Darbe girişimi sonrası yüzbinlerce kişi mağdur edildi. Bunlardan biri olan ve eşi tutuklanan bir hanımefendinin mektubu magduriyetler.com'da yayınlandı
Eşim MEB de edebiyat ögretmenliği yapıyordu. Aynı zamanda, bulunduğumuz ilçede fakir ve muhtaç öğrencilerin elinden tutmak ve onlara sahip çıkmak amacıyla dernek bünyesinde gayret gösteriyorlardı. Bu süreçte nasıl binlerce masum insan, haksız yere, aslı astarı olmayan şeylerle suçlanarak hedef haline getirildiyse, o masum insanlardan bir tanesi olan benim eşim de hedef haline getirilenlerden birisi oldu.
O günden sonra ifritten günler bizim için de başlamış oldu. Darbe Tiyatrosundan iki gün sonra eşimin köyde bulunan evine gitmek için yola çıkmıştık. Köye vardığımızda kaymakam, savcı, 10’dan fazla jandarma ve sivil polis bizi bekliyorlardı. Normalde bulundurulması yasak olmayan bandrollu, devlet izniyle yayınlanmış olan ve on farklı dilden fazla dile çevrilmiş yüzbinlerce insanın okuduğu kitaplarımızdan dolayı eşimi almaya geldiklerini öğrendik. Bu esnada telefonlarımıza ve bilgisayarlarımıza da el koyarak, bize suçlu muamelesi yaparak, çocuklarımızın önünde eşimi ve beni ekip arabasına bindirdiler. İhbar edilen adres köy adresi olmasına rağmen kendi evimizi de didik didik aradılar. Suç aleti olacak hiç bir şey bulamamalarına rağmen eşimi alıp götürdüler.
Ben 3 çocuğumla hiç bir iletişim aracı olmadan, aileme dahi haber vermeme müsaade edilmeden ilk mağduriyetimizi yaşamış olduk. Eşim bir günlük gözaltından sonra hiç bir suç beyan edilmeden tutuklandı. Biz ise bu olayın şokuyla günlerce evimize giremez olduk. Derken eşim çok sevdiği öğretmenlik mesleğinden açığa alındı ve akabinde de ihraç edildi. Bunlar yetmezmiş gibi eşimin açığa alındığı süredeki maaşının yarısını da tekrardan geri istediler.
Eşim artık tutuklanmıştı ve ben çaresiz bir şekilde çocuklarımla ne yapacağımı, ihtiyaçlarımızı nasıl karşılayacağımı, çocuklarda başlayan travmalarla nasıl mücadele edeceğimi düşünürken bir taraftan da eşimle görüşmek için savcıyla mücadele ediyordum. Bu sırada devletin tüm yetkilileri sanki el ele vermiş, bizim yaşam alanımızı daraltmaya çalışıyorlardı. Bunun bir yansıması olarak, bizden oturmuş olduğumuz lojmanı en geç on beş gün içerisinde boşaltmamızı istiyorlardı. Sonuç olarak üç çocuğumla birlikte evimi lojmandan taşımak zorunda kaldım. Yaşananlara hiç aldırmayan savcı, lütfedip beş hafta sonra eşimle görüşmemize izin verdi.
Yaşadığımız olaylardan dolayı yedi yaşındaki oğlum artık polis ve jandarma görünce korkar oldu, psikolojik sorunları oluştu ve geceleri birden uyanıp beni aramaya başlar oldu. Yedi yaşındaki oğlum uzun süre mide bulantısı ve kusma sorunu yaşadı. Küçük kızımda sürekli hale gelen burun kanaması başladı ve uzun süre geçmesi için mücadele ettik. Büyük kızım ise fen lisesini kazanmıştı ve geldiğimizde uyum sağlamakta o kadar zorlandı ki anlatamam. Bu arada okullar açılmıştı. Ama babalarının olmayışından olsa gerek, çocukların hiç okula gitmeye niyetleri yoktu. Bu esnada taşınma, yerleşme, okul vs. derken ciddi maddi ve manevi sıkıntılar yaşadım.
Maalesef ailem ve akrabalarımdan hiç bir destek görmedim. Hatta lojmandan sonra şehir merkezinde annemlerin alt katında bulunan evimize taşındık. Kardeşim, annemle birlikte bizim üst katımızda oturuyorlardı. Fakat bize o kadar kızgınlardı ki, biz evi taşırken ailemden annem dahil hiç bir kimse en küçük bir yardımda bulunmadılar, kolay gelsin bile demediler. Hatta kardeşim herkesin ortasında balkondan bana bağırarak “Bu şehirden ya sen gideceksin ya da ben gidecem abla! Bu memleket ikimize dar” diye bağırıyordu. Kardeşimin bu bağırmasını çocuklarımın duymaması için çok uğraşsam da maalesef onlar da onun bağırtılarını gözyaşlarıyla dinlemek zorunda kaldılar.
Yavrularım gözyaşlarıyla bana dönerek “Anne Allah aşkına biz bu kadar kötü müyüz?” diyerek sürekli sorgulamaya başladılar. Bunca sıkıntı yetmiyormuş gibi artık bir de ablasını ve çocuklarını düşman gören, çocuklarımın dayısı ile mücadele etmeye başlamıştım. Maddi birikimimiz olmadığı için bu süreci geçirmek beni iki kat daha yordu. Savaşlarda dahi çocuklara ve kadınlara ayrıcalık tanınırken ne yazık ki çok sevdiğimiz ülkemizde hiç bir suç isnat edilmediği halde vatan haini ilan edildik. Bu arada eşim tutuklu olduğu cezaevinde on altı kişilik koğuşta yirmi kişi kalıp, yatak olmadığı için dört kişi, beton üzerine konulan yatakta yatırılarak insanlıkları hiçe sayılmıştı. Ziyaretlerimiz ayda bir kırk dakika açık, hafta da bir kırk dakika kapalı oluyorken alınan yeni kararla açık görüşleri iki aya çıkardılar. Her ziyaretin girişinde o kadar rencide edilerek aranıyoruz ki bu şekilde aşağılayarak bizi tamamen yıldırmak istiyorlar. Hele her ziyaretten çıkınca çocuklarımın “Baba” diye ağlamaları kulaklarımdan hiç çıkmıyor. Her gidişimiz bir sevinç olsa da oradan her dönüşümüz bize bir azap oluyor.
Dayanacak bir omuz, tutunacak bir el aradığımız böyle bir dönemde kendi ailem tarafından evlatlıktan reddedildim. Eşimin ailesi tarafından da “Biz size demiştik ama dinlemediniz” tavrıyla karşı karşıya kalarak ortada yapayalnız bırakıldık. Herkesin, hatta ailelerimizin dahil bizi yapayalnız bırakmasına mukabil hiç bir zaman bizi yalnız bırakmayan arkadaşlarım, herkesten ümidimizi kestiğimiz böyle bir dönemde maddi manevi destek ellerini bize uzattı ve bizi yalnız bırakmadılar. Evde kilitli kaldığımız bir zamanda üst kattaki abimi, annemi çağırıp yardım isteyemezken, bir arkadaşımı gönül rahatlığıyla çağırdım ve oğluyla birlikte gelerek bize yine “Biz burdayız, endişe etmeyin yalnız değilsiniz.” dedi.
Ziyaretimizde eşime, ailelerin aksine arkadaşların bize nasıl sahip çıktıklarını anlatınca hüngür hüngür ağladı. Ve ardından; ”Rabbime şükürler olsun gözüm arkada değil artık” dedi.
Magduriyetler.com