Hikaye o ki iş adamı arkadaşıyla yürürken, her zaman gazetesini aldığı bayide durur. Adama “Günaydın” der güler yüzle. Satıcı ekşi bir suratla ve gayet kaba bir şekilde gazeteyi uzatır. İş adamı gülümseyerek teşekkür eder, giderken de “İyi günler” der...
Arkadaşı şahit olduğu bu kabalıktan şaşkın, “Bu satıcı hep böyle kaba mı davranır?” diye sorar. “Evet, ne yazık ki öyle” diye yanıtlar iş adamı.
Arkadaşı, “Peki, sen hep böyle nazik ve kibar mı davranıyorsun bu adama?” diye sorar tekrar.
“Evet” der iş adamı...
“Peki, o sana böyle kötü davranırken sen niye ona ısrarla iyi davranıyorsun?” diye merak eder arkadaşına iş adamı gülümseyerek, “Onun tavrının benim tavrımı etkilemesine izin veremem. Onun gibi davransaydım, benim davranışımı o belirlemiş olurdu. Günümü ona öfkelenerek berbat etmeye hiç niyetim yok. O mutsuz olmayı seçiyorsa, bunu değiştirmeyi de yine sadece kendisi seçebilir. Ama bir şey kesin. Nasıl hissedip davranacağıma başkalarının karar vermesine izin vermem.”
İyi-güzel hatta sıradan-normal şeyler değil yaşananlar. Hani 4-5 yıl önce bugünlerde yaşadıklarımız anlatılsa muhtemelen “yok artık” diyeceğimiz şeyler...
Ama ila nihaye takdir-i ilahi bu karanlık günleri yaşıyoruz. Neyse ki yardımımıza ayet yetişiyor ve “Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.”(Bakara/214)
Bizden öncekilerin neler yaşadığını öğrenmek için de Kur’an-ı Kerim’deki peygamber kıssalarına bakmakta yarar var... Hz Eyyup’un sabrını, Hz Yusuf’un maruz kaldığı iftiraları, Hz Nuh’u, Hz. Yakub’u ve diğer peygamberleri...
Hapisler, iftiralar, yurdundan kovulmalar yaşanıyor... Daha öncekilerin yaşadıkları gibi tıpkı...
Bunca zulmün mağduru hizmet hareketine mensup insanlarla karşılaşınca zannediyorsunuz ki yıkılmış, dağılmış, ne yapacağını şaşırmış insanlarla karşılaşacaksınız... Hiç öyle olmadı. Herkes işine bakmaya devam ediyor. Çünkü gelen Allah’tan. Yaşanan bir imtihan. Herkes kendi imtihan kağıdını teslim edecek finalde...
İşsiz bırakılanlar alternatif arayışında, iş bulan dört elle sarılmış en iyisini yapmaya çalışıyor. Yukarıdaki hikayede olduğu gibi tıpkı... Nasıl davranacaklarına, nasıl hissedeceklerine kötü insanların karar vermesini beklemiyor kimse...
Gazeteleri kayyım işgaline uğramış gazeteci arkadaşlar ertesi gün yeni gazete çıkararak bunun en güzel cevabını vermişlerdi... Farkındalar mı bilmiyorum ama mallarına el konulmuş insanların yapacağı işler değildi yaptıkları. İnsan üstü, insanlık üstüydü... Kayyım zihniyetini duvara çarpan bir işti... Örnekti...
O yüzden cemaatten insanların “kurumlarımıza kayyım atasan ne olur, gönüllerimize kayyım atayamazsın” demeleri çok değerli. Asıl çıldırtıcı olan da o muhtemelen... Kayyım zihniyeti uyuyan devi uyandırdı. Onların tabiriyle “memleketin en zeki- eğitimli insan gücü” yaptıkları işlerle öncü olmaya, önden giden atlılar olmaya devam edecekler...
Şu hiç unutulmamalı. Hırsızlar hep sonradan gelir! İnsanların tedbirlerinden boşluk bulmaya, buldukları boşlukları suistimal etmeye çalışırlar. Onlar kendi fikirleri ile yeni şeyler inşa edemezler, üretemezler. Başkalarının fikirlerini baz almak zorundadırlar.
Misal siz güvenlik tedbirleri geliştirirsiniz, hırsızın yapabileceği en ideal iş sizin geliştirdiğiniz sistemi yıkmak olur. Siz bir bina inşa edersiniz hırsız oraya girecek yol bulmaya çalışır. Siz şifre üretirsiniz, hırsızın yapabileceği en büyük iş o şifreyi kırmak olur...
Yeni bir düşünce yapısı, yeni sistem geliştiremez hırsızlar...
O yüzden hırsızlar hep geriden gelmeye mahkumdur...
Kötü insanların, hassaten hırsızların, sizin ne yapacağınıza, ne düşüneceğinize, ne hissedeceğinize hükmetmelerine izin vermeyin... Önden giden olmak bunu gerektirir çünkü...