Ergenekon şebekesi delik deşik oldu. Darbeci zihniyet umudunu giderek yitiriyor. Genelkurmay Başkanlığı emir komuta zincirini ve hiyerarşiyi bozan çürük elmaları kurumdan temizlemeye çalışıyor. Bu arada darbecilerle ilişkiye giren gazeteci ve işadamı gibi siviller de deşifre oluyor.
İşte böyle bir ortamda, şu soruyla sık sık karşılaşıyorum: Türkiye'de yeniden darbe olur mu?
Cevabım şudur: Kısa vadede böyle bir ihtimal göremiyorum. Ancak orta/uzun vadede tetikte olmak zorundayız. En az bir atımlık barutları daha var.
Demek istediğim şu:
Dünyada ordular, iki biçimde sivillerin denetimi altında olmuştur:
1) Siviller orduyu doğrudan denetlemiştir.
Bu örneklere Sovyetler Birliği ve Nazi Almanya'sında rastladık. Her iki rejimde de, iktidar partisi orduyu komiserleri, müfettişleri, iç ajanları aracılığıyla bire bir denetlemiştir.
' Kızıl Ekim' adlı filmi izleyenler hatırlayacaktır: Batı'ya sığınmak isteyen Sovyet denizaltı mürettebatı, komutanları ( Sean Connery ) öncülüğünde, ilk olarak gemideki KGB subayını/komiserini öldürüyordu.
KGB'nin gemide ne işi vardı? Çünkü önemli bütün askeri birimler, istihbarat tarafından denetleniyordu.
2) Askerler mesleki profesyonellik gereği, bilerek, isteyerek sivillerin denetiminde olmuştur.
Profesyonellik, bir görevi harfiyen yerine getirmeyi ve başka işlere, özellikle de mesleği zaafa uğratacak işlere bulaşmamayı gerektirir.
ABD ordusu İkinci Dünya Savaşı'ndan beri kürenin en güçlü ordusudur. İngiliz ordusu da hiç fena değildir.
Ancak bu iki orduda da, hiçbir ciddi darbe hamlesine şahit olunmamıştır.
Çünkü bunlar, profesyonellik seviyeleri yüksek ordulardır. Subaylar, yasal kanallar haricinde siyasete bulaşmaz. Hele hele, "Biz bu ülkeyi sivillerden daha iyi yönetiriz" vehmine hiç kapılmazlar.
Bu açıdan bakıldığında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin genel profesyonellik seviyesi düşüktür.
Çünkü profesyonellik, sadece kendi işini iyi yapmayı değil, başkasının işine de karışmamayı gerektirir.
Başa dönersek:
Maalesef TSK bünyesinde, tarihten gelen bir kurum kültürünün sonucu olarak, tam profesyonel olmayan subaylar var.
Bu subaylar, yaklaşık on yılda bir, çeşitli bahanelerle vatandaşın oyuyla seçilmiş hükümeti devirmeye ve iktidara el koymaya kalkışıyorlar.
Ancak bu gruptaki subay sayısının azaldığını tahmin ediyoruz. Demokrasiye, hukukun üstünlüğü ilkesine ve Avrupa Birliği hedefine bağlı, çağdaş subay sayısı giderek artıyor.
Ancak olay bundan ibaret değil.
Yani profesyonelleşen subay sayısının artması ve darbecilerin peşine düşülmesi yetmiyor.
Toplumda, beğenmediği hükümetin, askeri müdahaleyle düşürülmesini arzulayan bir kesim var.
Orta ve üst sınıftan olan, kentli, beyaz yakalı, eğitimli kişilerden oluşan bu kesim; işadamları, bürokratlar ve medyacılar aracılığıyla, TSK mensupları üzerinde provokatif bir rol oynayabiliyor.
( Örneğin: Genelkurmay'ın kapısını aşındırarak, "Daha ne bekliyorsunuz, hadi müdahale edin" diye bastırmalar, "Ordu göreve" diye pankartlar açmalar, "Komutanım, bir duruş sergilemeyecek misiniz" diye kışkırtmalar, vb.)
Evet, bu kesimin nüfusu (sayısı) ve nüfuzu (etkisi) giderek azalıyor. Ancak Türkiye, AB yolunda hızla ilerlemezse, bu kesim, önümüzdeki yıllarda bir hamle daha yapabilir.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN