Samanyoluhaber.com yazarlarından Prof. Dr. Osman Şahin yeni köşe yazısını "Ruh zehirlenmesi" başlığıyla kaleme aldı.
En mükemmel bir surette ve kerim olarak yaratılan insanoğluna hem yükselmeye hem de alçalmaya müsait bir donanım verilmiştir.
“İnsan ahsen-i takvime (en güzel yaratılış) mazhar, a’layı illiyyine -yüksekler yükseğine- namzet bir varlıktır. Kalbi ve ruhi hayata yöneldiği anda meleklerin önüne geçer. Sahih hadislerde, Efendimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem Miraç’ta Hz. Cebrail (as)’in önüne geçtiği söylenir.
Hz. Mevlana’nın bir ifadesi vardır, der ki: “Bazen nezaket ve inceliğimize melekler imrenirler, işte bu a’layı illiyyine, kemalata çıkma, bu ufku ihraz etme, zirveleşme ifadesi. Bazen de şeytanlar küstahlığımızdan tiksinirler. Bu da esfeli safiline (aşağıların en aşağısına) sukûtun (düşmenin) ifadesidir.” Şimdi insanı temelde ele alarak, bir yönüyle Zât-ı Uluhiyet’i (Allah’ın varlığını) aksettiren bir ayna gibi görmek lazım.” (Türkiye, Rusya ile çekişmeye girmemeli)
Bu kadar mükemmel bir donanıma sahip bir varlığın, şeytanları bile tiksindirecek işler yapabilecek bir seviyeye düşmesi ne kadar üzücü, hayret verici ve şaşırtıcı bir durumdur.
Hele bir de İslâm’dan haberdar olan ve kendilerine Müslüman ve mü’min diyen insanlar arasında tiranların ve zalimlerin çıkması daha da tuhaf bir durumdur.
Ayrıca kendilerine Hak gelip ona teslim olmuş ve iman etmiş toplumların zamanla Hak’tan uzaklaşmaları, bozulmaları, dejenere olmaları, kokuşmaları ve insanlığa zarar veren topluluklar haline gelmeleri iyice hayret vericidir.
Günümüz Türkiye’sinde yaşanan ifritten süreçte bunların hepsine birden şahit olundu.
İslâm adına hareket iddiasıyla ortaya çıkanlar gücü ele geçirince muhalif olarak gördüklerine kafirlerin bile yapmadığı zulümleri yapacak kadar alçalırken, etiket olarak kendilerine Müslüman diyenler bu zulümlere taraf ve ortak olurken, belli bir şuura sahip olduğu düşünülen İslâmi gruplar ve cemaatler de zalimlerin safına katılırken demokrasi, hak ve hukuk havarileriyiz diyen kesimler de yakılan zulüm ateşine durmadan yakıt taşıyarak destek vermişlerdir.
Nasıl oluyor da insanlar bu kadar insanlıktan uzaklaşıp, şeytanca işlere girebiliyorlar, hatta şeytanları bile tiksindirecek kadar alçalabiliyorlar?
İşin daha da anlaşılmazı ve üzücü kısmı ise günümüzdeki mazlum ve mağdur Hizmet insanları içerisinde bazılarının Hizmet’i ve Hizmet insanlarını bilmelerine, tanımalarına ve masumiyetine şahit olmalarına rağmen, Hizmet’ten uzaklaşıp bu zulüm kervanına dahil olmaları veya bazıları itibarıyla da Hizmet’ten uzaklaşıp destek vermekten vazgeçip Hizmet ile olan gönül bağlarını kesebilmeleridir.
(Şüphesiz ki yukarıda anlatılan kesimlerin hepsi aynı kefeye konamazlar ama bir bozulma ve dejenerasyondaki ortak noktalardan dolayı hepsi burada ifade edilmiş oldular.)
İşte bütün bu soruların cevaplarını, M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bu süreç başladığında kaleme aldığı ve Çağlayan dergisinin 2017 yılı Ekim sayısında yayınlanan “Ruh Zehirlenmesi” başlıklı başyazıda bulabiliyoruz.
İnsanı melekleri bile imrendirecek en yüksek payelere, insanlık semasına yükseltecek ve ona potansiyel olarak verilen donanımları çalıştırarak onu hem yeryüzünde tam bir halife hem de ötelerde aziz bir varlık olarak karşılanacak bir kutlu seviyesini kazandıracak şeyler insanın ruhuna verilmiştir. O sağlıklı olduğu zaman bütün bu hedeflenen noktaları yakalamaya aday iken, o ruh zehirlenerek hasta olduğu zaman ise insanı tamamen baş aşağı götürecek bir mekanizmaya dönüşmektedir:
“Ruh ötelere açık insanın en derin ledünnîliğini (ledünni ilim: Gaybi ilimler, ilahi sırları anlama ilmi) teşkil eder. O, insanın insan olarak kalmasında ve daha ötelere, ötelerin de ötelerine açılmasında sırlı bir kanat mahiyetindedir. Evc-i kemâlât-ı insâniye (insani kemâlâtın, olgunluğun zirvesi), o kanadın canlılığına ve metafizik gerilimine vâdedilmiş ilâhî bir utûfettir (lütuf). Onun felç olması ise, insanın manevî anatomik sisteminin de felç olması demektir ki, biz buna kestirmeden “ruh zehirlenmesi” diyoruz.” (Ruh Zehirlenmesi)
Maddi hastalıkları fark etmek ve bazı semptomlardan hareketle işin uzmanlarına başvurmak daha kolay olmasına rağmen ruh zehirlenmesi ve manevi hastalıkları fark edebilmek çok daha zordur. Ayrıca ruh ve manevi hastalıklar için uzman olan hekimlere, doktorlara başvurmak da çok günümüz insanlarının başvurduğu bir durum değildir.
Dolayısıyla ruh zehirlenmesi çok sinsi ve gizlice gelişen ve farkına varılmadan insanı felç edip onun insani melekelerini, latifelerini, kabiliyetlerini ve duygularını işlemez hale getiren dehşetli bir hastalıktır:
“Ruh zehirlenmesinin tedavisi oldukça güç, hatta bazı ahvalde âdeta imkânsızdır. Zira çok defa hissedilmez onun ağrısı-sızısı; duyulmaz bir hekime gidilme arzusu. Dolayısıyla da böyle biri kalbî ve ruhî hayat itibarıyla ölü gibidir ama varamaz farkına işin vahametinin.
Dahası, iç dünyası açısından en tiksindirici deformasyonlara maruz kaldığı hâlde, şuursuzca, mevcut tahribatına yeni yeni tahribatlar ilâve etme arkasında koşar durur da göremez o kapkaranlık sonucu; göremez, zira o, ruhen zehirlenmekle bir basiret körlüğü yaşamaktadır.. görülecekleri mahiyet-i nefsü’l-emriyelerine (gerçek durumlarına) uygun göremez.. “Görüyorum!” dediklerinin de arka planlarına akıl erdiremez.
Nasıl erdirebilir ki, felç olmuştur onun idrak sistemi.. kırılmıştır ruh anatomisinin kolu kanadı.. ve işlemez olmuştur mantığı, muhakemesi.. dolayısıyla da değerlendiremez olup bitenleri, tefrik edemez akı-karayı. Zira zehir dumura uğratmıştır ondaki idrak ve temyiz kabiliyetlerini. Öyle ki, bu hâli ile o, zehri panzehir gibi görmekte; deniz suyuyla susuzluk giderme türünden, içtikçe yanmakta ve yandıkça da içmeye devam etmektedir.” (Ruh Zehirlenmesi)
Hayvanlar aleminde gördüğümüz, örümcek gibi canlıların avlarını yavaş yavaş uyuşturarak felç etmelerinde olduğu gibi, ruh zehirlenmesini yaşayan insanlar da içine düştükleri durumun farkında değillerdir.
O yüzden, kalp ve ruh hayatında durmadan tahribatlar, yıkımlar yaşadığının farkında olmayan bir insan nasıl bir akıbete ve sona doğru sürüklendiğini bilemez ve durmadan kaybettiren bir yolda ilerlemeye devam eder.
İnşallah sonraki yazıda devam edelim…