projelerimiz İçerenköy A Plus Projesi iki bloklu artı Silivri Lojistik Projeleri, bu her iki proje, Silivri Lojistik Projesinin en son durduğunu duymuştum. 

AVUKAT A. P.: Gerekçesi, bilginiz var mı duyduğunuz? 

TANIK M. A. G. BEYANINDA: Gerekçesi konusunda çok bir net bilgim yok. İnşaat şirketimizin yönetimine üç tane yönetim kurulu üyesi atandı. Kendileri bir çalışma yapıyorlardı. 

Lüzum üzerine bir durdurma yapıldığını biliyorum. ... İçerenköy projesi hakkında da orası da bizim inşaat ekibimiz yönetiyor, onun da durduğu konusunda duyum aldım. İnşaata gitmedim.

… AVUKAT K. Y. A.: İçerenköy projesinde iptal edilen proje için 17 milyon TL para harcandığını duydunuz mu, muhasebe departmanı mı harcadı doğal olarak yani? 

TANIK M. A. G. BEYANINDA: Şöyle, ödemeler bizim kanalla ve finansman kanalıyla gittiği için artı bunun raporlamalarını yaptığımız için, o rakamla tekabül eden o rakama yaklaşık böyle bir rakam ödendi oranın yatırım hafriyat demir vesaire işlemleri için. Böyle bir 17 milyon civarı. 

AVUKAT K. Y. A.: Ne olacakmış 17 milyon şimdi? Bir bilginiz var mı? 

TANIK M. A. G. BEYANINDA: Yönetim kurulumuz karar verecektir yani nihayetinde onu ben karar vermiyorum. …”

Belirtelim ki şirketi zarara uğratan bu tasarruflar sebebiyle şirketin önceki CEO’su kusurlu bulunarak “kovulmuş”. Yerine ise tanık beyanları ile ortaya çıkan gerçeklerin üzerini, gazetelere verdiği beyanatla kapamaya çalışan mevcut CEO göreve gelmiş.

Ancak, halihazırda görevde olan CEO’dan kayyımın da memnun olmadığı ve aykırı seslerin yükseldiğini de bir başka kulis bilgisi olarak aktarmış olalım.

GÖREVDEN ALINAN KAYYIMLAR, YENİDEN ŞİRKETE ATANDI

Konusu gelmişken geçtiğimiz günlerde Odatv’de yayımlanan bir haberi de es geçmeyelim. Haberde İstanbul Ticaret Mahkemesi’nde açılan bir davadan bahsediliyordu. 

Haber içeriğinde Alzheimer hastası olan Mustafa Şevki Kavurmacı’ya imzalatılan bir sözleşme ile şirketin gayrimenkul iştiraklerinde hisse devri yapıldığı, sonrasında bu devir işleminin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından iptal edildiği konu edilmişti.

Asıl ilginç olanı bu sözleşme iptal edildikten sonra muvazaalı sözleşmede devredilenden çok daha fazla parasal değere karşılık gelen gayrimenkulün, yine muvazaalı sözleşme yapan karşı tarafa yani işadamı Süleyman Çetinsaya’nın şirketine devredilmiş olması.

Haberdeki ayrıntılar o kadar çarpıcı, zikredilen rakamlar da bir o kadar dudak uçuklatıcı. Ancak bugüne kadar bu haberde yer alan iddialarla ilgili TMSF sessizliğini korumayı tercih etmiş durumda.

Bir başka gelişme ise görevden alındığını yazdığımız bazı kayyımların geçen hafta “yeniden göreve gelmeleri” oldu. Bu da TMSF içinde de bir güç savaşının olduğunun delili gibi.

TMSF VE KAYYIMLARIN ETKİLİ DENETLENMESİ ŞART

Şimdi konuyu Aydınlı Grup perspektifinden koparıp, asıl meseleye yani kayyım uygulamasının ne şekilde kötüye kullanıldığını ve bu konuda adli ve idari makamların nasıl bir pervasızlık içinde olduklarına tekrar dönelim.

Bunu da İzmir’de görülen ve duruşma tutanaklarına geçen şu beyanlarla örnekleyerek biraz açalım:

AV. E. D.: … Grubundan, … Grubundan bir şirkete geçmiş dönemde İzmir Milletvekili olan bir şahıs kayyım olarak atandı. 

Bakın bir siyasi partiden milletvekili olan bir şahıs kayyum olarak atandı. Bu şahıs kayyım olarak atandığını Twitter'dan duyurdu; "Dostlar … A.Ş'ye ait X firmasına kayyım olarak atandım duyuruyorum size" diyor. 

Sonra tekrar Twitter'dan duyurdu; "Yarın işte şey yapacağım, görevime başlayacağım" tebrikleri kabul etmeye hazırım demeye geliyor. 

Bir gün sonra da gene Twitter'dan fotoğraflar yayınladı yani o kayyum olarak atanmış ya onu tebriğe gelmiş, Menemen Kaymakamı gelmiş, oranın Kaymakamı gelmiş vs. fotoğraflar yayınlanıyor. Şimdi atanan kişinin atandığı şirketin faaliyet alanıyla ilgili bir uzmanlığı var mı? 

Yok, bir şirket yönetmekle ilgili birikimi, deneyimi var mı? Yok. Peki, bu kişi sonra ne yaptı kayyım olarak atanmış olduğu bu şirkete kendisinin mensup olduğu siyasi partinin bir ilçe başkanını da genel müdür yardımcısı olarak atadı. 

… Siz 'neden şikâyet etmiyorsunuz? Şikâyet edeceksiniz gidin TMSF'ye şikâyet edin' dediniz. Şimdi bir kere siz TMSF'ye bildiriyorsunuz TMSF bu insanları görevlendiriyor. 

Bizde size, sayın mahkemenize kimi, kime şikâyet edeceğiz dedik ve siz görevlendirdiniz, siz görevlendirdiğiniz için biz bu sitemlerimizi, açıklamalarımızı size sunmak durumundayız dedik.” (İzmir 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi 27 Eylül 2018 tarihli SEGBİS Çözüm Tutanağı)

Duruşma sırasında mahkemeye hitaben söylenen bu sözler aslında içinde bulunulan durumun da bir özeti gibi. 

Sanık Müdafii Avukatın, “kimi kime şikâyet edelim” sözleri içinde bulunulan düzensizliğin ve denetimsizliğin de bir tezahürü.

Bu beyanlar bir yıl öncesine ait. Ne yazık ki “denetim eksikliği ve kötü yönetimden” kaynaklı sorunlar her geçen gün büyüyerek varlığını sürdürüyor.

Kayyım atanan bir “eşarp/başörtüsü firmasında” stoktaki malların tanıdık bazı firmalara neredeyse zararına satışının yapılmaya çalışıldığı, bunun şirket çalışanlarınca son anda önüne geçildiği sayılabilecek sayısız örnekten sadece biri.

TMSF tarafından Türk Hava Yolları (THY) basın müşavirinin aynı anda 40 şirkete birden kayyım olarak atanması konusuna girmiyorum bile.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Kısacası devletin uhdesinde ve sorumluluğunda olan, kaybettiği her bir kuruş milletin omuzlarına yük olarak binen bu şirketlerdeki başıboş hal ne yazık ki ülke ekonomisine de sirayet etmiş halde.

KAYYIMIN POLİTİK YÖNÜNÜN OLMASI, HUKUKEN ÇÖZÜM ÜRETMEYİ ZORLAŞTIRIYOR

Bununla ilgili TMSF’nin gerekli aksiyonları almayacağı, konunun politik yönü sebebiyle adli makamlarında bu konuda insiyatif kullanmaktan çekindikleri bir gerçek olarak önümüzde duruyor.

Ülkedeki hukuk sisteminin normalleşmesi ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına dönülerek adil ve hakkaniyete uygun bir çözüm üretilmesi beklentisi yaygın bir kanaat haline gelmiş durumda.

Bu konuda mahkemelere ve savcılıklara önemli bir görev düşüyor. Ancak TMSF’nin bağlı olduğu Cumhurbaşkanlığı’nın da denetim mekanizmalarını çalıştırması bir o kadar önemli. 

Çünkü çoğunluğu “siyasi nüfusa” sahip olan kayyımların Sabah gazetesinde yayımlanan haberle amaçlandığı gibi bu güç ve etkilerini sirayet ettiremeyecekleri bir denetimin gerçekleştirilmesi elzem önemde.

Öyle ki bana dahi “Neden böyle yazılar yazıyor? Topun ağzında” şeklinde haberler gönderen bir zihniyetin yayabileceği kötülüğü tasavvur dahi edemiyorum.

Diğer yandan savcılık ve mahkemelerin de üzerinde bir baskı hissetmeksizin tarafsız, hakkaniyete uygun ve adil kararlar vermesi gerekiyor. 

Zira nasıl ki kayyım kararını veren adli makamlar ise şartları oluştuğunda bunu kaldıracak olan da onlar. Devletin omuzlarında her geçen gün daha ağır bir yük oluşturan ve bazı kişilerce kötüye kullanılan kayyım tedbirinin ciddiyetle ele alınması ve olaya sadece “hukukun emredici hükümleri” çerçevesinde bakılması gerekiyor.

HUKUK GÜVENLİĞİ HER ŞEYİN ÜZERİNDE TUTULMALIDIR

Mülkiyet hakkını ilgilendiren bu durumun ileride ülkenin başını uluslararası platformlarda da ağrıtacak kronik bir mesele haline gelebileceği ile yüzleşme vakti geldi. 

Zira kayyım atanan şirketler, siyaseten tasfiye olmuş bir grup insanı istihdam etmeye yarayan yerler değil, aksine ayakta tutulması gereken milli değerler olarak görülmeli.

Yargı içindeki kavga Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nda (HSK) yaşanan istifalarla gün yüzüne çıkmışken, bu kaotik ortamdan biran önce sıyrılmak ve kamuoyunda “adalete olan güveni” tesis edecek bir işleyişi tesis etmek gerekiyor.

Bu da kim olursa olsun her vatandaşın mahkemeler önünde adil ve tarafsız yargılanma hakkına kavuşması ve hukuk güvenliğinin tesisi ile mümkün.

Kısacası Türkiye, “güçlülerin hukukundan”, “güçlü hukuk” düzenine evrilmek zorunda. Aksi halde bu yıkıntının, sağlam temelli ve güvenilir bir yapıya dönüşmesi bir daha mümkün olmayacak.

02 Kasım 2019 19:44
DİĞER HABERLER