Prof.Dr. Şerif Ali Tekalan yazılarıyla artık Samanyoluhaber.com'da
PROF.DR. ŞERİF ALİ TEKALAN
Yürüyüş yapmak üzere dışarı çıktım. Hafiften yağmur çiseliyordu. Herhalde bu yağmur ya kesilir, ya da bu şekilde devam eder diye yürüyüşüme devam ettim. Yağmur gittikçe şiddetlendi, yürümeye yine devam ettim. Bir noktadan itibaren o kadar şiddetlendi ki, yürüyüş artık mümkün değildi. Bir evin önündeki ağacın altına gittim. Biraz ilerideki bir evin kapısının girişinde de genç bir insan, yağmur yağışını seyrediyordu. Beni ağacın altında yağmurdan korunurken görünce,eliyle yanına davet etti. Önce el işaretiyle teşekkür ettim. Yağmurun hızı artınca arkadaşın yanına gittim. Evin girişi olduğundan yağmurdan korunmuş olduk.
Kendimi tanıttım, o da dedelerinin Ortadoğu'dan geldiğini, kendisinin burada doğduğunu,üniversiteyi burada bitirdiğini, bir işyerinde çalıştığını söyledi. Benim Türkiye'den olduğumu öğrenince,akrabalarından birinin bir Türk kızı ile evli olduğunu ve onu telefonla arayıp benimle tanıştıracağını söyledi. Aradı ve telefonu bana verdi. Bu bayan, Türkiye'de üniversiteyi bitirmiş, sonra buraya gelip doktorasını yapmış.Bir Amerikalı ile evlenmiş ve iki çocuğu varmış.Bir işyerinde çalışıyormuş.Ben de kendimi tanıttım. Sonra görüşürüz diyerek telefonu kapattık.O arkadaşa da teşekkür ettim. Yağmur da hafifleyince geri dönmeye başladım. Yolda kendi kendime, ‘’belki de ben sadece bunlarla tanışmak için buraya kadar geldim. Evet ıslandım, tabii ki her şeyin bir bedeli var, demek ki bu tanışmanın bedeli de ıslanmakmış’’ diye düşündüm.Demek ki yağmur,sadece otları yeşertmiyormuş, insanın düşüncelerini de yeşertiyormuş.
Eve gelince,bu bayanın bana verdiği telefonuna mesaj gönderdim, teşekkür ettim, adresimi ve mailimi yazdım. O da hemen bana mesaj attı, gelip sizleri ziyaret etmek isterim diye. Ben de ne zaman istersiniz dedim, bir gün kararlaştırdık, öğle yemeğine davet ettim. Arkadaşlarımızla da tanıştıracağımı yazdım.O da çok memnun olacağını yazmış.
Sabah kalktığımda mesajını gördüm.Mesajında, ‘’ben sizinle bu konuşmalarımı yaparken sizi tanımıyordum, biraz araştırınca sizinle hayat görüşlerimizin farklı olduğunu öğrendim,gelemeyeceğim, davetiniz için teşekkür ederim’’ diye yazmış. Ben de kendisine; ‘’ Allah'a şükürler olsun yüzümü kızartacak hiçbir suçum ve davranışım yok , ülkeme bunca yıl hizmet ettim, etmeye çalıştım.Şimdi de bu ülkede aynı çizgide insanlığa faydalı olmaya devam ediyorum.Tıp Fakültesinde öğrenci olduğum 1973 yılından itibaren Fransa, sonra İsviçre,Amerika Harvard gibi yerlere gittim. İnsanları hiçbir zaman başkalarının önyargıları ile değerlendirmedim. Düşüncesi, hayata bakışı ne olursa olsun herkesi, insan olarak ele aldım.Onlarla dostluklar kurdum ve halen bunları severek, isteyerek,hatta bir vazife görerek devam ettiriyorum. Dünyanın her yerindeki her milletten,her ırktan,her dinden,her renkten ve düşünceden çok samimi arkadaşlarım var.Sadece benim değil,benim gibi arkadaşlarımızın da bu şekilde dostları var. Bunu bir hobi olarak değil, insanlık gereği olarak yaptım. Bundan sonra da böyle yapmaya devam edeceğim.Sizlere de başarılar dilerim’’ şeklinde mesaj gönderdim.
Sonra kendi kendime ‘’bu şekilde ne önyargılı insanlar var, ne olur gelseydin, bizleri tanısaydın, internette gördüğün o yalan ve iftira dolu yazılardaki tariflere uymadığımızı kendi gözlerinle görmüş olacaktın’’ dedim. Bu bayan üniversitedeyken, sınıfındaki arkadaşlar,veya diğer başka bölümlerdeki arkadaşlar, bu bayanla o zaman tanışıp arkadaşlık kurabilirlerdi,belli güzellikleri paylaşabilirlerdi. Böyle olabilseydi, bu bayan internete girince özelde benimle,genelde hizmet hareketiyle ilgili yazılanlardan asla etkilenmeyecekti. ‘’Bu yazılanlara rağmen geldim, çünkü o arkadaşları çok sevmiştim o zaman’’ diyebilirdi. Sonra da, bir insan olarak eğer bilmiyor idiyse, Allah'a karşı sorumluluklarımızı bu vesilelerle öğrenebilirdi, bunları devam ettirebilirdi diye içimden geçirdim.
Demek ki hepimizin, herkesin, her pozisyonda, her konumda ve her yerde yapacağı çok iş var. Uygun usul ve üsluplar herkes, kendisine düşen bu güzellikleri öncelikle davranışlarıyla sergileyip,sonra da yine bu uygun usul ve üsluplarla anlatabilirse, yapması gereken görevi yerine getirmiş olur. Daha sonra Allah, tanışılan bu insanları daha başka zaman ve yerlerde başka arkadaşlarla karşılaştırıyor. Bu arkadaşlarla da o insanlar, tekrar belli güzellikleri daha farklı bir şekilde anlamaya ve yaşamaya devam edebiliyorlar.Onlar da başkalarıyla bu güzellikleri paylaş biliyorlar.
Bu bayan da aynen böyle olabilirdi. Öbür alemde, Allah, üniversitede bu insanla bu çerçevede ilgilenmeyenlere mutlaka bunu sorar diye düşünüyorum. Benim de her bulduğum imkan ve fırsatta insanlarla bu şekilde uygun vesile ve yollarla tanışıp, görüşüp, bu güzellikleri devam ettirmem ve paylaşmam gerekir diye düşündüm. Böylece daha sonraki zaman dilimlerinde bu insanlar da, daha başka güzel fırsatlar bulduğunda bu güzellikleri devam ettire bilsinler.
Ayrıca,böyle bir yaklaşım hiçbir zaman tek taraflı değildir. Tanıştığımız insanlarla paylaşacağımız konular olduğu gibi,onların da bizlerle paylaşacağı noktalar olacaktır.İşte bu karşılıklı alışverişte insanlar birbirlerini tanır,sever ve dost olurlar. Diyalog da, iki kişinin karşılıklı konuşması anlamındaki latince bir kelimedir.Sadece ben konuşayım,karşıdaki dinlesin şeklindeki düşünce ve yaklaşımın tarifi diyalog değil monologtur. Monologla fikir alışverişi çok zor olur.
Yağmurun bana verdiği hatırlatıcı derslerden birisi de bu oldu.Bir diğeri de, kendi kendime ‘’ben de kimbilir nice fırsatları es geçmişimdir’’ dedim.
Bu ders sadece bana değildi. Bu konuyu paylaşacağım herkeseydi. Demek ki yolun kaderi olan bir takım engellere takılmadan, Allah'ın bize verdiği akılla, fikirle, kabiliyetle, tecrübeyle yapmamız gereken her şeyi tam anlamıyla yapmamız gerekiyor. Yoksa takılarak enerjilerimizi, vakitlerimizi kaybederiz. Öbür alem, bu dünyada kazanılacağına göre, burada çok yapacak işimiz var. Çok dikkatli olmamız ve zamanın her dilimini değerlendirmemiz gerekir.
Rabbim hepimizi inşallah bu yolda rızası istikametinde devam ettirsin.