Asla ümitsiz değiliz ama düşünce, çaba, aktif sabır, aktif ümit içinde olmak gerekiyor. O zaman bu düşünülenler ve hayal edilenler niçin gerçekleşmesin ki...?
PROF. DR. ŞERİF ALİ TEKALAN
Nereden aklıma geldiyse, bazen daha önce değişik vesilelerle tanıştığımız, konuştuğumuz, birlikte farklı ziyaretlerde bulunduğumuz insanları, herkesin her konuda her şeyi araştırdığı internetten araştırıyorum. Vefat haberlerini öğrenince ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Hepsine Allah rahmet eylesin. İşte onlardan birisi de, yıllar önce ihtisasını ABD’de yapmış, sonra Türkiye’ye gelip bir üniversitenin kurucuları arasında da yer almış, yaşça benden büyük akademisyen bir meslek büyüğümdü. Vefat haberini alınca çok üzüldüm. Konusunu çok iyi bilirdi. Tıp kongrelerinde herkes, acaba bu konuda hoca ne söyleyecek diye merak kesilirdi. Görünüşte, kendisine ulaşmak bayağı zordu.
1983 yılında İsviçre’den dönünce, onu ziyarete gittim ve orada neler yaptığımı anlattım. Bana ‘’sen şu gün gel de bizim öğretim üyeleri ve asistanlara da bunları anlat’’ demişti, ben de anlatmıştım. Bir seferinde Orta Asya ülkelerinden birisine ziyaret için davet ettim, kabul etti ve geldi. Oralardaki eğitim faaliyetlerini, bu eğitim faaliyetlerine yardımcı olan yerli ve Türkiye’den gelmiş iş adamlarını, öğretmenlerin fedakarlıklarını, o ülkeye katkılarını, o ülkenin yetkililerinin memnuniyetlerini gördü, duydu. Dönünce de her vesileyle bunları çevresindekileri anlattı.
Bir toplantıda, kendisinin Tıp fakültesinde öğrenci iken, Orta Asya ülkelerinin birisinden Türkiye Cumhuriyeti’nin karşılıklılık esasınca verdiği bursla gelen bir sınıf arkadaşından bahsetti. O zaman, bazı öğrencilerin ‘’Türkiye’nin çok mu parası var, niye yabancılara böyle bir burs veriliyor’’ diye epey söylemleri olunca, o da fakülteden ayrılmak zorunda kaldı ve başka bir ülkenin konsolosluğuna giderek onlardan yardım talep etti. Onlar da kendi ülkelerine gönderdiler. Maalesef o ülkede farklı bir şekilde yetişip ülkesine döndüğü zaman ülkesine zararları çok fazla oldu’’ dedi. "Ama benim gidip geldiğim bu Orta Asya ülkesindeki öğrenciler, hem kendi ülkelerine, hem bizim ülkemize, hem de bütün insanlığa yararlı olacaklar, çünkü uluslararası çok güzel bir eğitim alıyorlar’’ demişti. Ben de hocanın bu tecrübesini bir arkadaşıma anlatmıştım.
Türkiye’de bir ilde, meşhur özel okullardan birisinin yarım kalan inşaatı üzerine bu arkadaşımız orada toplanan iş adamlarına bu hatırayı anlatır. Orada olanlardan bir iş adamı ‘’anlattığınız bu hadise bana çok şeyleri çağrışım yaptırdı, ilgili bir arkadaş gelsin, ne gerekiyorsa ben yarın kendilerini vereyim’’ demişti ve o yarım kalan inşaat da tamamlanmıştı.
Ben de bu meslek büyüğümüzü, Türkçe Olimpiyatları’na davet etmiştim. Orada kendisine “eğitim için bir bina yapılmasına vesile oldunuz’’ diye söylemiştim ve sonra gider ziyaret ederiz demiştim. Ama maalesef içinde yaşadığımız bu süreçten dolayı birlikte gidemedik. Maalesef bu hoca gibi başka vesilelerle tanışıp değişik yerlerde, insanlık adına yapılan bu güzellikleri gördüğümüz insanlarla bu diyalogların devamını getiremedik. İnşallah ötelerde bu güzellikleri yapanlar karşılıklarını görür, bunlara vesile olanlar, destekleyenler Allah’ın lütuflarına mazhar olurlar.
Aynen bu meslek büyüğümüz gibi, gerek yurt içinde, gerek yurtdışında çok farklı vesilelerle bir çok akademisyen, gazeteci, işadamı, sanatkarlarla tanıştık. Bunlarla çok güzel diyaloglarımız oldu. Sadece insanlık için, insanlığa hizmet için açılmış eğitim müesseselerini, hastaneleri, yardım kuruluşlarını birlikte ziyaret ettik. Onlar da bu ziyaretlerden ve yapılan bu faaliyetlerden çok memnun olmuşlardı.
Bütün bunlara rağmen geriye bakıp bir değerlendirme ve özeleştiri yaptığımda, adeta ürperiyorum. Keşke daha çok insanla tanışsaydım, keşke bu tanışıklıklarımdan daha çok şeyler öğrenseydim. Rabbimi bilme, bildirme, tanıtma bağlamında daha rasyonel, kalıcı, sürdürülebilir insani ilişkiler kurabilseydim şeklindeki düşüncelerden bir türlü kendimi alamıyorum. Sonra da kendi kendime teselli sadedinde, ‘’evet onlar öyleydi, böyle olabilirlerdi, şunları anlayabilirlerdi, onlardan kim bilir neler öğrenebilirdim. Ama halen de bu insanların benzerleri var, tanışılabilir, Bugünün şartları ve anlayışı içinde bunlarla diyaloglar kurulup, devam ettirilebilir, ettirilmelidir de’’ diye düşünüyorum.
Sadece ben değil ama benim gibi düşünen ve dertlenmeye çalışan dünya kadar insanımız, arkadaşımız bunların çok daha mükemmellerini inşaallah yapıyorlardır, yapacaklardır ve bu işi de devam ettireceklerdir. Peki bunlar olup da ne olacak? Bunlar, günün dili, mekanın diliyle, uygun usul üsluplarla yapılınca inşallah dünya daha bir yaşanılabilir yer halini alacak, insanlar farklılıklarını zenginlik olarak görüp, birbirlerini kendi konumlarında kabul ederek, kavgasız, savaşsız bir dünyada yaşayacaklar.
Bu düşünceler ve düşüncelerin hayata geçirilmesi için, herkes gayret ederse, bu süreç, yani insanların her türlü farklılığına rağmen birbirlerini kabul edip sevmesi, daha kolay ve kalıcı olacak. Böyle bir netice için de ne yapılsa değer.
Herhalde günümüzde de en büyük ihtiyaç böyle bir yaklaşım. Bu şekilde, bir fikir atlası ve bunların pratiğe geçirildiği bir birlikte yaşama azmi. Asla ümitsiz değiliz ama düşünce, çaba, aktif sabır, aktif ümit içinde olmak gerekiyor. O zaman bu düşünülenler ve hayal edilenler niçin gerçekleşmesin ki...?