Orucun tıbbî hikmetleri her yıl geniş geniş anlatılır. Ancak Prof. Dr. Atıf Yorulmaz'ın Çağlayan Dergisi'nde yayınlanan makalesinde orucun henüz bilmediğimiz, yeni keşfedilen iki faydasına işaret ediliyor.
Oruç ve iki yeni keşif
Bütün dinlerde farklı biçim ve süreler şeklinde emredilen bir ibadet olan oruç üzerinde yapılan tıbbî araştırmalara her gün bir yenisi eklenirken, bu ibadetin vücut sağlığımız üzerindeki muhteşem tesirleri dünya medyasında giderek daha fazla yer bulmaya başlamıştır.
Tıp otoriteleri, bilhassa şişmanlığın en önemli sağlık problemi hâline geldiği günümüzde, kansere varıncaya pek çok hastalıkta tetiği çeken birinci faktörün, aşırı beslenme olduğunu düşünmektedir.
Hâlbuki çok eski olmayan bir geçmişte, oruç yüzünden aç ve susuz kalındığında vücudun büyük tahribata uğrayacağı, doku ve organların zaafa uğradığı için verimli çalışamayacağı, özellikle de susuzluğun böbrekleri bitirip tüketeceği ve böbrek yetmezliğine sebep olacağını iddia ederek, orucun insan fıtratına uygun olmadığını ve ilâhî bir buyruk olamayacağını söyleyenler epey çoktu.
Allah’ın en hassas ölçülerle ve mükemmel sanatlarla teçhiz ederek yarattığı insanlara, ölmeleri için aç ve susuz bırakan bir ibadeti teklif etmesi, en başta akla ve sağduyuya aykırıdır. Kulluğunun şuurunda olan bir insan için ihlası ve samimiyeti ölçüsünde ibadetlerin zorluğu ve sıkıntısı, imtihanın gereği olduğundan hiçbir zaman problem olmaz, ama Allah (celle celâluhu) da kullarına katlanamayacağı ve zarar verici bir ibadeti teklif etmez.
Çağlayan’ın 2018 Haziran ve Temmuz sayılarında, orucun tıbbî hikmetleri, çok geniş iki makale ile ele alınmıştı. Ancak yeni araştırmalarda, orucun henüz bilmediğimiz, yeni keşfedilen iki faydasından daha bahsedilmektedir.
Yenilenen Kök Hücreleri1
ABD’deki MIT’de çalışan ilim adamı Ömer H. Yılmaz’ın yaptığı yeni araştırma, oruç tutmanın bağırsaklardaki kök hücrelerin fonksiyonlarını artırdığını ve ayrıca enerji kaynağı olarak kullanmak için, fazla yağların yakılmasını kolaylaştırdığını ortaya koymaktadır.
Günün belli bir bölümünde aç kalmanın metabolizmayı iyileştirdiği, yağ kaybını hızlandırdığı, oksidatif stresi* azalttığı, karaciğer, bağırsak ve hatta beyin de dahil olmak üzere çeşitli organları yapısını teşkil eden dokuların fonksiyonunu iyileştirdiğine dair çok ciddi deliller mevcuttur. Ancak bu süreçlerin temelinde yer alan iki yeni keşiften birincisi, bulmacanın eksik olan bir parçasının bulunması gibi, açlığın kök hücrelerde meydana getirdiği inanılmaz değişikliğin önemini anlamamıza yardımcı olmuştur.
MIT’deki araştırmacılar, Duke Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Cambridge’deki Whitehead Biyomedikal Araştırma Enstitüsü, kısa süre önce Stem Cell’de bu bulmacanın bir kısmının mitokondrinin içindeki yağ asidi oksidasyonu (yakılması) olabileceğini ortaya koyan bir makale yayınladılar.2
Ömer H. Yılmaz ve arkadaşları, 24 saatlik açlıktan sonra bir farenin hızlı bir şekilde bağırsak kök ve özel progenitör hücrelerinde yağ parçalanmasına sebep olduğunu bulmuşlardır. Bu yağ asidi oksidasyonu, yaşlı farelerde bile kök hücrelerin fonksiyonlarını geliştirmektedir.
Oruç, Bağırsak Kök Hücrelerinde Yağların Yakılmasını Uyarıyor
Orucun çeşitli organizmalarda doku yenilenmesine sebep oluşu ve belli zaman aralıklarında kalori alımını engelleyerek, düşük kalorili bir zemin hâsıl etmenin derin tesirleri üzerinde çalışan Dr. Ömer H. Yılmaz şu tespitte bulunmaktadır: “Laboratuvarımda, genel olarak dokuların beslenme ve açlık dönemlerindeki faaliyetleriyle ilgileniyoruz ve çalıştığımız dokulardan birisi de vücudumuzdaki en büyük dokulardan birisi olan bağırsaklardaki faaliyetler, çünkü bağırsaklarımız aynı zamanda en hızlı üreten ve yenilenen bir dokudur.”1
Bağırsakların iç yüzünü astarlayarak döşeyen tek hücreli epitel tabakası, normal olarak her beş ila yedi günde bir yenilenmektedir. Bağırsaklarımızdaki sindirim ve emilim faaliyetleri için salgılanan asitler ve enzimler, bağırsağı koruyan mukusa rağmen hücreleri yıpratmakta, bazı hücreler ise zaten salgılarını boşaltırken patlayıp harap olmaktadır. Ayrıca aldığımız çeşitli ilaçlar (bilhassa kemoterapi) bağırsak epitel hücre tabakasının yıkılıp dağılmasına sebep olmaktadır.
Ancak sonsuz ilmiyle bütün bunları bilerek Yaratan Rabbimiz, bağırsak epitel hücreleri arasına yerleştirdiği hızlı çoğalan kök hücreleriyle bu tabakayı yenilemektedir. Bildiniz gibi kök hücreler, çok canlı, genç ve devamlı bölünerek çoğalabilen bir yapıdadır. Bu hücreler, bağırsak enfeksiyonları ve kemoterapi gibi sebeplerin yol açtığı bağırsak hasarını tamir etmek için önemlidir.
Dr. Yılmaz, “Yaşlandıkça, başta bağırsak olmak üzere, kan ve sinir sistemlerini de dâhil edersek, vücudun diğer birçok dokusunda, kök hücrelerinin faaliyetleri ve yenileme güçleri giderek zayıflamaktadır. Yetişkin insanlarda kök hücrelerin fonksiyonları zayıfladıkça bedenin yaşlanması da hızlanmaktadır.
Laboratuvarımızda bu kök hücrelerin zayıflamasını geciktirmek için düşük kalorili beslenme ve açlığın tesirlerini inceliyoruz. Aslında oruç ve kalori kısıtlamasının doku sağlığı ve yaşlanma üzerinde müspet tesirleri olabileceği 100 yıldan uzun bir süredir bilinmektedir.
Meselâ ishale yol açan bağırsak enfeksiyonlarında oruç tutmanın, bağırsak zarının iyileşmesini artırabileceğini gösteren neticeler gördük”1ifadeleriyle meselenin önemini vurguladıktan sonra, bütün bunlara rağmen bu yenilenmenin hücre seviyesindeki mekanizmalarının bugüne kadar tespit edilemediğini belirterek, orucun ve açlığın nasıl bir yolla bu iyileşmeyi sağladığını bulmak için çalıştıklarını ifade etmektedir.
Yılmaz ve arkadaşları, 24 saat boyunca fareleri aç tutup kök hücrelerin durumunu incelediler. Açlığın hemen ilk döneminde bile hem genç hem de yaşlı farelerde bağırsak kök hücre fonksiyonlarının arttığını ve yağ metabolizmasının hızlandığını buldular. Vücudun enerji ihtiyacı için yağ kullanılmasının bağırsak kök hücrelerinin sağlığını ve gücünü koruduğunu gördüler; ayrıca yağları parçalama ve kullanma sırasında enerji harcanmasının yaşlı kişilerde giderek bozulmakta olduğunu fark ettiler.
Çalışmalar ilerledikçe çok şaşırtıcı neticeler elde ettiler. Sadece bir kerelik 24 saatlik bir açlık sonunda bile bağırsak hücre yenilenme faaliyetindeki hızlanma, yaşlı farelerin de kök hücre fonksiyonlarında çok bariz iyileşmeler görüldü. Ayrıca enteresan bir netice olarak bağırsakları zarar görmüş farelerde aç bırakılanların, beslenen farelerden çok daha hızlı iyileştiği keşfedildi.
Kök Hücreler Yağ İçinde Mutlu Oluyor!
Deneyler sayesinde araştırmacılar, aç farelerde kök hücre fonksiyonunun, bağırsak hücrelerinde yağ asitlerinin yakılmasıyla (oksidasyon), ortaya çıkabileceğini keşfettiler. Genetik mühendisliği yoluyla yağ metabolizmasını durdurduklarında, farelerin bağırsak kök hücrelerinde aç kalmanın faydalarının engellendiğini gördüler.
Batı diyetinin dayattığı normal beslenme şartlarında, enerjimizin yaklaşık %60–70’ini karbonhidratlardan veya şekerden, %20’sini yağdan ve %10’unu da amino asitlerden almaktayız. Fakat Ömer H. Yılmaz ve araştırma grubunun tespit ettiği enteresan olan husus, oruç tuttuğunuzda, esas olarak yağların kullanılmasıyla çok daha fazla enerji elde etmeye başlamamız. Farelerden elde edilen bu bilgiye göre, açlık sırasında hem genç hem de yaşlı hayvanlardaki bağırsak kök hücreleri, esas enerji kaynağı olarak karbonhidrat kullanımından yağ kullanımına geçmekte ve bu dönüşüm ile birlikte kök hücre fonksiyonlarında bir iyileşme sağlanmaktadır.
Henüz oruç tutmaya cevap olarak kök hücre fonksiyonlarını geliştiren yağ metabolizmasının altında neler yattığı bilinmemekte, ancak kök hücrelerin enerji için yağ yakarken daha iyi çalıştığı görülmektedir. Diğer taraftan yaşlandıkça, yağları verimli bir şekilde metabolize etme kabiliyeti giderek azalmaktadır.
Yağ miktarının yüzde 70’lere yükseltildiği, karbonhidrat alımının ise en fazla %5 olarak sınırlandırıldığı bazı diyet tiplerinin (keto diyeti) epilepsi nöbetleri ve benzer nörolojik rahatsızlıklarda iyi gelmesi, yağların metabolizması sırasında üretilen keton cisimlerinin, beyinde enerji kaynağı olarak kullanılması, muhtemelen bu metabolizma ile alâkalıdır.
Dr. Yılmaz’ın tahminlerine göre oruç tutmak, bağırsak kök hücrelerinin yağ metabolizması yoluyla fonksiyonlarını iyileştirebiliyorsa, bu faaliyetten mesul olan hücrenin enerji santralleri olan mitokondrianahtar konumundadır.
Hücreye giren yağın derhal parçalanması ve “yanması” demek olan yağ metabolizması mitokondride yürütülür. Yaşlanmaya ve mitokondrilerin azalmasına bağlı olarak bozulmuş enerji üretimi, insan beyninin yaşa bağlı hastalıklara karşı hassas olmasının bir sebebi olabilir, çünkü oruç tutma ile yağ asitlerinin oksidasyonu arasındaki münasebete benzer olarak beyin faaliyetlerinde de müspet gelişmeler görülmektedir.
Otofaji ve Oruç
Kıştan çıkıldığında hanımlar evlerinde genellikle geniş bir temizlik yaparlar. Kışın kapı pencereler çok fazla açılmadığı için evin içine tozlar, kirli atıklar, kömür tozları gibi birçok atık sinmiş durumdadır. Evi bu kirden ve tozdan temizlemek için derinlemesine bir bahar temizliği yapılır.
Benzer şekilde, 11 ay boyunca yiyip içtiklerimizden arta kalan bir takım yanlış katlanmış protein parçacıklarının, hasarlı organel kalıntılarının, bozuk molekül parçalarının veya artık bölünemeyen yaşlı hücrelerin öldükten sonra ortamdan temizlenmesi gerekir. Çünkü içinde atıklar birikmiş bir hücre rahat çalışamaz.
Bu birikimlerin temizlenerek hücre içinde rahat bir ortam oluşturulması işini oruç harika bir şekilde yerine getirmektedir. Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalâtü vesselâm) “Her şeyin bir zekatı (temizlenme vasıtası) vardır, cesedin zekatı da oruçtur(İbn-i Mâce, Sıyam 44)” hadis-i şerifi sanki bu temizlenmeyi dile getirmektedir.
Otofaji nedir?
Otofaji, kelime olarak kendi kendini yemek mânâsına gelen Eski Yunancadan Auto(kendini), Phagos(yiyen) mânâsında kullanılmaktadır. Burada kastedilen, hücre içinde birikmiş protein atıkları, yaşlı ve bozulmuş moleküllerin, hücre içi sindirim organeli olan lizozomlar tarafından parçalanıp geri dönüşüme uğratılmasıdır. Böylece proteinler veya hücre organelleri sindirilir ve dolaşımdan çıkarılır.
Bunu bir çeşit çöp toplama işlemi olarak düşünebiliriz.
Japon Yoshinori Ohsumi’nin 2016 yılında Nobel Tıp Mükâfatını almasına vesile olan çalışmasında, oruç veya açlık sebebiyle hücrelerin içinde yürütülen otofajinin yaşlanmada, enfeksiyonlarda ve tümörlerin önlenmesindeki önemi ortaya konulmuştur.Otofaji fonksiyonu bozulursa, kanser de dâhil olmak üzere birçok hastalığın ortaya çıkışı tetiklenebilir.
Otofaji faaliyeti düzenliyse, gelişim safhasına ve tümör tipine bağlı olarak, tümörleri baskılayabilir. Kanser tedavisinde uzun zamandan beri bu otofaji faaliyetlerini yönlendirme üzerine yoğunlaşılmaktadır. Oruç tutarak yapılan gıda kısıtlaması, normal hücreleri korurken otofajiyi tetikleyerek kanser tedavilerinin tesirini artırmak için umut vermektedir.
Geçtiğimiz on yıl boyunca, gıda kısıtlaması ile tetiklenen otofaji; enfeksiyonlar ve iltihabî hastalıklar,3nörodejenerasyon,4metabolik ve kardiyovasküler hastalıklar,5obesite6 ve metabolizma hastalıkları dâhil olmak üzere, birkaç hastalık için diyet düzenlemelerinde büyük ilgi görmüştür.
Klinik öncesi çalışmalarda, oruç tutarak diyet kısıtlamasının ömrü uzattığı, diyabet, kanser, nörodejeneratif ve kardiyovasküler hastalıklar7 gibi yaşa bağlı hastalıkların gelişimini azalttığı gösterilmiştir. Son olarak yine Efendimiz’in şu mucizevî hadis-i şerifi her şeyi özetlemektedir: “Oruç (sahibini) koruyan bir kalkandır.(Buhari, Savm 2).”
*Oksidatif stres:Kan şekerini hızla yükselten (yüksek glisemik indeksli) yiyeceklerden metabolik atık olarak çıkan serbest oksijen radikallerinin aşırı miktarda çoğalması neticesinde hücrelere saldırarak hasar meydana getirmesine oksidatif stres denir.
Elma, muz gibi bazı gıdaların soyulduktan bir süre sonra kararmaya başlamaları oksidatif strese güzel bir örnektir.