Samanyoluhaber.com yazarlarından Şerif Ali Tekalan, bir İngiltere hatırasını ve kurulan güzel dostluğu anlattı.
Londra’da kahvaltıya davetli olduğumuz arkadaşımızın evine gidecektik. Uber çağırdık. Yolda giderken, Uber şoförü ile tanıştık. Nereli olduğunu sorduk, kendimiz nereli olduğumuzu söyledik. Adrese gelince arabadan indik. Ben şoföre, “Buyrun siz de gelin“ dedim. O da bana “Nereye, niçin?” diye sormadı. Arkadaşımızın evine çıktık. Kapı açılınca kapıda arkadaşımız ve eşi bize “Hoşgeldiniz” diyerek buyur ettiler.
Misafirimizi masanın başına oturması için davet ettik, biz de oturduk. Kahvaltı masası gayet güzel hazırlanmıştı. Şoför bize, “Böyle bir şey ilk defa başıma geliyor” dedi. Ben, “Bu arkadaşımız bizi kahvaltıya çağırdı, sizin de kahvaltı yapmamış olacağınızı düşünerek samimiyetle sizi de davet ettim’’ dedim.
“Böylece hep beraber tanışırız diye düşündüm. Bizi kırmayarak davetimizi kabul ettiğiniz için de özellikle teşekkür ediyorum“ dedim. Şoför, “Ben telefonumu unutmuşum’’ diyerek arkadaşımızın telefonunu rica etti. Ben de “Herhalde acil bir yeri arayacak, onun için istiyor’’ diye düşündüm.
Telefonu eline alıp YouTube’u açtı ve kendisinin içinde olduğu bazı reklam kayıtlarını gösterdi. Sonra da bize, “Ben Bengaldeşliyim. Londra’da da Bengaldeşlilerin kurduğu bir televizyon var. Ben bu televizyonun reklam yüzüyüm. Dolayısıyla Londra’daki bütün Bengaldeşliler beni tanır“ dedi. Kayınpederi de Amerika’daymış, arada bir ailecek onları ziyarete de gidiyorlarmış. Kahvaltıdan sonra çok memnun olduğunu söyledi ve ayrıldı.
Aradan 7-8 ay gibi bir zaman geçti. Ben tekrar Londra’daydım ve bir arkadaşımız beni akşam yemeğine davet etti. Ben bu şoförü de davet ettim. Sağ olsun, o da bizi kırmayarak geldi. Davete gelen diğer arkadaşlarla tanıştı. Ev sahibi arkadaşımız onunla samimi bir arkadaşlık kurdu ve şu anda düzenli görüşüyorlar, ben de arada bir hatırlarını soruyorum.
Aslında bu ve benzeri insani ilişkiler hemen her ortamda, karşıdaki insanın zamanının müsaitliğine göre başlatılıp geliştirilebilir. Bu durum hayatın hemen her safhasında, nezaketle, güzel bir fırsatı değerlendirmek anlamına herkes tarafından yapılabilir. Çoğu zaman maalesef bu gibi insani ilişkileri es geçiyoruz. Bu şekilde bir yemeğe, eve, bir programa her zaman olmasa bile sıklıkla tanışılan insanlar davet edilebilir. Ama maalesef, çoğu zaman herhangi bir yerdeki alışveriş yaptığımız insanlara selam bile vermeden işimizi bitirip oradan ayrılıyoruz.
İnsanlık ortak paydasından hareketle aslında, bu vesileler uygun bir şekilde kullanılarak, diyaloglar kurulabiliyor, sonra da devam ettirilebiliyor. Devam ettirilmeli de. İnsanın yaşamında zaman çok önemli, sınırlı bu zaman diliminde mümkün mertebe kazanma kuşağında bu şekildeki kazanımlarla kazanma oranlarını hep yükseltmeye çalışmak gerekiyor.
İstenince, arzu edilince, gayret edince, karşımıza çıkan fırsatlar kullanılınca, mutlaka bir giriş yolu bulunabiliyor. Sonra da başlatılan bu diyalog, insan ilişkileri geliştirilebiliyor. Çünkü bu durum ucu açık bir konu. Bizim başka insanlardan öğreneceğimiz ve bizim de onlara aktaracağımız güzellikler var. Bu paylaşımları ille de bir yerde oturularak, özel olarak gidilerek konuşulacak şeklinde bir kaide yok. Tabii ki planlı bir şekilde gidilip, planlı bir şekilde bazı durumların konuşulması, tanışma ve tanışıklığı geliştirme adına her zaman mümkün. Bunların yanı sıra, karşımıza çıkan fırsatları çok verimli ve güzel bir şekilde değerlendirebiliriz.
Kayseri’de bulunduğum zamanlarda, gece geç vakitte evime dönerken, bir taksinin çamura battığını ve şoförün de uğraştığını gördüm. Ben de arabamdan indim, ona yardım ettim, ama arabayı çıkaramadık. Taksi sahibine, “Yarın bir kurtarıcı getir, ancak öyle çıkarırsın. Nerede oturuyorsunuz?” diye sordum. “Erkilet’te” dedi. Erkilet de şehirden epey uzak bir mahalle. “Seni götüreyim” dedim ve evine götürdüm. “Borcumuz nedir” diye sordu. “Borcun yok” dedim.
Benim kim olduğumu sorunca, üniversitede öğretim üyesi olduğumu söyleyip kartvizitimi verdim ve ayrıldık.
İki gün sonra, fakültedeki odama elinde büyük bir bidon sütle geldi. “Hayırdır, nedir bu” deyince,
“Benim ineklerim var, bu onların sütü” dedi. Almak istemedim, çok ısrar edince aldım.
Sonra kendisiyle çok samimi dost olduk. O gün yaptığım yardımdan çok mutlu olmuştum.
Yurt dışından bir misafirimizle Antalya’dan karayoluyla dönerken, yolun ortasına gelmiş bir kaplumbağa görünce, arabayı durdurup, kaplumbağayı yolun karşısına bıraktım. Arabaya gelince misafirimiz bana
“Çok teşekkür ederim, ne güzel bir davranış” demişti.
Karşılıksız yardım eden insanların beyninde endorfin hormonunun seviyesi yükselir; bu da insana bir rahatlık ve iç huzuru verir, böylece insan kendisini çok iyi hisseder. İşte bu mutluluğun resmidir.
Başkalarının sevinçlerini paylaşma, onların lezzetlerini ruhunda yaşama, onların acı ve ızdıraplarını göğüsleyip onlara mutluluğa giden yolları açma gibi insanî vasıflar, insana mutluluğun kapısını açarlar.
Bu esaslara göre hareket edilirse iki kazanç meydana gelir: Hem bu âlemde mutlu olunur hem de ötelerdeki güzelliklere ulaşma imkânı ve ümidi oluşur.
Başımıza gelen her şey kaderdir. Bunu baştan bilmek ve kabul etmek imanın şartıdır. Musibetleri Allah’ın bize verdiği akılla, ferasetle, kabiliyetlerle ve sabırla karşılamalı ve bu gailelerden çıkma azim ve gayreti gösterilmelidir ki bu da insan olmanın bir gereğidir.
Mutsuzluk ise bahsettiğimiz insanî davranışları yapmamakla, zulüm ve gasp gibi gayri insanî davranışlarla oluşur. Bu insanlar hem kendilerine, hem de başkalarına zararlı olurlar.
Kadere hakkıyla inanmazsak ve başımıza gelen hadiselerdeki hikmetleri göremezsek huzur bulamaz, mutlu olamayız.
Tecrübe paylaşımı,demek ki tam da böyle bir şeymiş. Ben şahsen yaşadığım bu tecrübeleri paylaşırken, bunları okuyan arkadaşlarımızın özellikle gençlerin, bu konularda daha hassas olmalarını ve bunların daha güzellerini, daha kalıcı , yapıcı, herkes tarafından kabul edilebilecek olanlarını yapmalılar. Böylece dünyada herkes birbirine saygı göstererek, birbirine yardım ederek, birbirinin hatırını,halini sorarak yaşanılabilir daha farklı bir yer olsun. Ve kubbede bırakılan bu hoş sada, gelecek nesillere de güzel örnek olsun. Böylece bir iyilikler ve güzellikler zinciri devam edip gidebilsin.
Neticede de bütün bunlar yapılırken, bu insanlardan bir şey beklemeyip bunların karşılığını Allah’ın rızasını kazanma endeksli olduklarından dolayı öbür alemde alma düşüncesi, ümidi olunca hiç kimsede kendisine yapılan bu iyilikten ne gocunur ne yanlış bir şey anlar, ne de başka bir çıkarımda bulunur. Sadece teşekkür eder. Sonra da bu iyilikler yumağı büyür gider.
İnsanlığın da herhalde içinde yaşadığımız bu çağda, her zamankinden daha fazla bu şekildeki iyilik yumaklarının başlatılması, geliştirilmesi ve çoğaltılmasına ihtiyacı var.
Ayrıca, insanlık için yapılan bu gayretlerin karşılığını insanlardan bu dünyada değil, ahirette Allah’tan bekleme esası da unutulmaması gereken bir durumdur.