KHK Mağduru Hakim Ramazan Faruk Güzel TR724.com 'daki yazısında AKP'nin Demokratik kurumların yerine diktatörlüklerdeki uygulamaları yazdı
Yüzbinlerce insan Türkiye’de Anayasal bir hak olan seyahat özgürlüğünü kullanamıyor. Yurtdışına çıkmak isteyen nice kimseye pasaport verilmiyor. İnsanlar emniyete, savcılığa gidiyor ve soruyor ama adına kayıtlı bir işlem, soruşturma göremiyor. Buna rağmen kendisine yeni pasaport verilmiyor, ‘pasaportunuzda tahdit/engelleme var’ cevabı alıyor. Peki bu nasıl oluyor?
Bu arada İçişleri Bakanlığından, “pasaportunda tahdit bulunanların engellerinin kaldırıldığı” açıklaması geldi, sözkonusu karar herkesi kapsıyor mu? Son günlerde insanları meşgul eden sorulardan bunlar… Yazımızda bu konuları ele almaya çalışacağız.
“PARALEL BİR DEVLET”TE PARALEL KAYITLAR!
Ülke Erdoğan ekibi ile Avrasyacı ekibin ortaklığı ile demir yumruk cenderesinde yönetiliyor. Bunu artık dünya alem görüyor. Ve bu ortaklık, kendilerine uymayan/alternatif gördükleri herkesi ‘terörist’ ve ‘paralel’ olmakla suçluyor. Paralel, yani Paralel Devlet Yapılanması. Devleti yönetenlerin PYD tarifi şöyle: “Devlet içinde devlet gibi olma, devletin içinde devletten bağımsız bir yapı olarak hareket etme, devletin mevcut yargı, yürütme ve teşkilatlarına alternatif yapılar oluşturarak devlet gibi hareket etme”. Mevcut düzen itibari ile bu suçla suçlananların ekserisi Kürt siyasi hareketler, PKK, KCK ve şimdilerde Gülen Cemaati üyeleri.
Fakat “de facto” olarak, paralel bir devlet gibi hareket eden aslında AKP ve Avrasyacılar. ETÖ (Ergenekon Terör Örgütü) davalarında gördük; soğuk savaşı döneminin artığı bu gladyo yapılanması zamanla devletin bütün kurumlarına yerleşmiş ve devlet içinde ayrı bir devlet olmuş, “Derin Devletin bizzat kendisi” olmuş. Bütün siyasi güçleri ele geçiren AKP ve Erdoğan da bu yapıyı davalarla, operasyonlarla dizginledikten sonra onlarla uzlaştı, kısmen kontrolüne aldı ve işbirliğine giriştiler. Şu 4-5 yıldır da ülkeyi bu “konsensüs” yönetiyor: E&A PDY (Erdoğan & Avrasyacı Parelel Devlet Yapılanması)!
Devletin bütün hayati kurumlarını tasfiye etmeleri, kafalarına göre dizayn etmeleri ile adeta devleti ve kurumlarını ele geçirdiler, kendilerine mal ettiler. Yargı kurumları adeta talimatları onaylama mercileri, polis teşkilatı onların güvenlik elemanları, askeriyesi de onların bekçisi gibi… Onlara reva görülen muameleler aynen böyle.
Devleti böyle ele geçirmiş olmaları da yetmiyor, ayrıca devlet içinde yine alternatif kurumlar ve hatta örgütler oluşturuyorlar. Devletin askerinin izdüşümü ordular, polis güçleri kuruyorlar. Mevcut bakanlar kurulunun da üstünde bir A Takımı ile yürütme işi yerine getiriliyor.
PARALEL KAYITLAR
Demokratik kurumların işlemediği, bir tek adam yönetiminde belli bir grubun yönetiminde işlerin yürüttüğü yönetimler diktatörlüklerdir. Ve bu konsept bütün yönleri ile Türkiye’de tesis edilmiş oldu. Paralel kurumların yanında günümüz Türkiyesinde bir de “Paralel Kayıtlar” var.
Bu “Paralel Kayıtlar”, ülkenin her kurumunda yer alıyor; Emniyetinde, Adliyesinde, UYAP’ında, hatta Tapu Müdürlüklerinde bile. Yani ülkede herşey paralel gidiyor! Herkese “paralel” derlerken, ülke adeta paralel bir evrene ve boyuta sıçradı.
Nedir bu “Paralel Kayıtlar”? Mevcut TC (Türkiye Cumhuriyeti) kayıtlarının yanında bir de derin yapının yıllar yılıdır kaydını tuttuğu ve son dönemlerde son şeklini verdiği, güncellediği fişleme kayıtları var sistemde… Her gün şahsıma gelen ve sayıları yüzleri geçen mesajlardan ve güncel haberlere, sosyal medyaya yansıyan bilgi ve haberlerden anlaşılan da bu.
Bunun en çok rastlandığı yerlere örnek verecek olursak:
– TAPU MÜDÜRLÜKLERİNDE: Mesela diyelim ki bir gayrimenkulünüz var ve onunla ilgili (satış, devir vb) bir işlem yapmak için ilgili Tapu Müdürlüğü’ne gidiyorsunuz, talebinizi iletiyorsunuz ama bazen red cevabı alabiliyorsunuz. Çünkü bunun için “sistemde bir engel kaydı olduğunu” söylüyorlar. Halbuki kayıtlara bakıyorsunuz, normalde hiç bir şerh vb kayıt yok! Israr ettiğinizde, ya da nazınız geçtiğinde bazen oradaki memur size meseleyi çıtlatıyor; gönderilen paralel kayıtlarda sizin “Fetö” dedikleri yani Cemaat üyeliği şüphesi kaydınız, daha doğrusu fişlemeniz varmış isminiz üzerinde… Dolayısıyla da malınız üzerinde dilediğiniz gibi işlem yapamıyorsunuz.
– NÜFUS MÜDÜRLÜKLERİNDE: Diyelim ki Pasaport almak istiyorsunuz. Eskiden pasaport alma işlemleri Emniyet Genel Müdürlüğü Pasaport Şube Müdürlüklerinde yapılırdı. Şimdilerde bu işlem (2018 yılından itibaren) Nüfus Müdürlüklerinde yapılmakta…
Ve gittiğiniz, ilgili Nüfus Dairesi’nde pasaport için müracaat ettiniz diyelim. Ve biliyorsunuz ki her hangi bir savcılık kaydınız vs de yok. Buna rağmen size pasaport vermeyebiliyorlar. Çok ısrar ederseniz söylüyorlar ki, siz ya da eşiniz “Fetö” diye, ya da muhalif bir gruba, hedef alınmış bir kitleye mensubiyetiniz şüphesi ile paralel listede adınız yer almakta. Resmi kayıtlarda bir engel gözükmese bile, böyle durumlarda pasaport alamıyorsunuz.
Sonra hakkınızı arıyorsunuz; idareye itiraz dilekçesi, idare mahkemesine dava açıyorsunuz, yargılama devam etse de iş gidiyor görünmez bir duvara çarpıp duruyor.
NOTERDE: Bir işlem yapmak için notere gidiyorsunuz. Yine bir paralel kayıtla karşılaşıyorsunuz. İşinizi yapmamaları bir yana, velev ki hakkınızda daha ivedilikle bir işlem varsa sizi oyalıyorlar, bir bakıyorsunuz bir ekip otosu dolusu polis kapıda ve sizi alıp götürüyorlar! Kafka’nın Dava romanında geçiyor gibi bunlar değil mi? Ama gerçek. Bir tanıdığımın yaşadığını bu vesile ile size aktarmış oldum. Kurumlardaki paralel bir devletin kurduğu paralel sistemin paralel kayıtlarına dair daha çok örnekler var. Hemen her kurum için buna dair uygulamalar aktarılabilir.
“İSTENMEYEN KİMSELER”
Şuan devletin de, bütün bu yaşananların başı olan RT Erdoğan, yerel seçimlere 1 aydan az zaman kalmışken vatandaş üzerindeki presini iyice artırıyor. Muhalif gördüğü, kendisine ters gördüğü herkesi “istenmeyen kimseler” ilan etmeye devam ediyor.
Erdoğan, en son olarak 6 milyon seçmeni olan HDP’lilere: “Sizin bu ülkede yeriniz yok” diyerek onlara, “Çok seviyorsan Irak’ın kuzeyinde Kürdistan var, yallah oraya git, Kürdistan’a. Sizin bu ülkede yeriniz yok.” Diyerek Irak’a doğru kapıyı gösteriyor. (28 Şubat’ta da başörtüsü takmak isteyenlere S. Arabistan’ın yolunu gösteriyorlardı, o dönemin muktedirleri. Aynı faşizan kafa aynen devam…)
Gülen Cemaati üyelerine ise şu son 4-5 yıldır sistematik bir soykırım uygulanıyor, onların bu topraklarda yeri olmadığı, “onlara bu ülkede bir yudum su bile olmadığı, ağaç kökü yemeye mahkum kimseler oldukları” ifade ediliyor.
Hani Devletlerarası ilişkilerde “persona non grata” (Latince: çoğulu: personae non gratae) diye bir kavram var ya. Yani “bir ülkeye girmesi veya o ülkede kalması ülkenin yerel hükûmeti tarafından yasaklanan yabancı”, “istenmeyen kişi”.
Türkiye’de de, Erdoğan’ın istemediği kimseler böyle gayri resmi olarak “persona non grata” ilan edilmiş oluyor. “İstenmeyen kişiler” kökenleri itibari ile yüzlerce ve hatta binlerce yıldır bu topraklara ait olmalarına rağmen…
Bu dayatma karşısında, o hedefteki kişiler “Madem istenmiyoruz, o zaman biz de gideriz” dediklerinde bu sefer sert bir duvarla daha karşılaşıyorlar. Bütün sınırlar onlara kapalı. Pasaportlarında tahdit var, yeni pasaport istediklerinde (gizli/ paralel kayıt olduğu gerekçesiyle) verilmiyor. Milliyetçilerin “Vatanı ya sev, ya terk” söylemi, şimdi fiiliyatta Erdoğan şahsı için “Onu ya sev, ya da ülkesini terk et” şeklinde. Ama terk etmesi de ayrı bir işkence.
İsteseniz de çıkmanıza izin verilmiyor. Dolayısıyla da sınırları zorlamanız, illegal yollardan ülkeyi terk etmeniz gerekiyor. Ve ülke içinde bu muhalif bilinen, hedef alınan kimselere karşı o kadar ağır zulümler ve baskılar yapılıyor ki, insanlar hayatı pahasına bu çıkış yollarını sonuna kadar deniyorlar. Bazısı Suriye, Irak sınırında mayınlara basarak hayatını kaybediyor, bazısı ile Meriç nehrini, Ege denizini geçmeye çalışırken boğulup can veriyor. Bu acı sonuçlara rağmen de insanlar denemekten vaz geçmiyorlar.
PASAPORT TAHDİDİ KALKTI MI?
“Seyahat Özgürlüğü” Anayasal bir hak. (Bakınız, 82 Anayasası 23. Madde.) Ama OHAL vb gerekçeler bahane edilerek onbinlerce insanın bu hakkı hukuksuzca engelleniyor. OHAL bahane ediliyordu, onun kalkması ile pasaport işlemlerinde rahatlama olacak denilirken, yasak ve tahditler bir kural haline getirilmişti.
Şimdilerde İçişleri Bakanlığı’nca “57 bin 191 kişinin pasaportundaki idari tahdit kaldırıldığı, böylece bugüne kadar toplam 212 bin 541 kişinin pasaportundaki idari tahdit kaldırılmış olduğu” yönünde bir açıklama gelmişti.
Açıklamadan anlıyoruz ki; daha önce pasaportuna idari tahdit uygulanan 155 bin 350 kişi varmış ve bunların pasaportu geçerli hale getirilirken, buna ilaveten 57 bin 191 kişinin de pasaportundaki idari tahdit kaldırılmış.
Peki, bu tahditi kaldırılanlar kimler? Şu anki E&A PDY’nin hedef aldığı KHK’lılar da buna dahil mi?
Kendisi de bir KHK mağduru olan HDP milletvekili Ö.Faruk Gergerlioğlu, çıkan haberlere binaen konuyu İçişleri Bakanlığı’na sormuş ve aldığı cevapta: “Kaldırılan tahditin KHK Mağdurları için olmadığını” öğrenmiş. Konuyla ilgili Sayın Gergerlioğlu, sosyal medya hesabında: “Kaldırılan pasaport tahdidi KHKlılar için değil, KHKlılar yine bu zulmü yaşamaya devam ediyor” ifadelerini kullanmıştı.
Bu kapsamda olup olmadığını öğrenmek için İl Nüfus Müdürlüklerindeki pasaport bankolarından başvurulabiliyor ama oradan da “Kendilerine şimdilik herhangi yazılı bir talimat gelmediği, bu tahdit kaldırılmanın değişik kriterlere tabi olduğu ve de herkesi kapsamadığı” ifade ediliyormuş.
Beraat ve takipsizlik almış olsa da KHK’lı kimseye pasaport sınırlaması fiilen devam ediyor yani… Sosyal medyaya yansıyanlardan anladığımıza göre de; KHK’lı olmasa bile pasaport tahdidi devam eden bir çok kimse var. Bu kimseler hakkında soruşturmaları dahi yok. (Akrabasından dolayı ya da dernek üyeliğinden dolayı zamanında bir kayıt konmuş, hepsi bu.)
İhraç ederken İçişleri Bakanlığı KHK’lıları tek tek, isim isim ve TC No’ları ile faş etmişti. Şimdi “tahditleri kaldırıyorum” derken, kimleri kast ettiği, kapsamı konusunda net bir açıklama yapılmıyor. Bu da yeni devlet anlayışının bir göstergesi.
Peki o zaman kimleri kapsıyor? Belli değil. Geçenlerde Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar’ın bir video kaydı yayınlanmış ve çok yankı uyandırmıştı. Bayan Dündar, eşinden dolayı kendisine tahdit uygulandığını bütün dünyaya ilan etmişti. AB ile ilişkilerin durduğu, borç istendiğinde bu tür rezilliklerin hatırlatıldığı yerde, Avrupa’ya ve Batı dünyasına, “Tamam, uzun etmeyin. Bakın, tahdidini kaldırdıklarımız var” şeklinde bir görüntü mü sadece?
Basına yansıdığı kadarıyla fiiliyatta öyle gözüküyor. Çünkü insanların mağduriyetleri bu yönde -genel olarak- aynen devam ediyor.
Ve de keyfilik o kadar alta kadar inmiş durumda ki, (bir mağdurun sosyal medyada aktardığına göre) Denizli İl Nüfus Müdürlüğü’nde bir bayan memur, yasaklara aynen devam edebiliyor, kimseye pasaport vermeyip, ısrar edenlere de: “Git bana İçişleri Bakan’ından bizzat şahsına düzenlenmiş ‘pasaport alabilir’ diye yazı getir!” diyebiliyor.
Mevcut devlet idaresi anlayışı şimdilik bu. Buna rağmen hak aramaya, hak sormaya devam. İlgili nüfus müdürlüklerine gidilip bizzat tahdit durumları sorulmalı, hukuksuzca tahditlerin devamı halinde de gerekli idari ve adli yollara sonuna kadar başvurmalı. Acil yurtdışı ihtiyacı halinde ise çıkış için şartlar sonuna kadar zorlanmalı. Hukusuzluğun, kanunsuzluğun kural olduğu yerde, hakkınız olanı almak için sonuna kadar çaba göstermekten başka elden bir şey gelmiyor.
İnsanlara ülkeyi dar edenler, gitmek isteyip de gitmesine müsade etmeyenler… Bu zulüm çarkının en tepesinden en aşağısına kadar yer alanların ileride akibetleri nice olur? Onları hangi ülke kabul eder? Öldüklerinde hangi toprak kabul eder, bilinmez. Ama şu bilinen bir gerçek: “Küfür devam eder ama zulüm devam etmez.”