Şehit savcı Kiraz’la ilgili ses getirecek yorum

Şehit savcı Kiraz’la ilgili ses getirecek yorum
17 Aralık sonrası tasfiye edilen ekip içinde İstanbul Organize Şube Müdürü Nazmi Ardıç, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

17 Aralık sonrası tasfiye edilen ekip içinde İstanbul Organize Şube Müdürü Nazmi Ardıç da vardı. Ardıç, DHKP-C’nin, Çağlayan Adliyesi’nde Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı şehit etmesindeki ihmalleri ve zafiyetleri anlattı. Röportajın tek konusu bu değil elbet. Ardıç, kendisiyle beraber diğer dört meslektaşının bağımsız olarak siyasete girme sebeplerini de açıkladı.

Adliyede rehin alındıktan sonra Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın şehit edilmeden ikna yoluyla kurtarılması mümkün müydü?

Öncelik müzakere, son çare operasyon. Bunun kararını da operasyon amiri verebilir. Başbakan böyle bir talimat veremez. Yetkili değil, donanımı yoktur.

Savcının odasının içi teknik olarak görülebilir miydi?

Teknik ekip, destek ve müzakere ekibi, bir de iyi bir operasyon amirinin olup süreci kontrol etmesi gerekirdi. Emin olun odanın içini görme fikri akıllarına bile gelmemiştir. Teknik ekip size neyi sağlar? Bu odanın üst kısmı kartonpiyer. Yani siz bu odaya dâhil olabilirsiniz. Teknik ekip bu imkânlara sahip ve bunları bilir. Odanın içinin görülmesi gerekirdi. Bunun yapılmaması operasyonda savcının hayatının tehlikeye atılmasına sebep oldu.

Savcı acemiliğe kurban mı gitti yani?


Savcı burada örgüt propagandasının baskısı altında kalan siyasi iradenin buna göstermiş olduğu refleksin kurbanı oldu. Örgüt propaganda yapıyor. Bu hem polis ve hem siyasiler üzerinde baskı oluşturdu. Başbakan bu talimatı verdi çünkü propagandayı kesmek istedi. Ama o bölgeyi bilmiyordu ve savcı onun kurbanı oldu.

Teröristler ikna  edilebilir miydi?

Evet. Buna karşı argüman olarak ‘DHKP-C müzakere yapmaz’ söylemlerini dile getirenler oldu. Realitede baktığınızda müzakerede belli amaçlarınız ve süreçleriniz var. Profesyonel bir müzakereci ilk olarak kendisini muhatap kabul ettirmeli. İkinci olarak süre tahdidi konulduysa bunu kaldırmaya ve sınırlandırmayı ötelemeye yönelik işlem yapılmalı. Üçüncüsü ise ortaya koymuş oldukları şartları ortadan kaldırmaya yönelik ikna çalışması olmalı. Orada profesyonel bir müzakereci yok. Gasp Bürosu’ndan, Asayiş Şube’den müzakereci getirilmiş. Bu örgütü hiç tanımayan ve onlarla konuşacak donanıma sahip olmayan bir müzakereci var orada. Aynı dili konuşamazlar. Müzakereci terörle mücadele ve DHKP-C alanında uzman olmalı.

Şu an var mı böyle bir uzman?

Yok çünkü hepsi tasfiye edildi. Mevcut müzakerecilere bakıldığında baro başkanı olmuş, avukat olmuş, Berkin’in babası olmuş. Süre tahdidini kaldırmışlar ve dört şart koyulmuş, eylemciler biri hariç diğerlerini kaldırtmayı başarmış. Üstelik amatör olmalarına rağmen. Bu iki kritere baktığınızda eylemin müzakere ile sonlandırılabileceği ihtimali çok açık. Bu görünür olmasına rağmen anlamsız şekilde verilen talimatla silahlı operasyon yapıldı. Şimdi şüpheli şekilde polis kurşununda savcıya isabet edeceği yönünde düşünceler var. Bunun rasyonel şekilde soruşturulacağı konusunda da şüpheler var.

Neden?

Yürütmenin yargı üzerindeki denetimini düşündüğünüzde bu çok mümkün görünmüyor. Ortada bir şaibe var. Teknik yönden bakıldığında müzakereyle sonuçlandırılabilirdi. İstanbul emniyet müdürü vali, mülki amir. Yani polis değil, hayatında hiç operasyon yönetmemiş birisi operasyon amiri olarak orada bulunup yönlendirme yapıyor. Kendisi de ilk geldiğinde söylemişti ‘öğreneceğiz’ diye. Bu valinin, emniyet müdürlüğünü öğrenmesinin bedelini biz mi ödeyeceğiz? Yani bir savcı, şehit mi olmalıydı? Tolere edilemeyecek tek şey operasyon yapılamayacak bir anda talimat vererek operasyon yaptırmak. Çünkü içeriyi görmüyorsunuz. Sizin orada bir saniyede içeri girip anında onları etkisiz hale getirmeniz gerekir. Fakat çatışma 27 dakika sürdü. Şartlar oluşmadan operasyon yetkisi veren makam hem adlî hem siyasî hem de vicdanî olarak sorumludur. Savcının şehadetinde öncelikli sorumlu bu talimatı veren kişidir. Yani başbakandır.

Başarılı bir operasyon dendi ama…

Başarılı bir operasyon değil, çok başarısız bir operasyon. Uluslararası literatürde rehinenin kurtarılması başarıdır, teröristlerin öldürülmesi değil. Ama burada bu ifadeler sorumlulukların üstlerini örtmek adına, toplumsal tepkilerin kendilerine yönelmesini engellemek adına siyasî manevra yapılıyor.

Hesap sormak adına siyasete giriyoruz

Ankara Birinci Bölgeden bağımsız milletvekili adayı oldunuz. Sizin gibi tasfiye edilen polisler arasında başka adaylar da var. Neden milletvekili adayı olma kararı aldı polisler?

Ali Fuat Yılmazer, Yakub Saygılı, Mehmet Akif Üner, Yurt Atayün biz bağımsız aday olduk. Türkiye’de siyaset grubunu ele geçiren illegal olduğuna inandığım güç Türkiye’yi ele geçirdi. Siyasî alanda bunun mücadelesini vermek lazım. Sadece 17 Aralık’tan bu yana değil, bir ömre sığdırılamayacak, yazmakla bitirilemeyecek öyle hukuksuzluklar, zulümler oldu ki. Devlet bir diktatörlük olma yolunda ilerliyor. Devletin sigortası yargıdır. Yargı yürütmenin kontrolüne girince bu sigorta devre dışı kaldı. Siyasi ihtirasların kurbanı ediliyor ülke. Hesap sormak adına siyasete giriyoruz.

Ailenizin bu süreçten etkilenmesi kaçınılmaz. Siz ve aileniz bu süreci nasıl atlatmaya çalışıyor?

Hâlâ gözaltına alınmadım. Hakkımda 30’a yakın idarî soruşturma var ama makul bir suçlama yok. Gayri hukuki bir şekilde suçlamalar yürütülüyor. Şaşırıyorum. Ama ben hiçbir bedel ödemedim, asıl bedeli içerdeki arkadaşlarım ödedi. Mağduriyet psikolojisi yaşamadığımız için mağdur değiliz. Realite planında bir mağduriyetten bahsedilebilir ama bu insanların hiçbiri bu psikolojiyle hareket etmiyor. Çünkü iftiraya maruz kaldılar. Bu insanların hayatları mücadeleyle geçmiş. İftiraya maruz kaldığında mücadele etmemesini düşünebilir misiniz? Aileleri de aynı iradeyi ortaya koyuyor.

Yeni bir dernek kuruyoruz, dediniz…

İnsan hakları alanında mücadele edecek bir dernek kuruyoruz: Çağın Mağdurları Derneği. Derneğin başkanlığını ben yapacağım. Haftaya açılışı olacak. Akademisyen, gazeteci, avukat ve meslek büyüklerinden isimler olacak. Demokrasi, insan hakları ve basın özgürlüğü alanındaki eksikliği temin etme, duyarlılığı geliştirme ve toplumu bilinçlendirme noktasında faaliyet yürütecek bir sivil toplum kuruluşu olacak.

Devletin bütün kodları çözüldü

Militanlar, MİT ve Emniyet İstihbarat tarafından  takip edilmiyor muydu?


Bu isimler ilk defa polisin karşısına çıkan isimler değil. Bu kişiler 17 Aralık öncesi tasfiye edildi. Daha önce yakalanmış, tutuklanmış isimlerdi. Fakat 17 Aralık sonrasında çıkarılan yargı paketleriyle serbest kaldılar. Devlet mi millet içindir yoksa millet mi devlet içindir anlayışı hep müzakere edilir. Demokrasilerde devlet millet içindir ama Türkiye’de ne devlet için ne millet için... Devlet de millet de Erdoğan için. Devletin bütün kodları çözüldü. 17 Aralık’tan sonra çıkarılan yasalar tamamıyla Erdoğan’ı ayakta tutmak, siyasî iktidarını takviye etmek için. Çıkarılan yasalardan biri de bu yargı paketiydi. Bu yasayla çıkan adamlar geldi, savcıyı şehit etti. Siz şimdi vicdanî olarak sorumluluk hissetmez misiniz? Vicdanları olsalar hissederlerdi ama yok.

Erdoğan, Romanya dönüşü uçakta, ‘DHKP-C mezhep dayanıklı bir örgüt’ diyerek, sözü  yine Aleviliğe getirmişti.

Erdoğan, toplumu kutuplaştırarak siyasetini bu kutuplardan birisinin üzerine inşa ederek ayakta kaldı. Açıklamalarında toplumu kutuplaştıran söylemler içinde Alevi vatandaşlarımızı zan altında bırakmaya yönelik yaklaşımlar var. Bu örgütün içinde çok fazla Alevi olabilir ama bu onların örgütü sahiplendiği anlamına gelmez. Örgüt Alevi kitleyi hedef seçmiş anlamına gelir. Alevilerin DHKP-C’yi desteklediğini söylemek milyonlarca masum Alevinin hakkını yemek olur. Bunu söyleyemezsiniz. Ancak kutuplaştırma üzerine siyaset inşa ediliyor. ZAMAN

12 Nisan 2015 08:30
DİĞER HABERLER