CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Referandum ve Sonuçlarının Türk Demokrasisine Etkisi” başlıklı 130. Bab-ı Ali Toplantıları’ndaki konuşmasında, referandum sonrası kendisine yöneltilen 'pasif kaldı' eleştirilerine değindi ve çok önemli açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu, YSK'nın mühürsüz zarf ve pusula kararını protesto için neden CHP'lilerle birlikte YSK'nın kapısına gitmediğini, "sokaklarla sopalı, hatta silahlı kişilerin olacağına ilişkin çok ciddi duyumlar vardı" diyerek açıkladı.
Tartışmalı referandum sonuçları için hukuk mücadelesini sürdüren CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yönelik yapılan eleştirilerin başında, ‘o geceden itibaren pasif kaldığı’ şeklindeki söylemler yer aldı.
Kılıçdaroğlu’nun Bab-ı Ali Toplantısı’ndaki konuşmasının ardından, gazeteci Zafer Arapkirli CHP Lideri’ne, ‘Seçim sonuçlarına ilk gece yapılan itirazlarla birlikte neden vatandaşları protestoya çağırmadınız? Neden sokak eylemleri olmadı? Hakkınızda bu konuda pasif kaldığınız yönünde söylemler var’ şeklinde bir soru yöneltti.
Kılıçdaroğlu, Arapkirli’ye şöyle yanıt verdi;
“Karşı taraf silahlıydı. Bu tür duyumlar aldık. Partideki arkadaşlarla o gece (referandum gecesi) bunu tartıştık. Ve sürekli eylem, protesto gösterileri için vatandaşlarımıza ‘sokağa çıkın’ çağrısında bulunmadık. Çok vahim olaylar çıkabileceği endişesi nedeniyle, bu sorumluluğu almamaya karar verdik.”
“O SÖZLER AĞIR OLMUŞ OLABİLİR”
Kılıçdaroğlu, CHP’nin referandum sürecindeki tutumu hakkında tartışma açan partililer hakkında grup toplantısında söylediği “partinin kapısının önüne koyarım” sözünü de yumuşattı. CHP Lideri, “o ifade biraz ağır olmuş olabilir” diye konuştu.
İşte CHP Lideri’nin toplantıda yaptığı konuşmadan notlar;
Referandumun amacına uygun olması için gereken koşulları, “özgürlükçü bir ortam”, “halkın süreç öncesinde ve süreç içinde bilgilendirilmesi” ve “evet ve hayır oyu kullanımı için eşit koşulların sağlanması” şeklinde sıralayan Kılıçdaroğlu, 16 Nisan referandum sürecine değinerek, şunları söyledi:
“Özgürlükçü bir ortamda yaptık mı? Hayır. Bunu, dünyada bilmeyen hiç kimse yok, herkes bu referandumun eşit koşullarda yapılmadığını gayet iyi biliyor. Devletin bütün imkanlarının kullanılması, özgürlükçü bir ortamda olmaması, KHK'lar, OHAL uygulamaları… Bütün bunlar referandumun üzerinde bir gölge olarak durdu. Süreç öncesinde ve süreç sırasında yeterli bilgilendirme oldu mu? Hayır. Parlamentodaki görüşmeler kamuoyuna yeteri kadar yansımadı, televizyonlar yeteri kadar bunları vermedi. Tek boyutlu tartışma programları geniş bir medyada yer aldı. Dolayısıyla yapılan düzenlemelerin Türkiye için ne kadar mükemmel düzenlemeler olduğu ama aksi görüşü savunanların geriye itildiği bir sürece hep beraber tanık olduk. Bilgilendirme yeteri kadar ve sağlıklı olmadı. Eşit koşullarda da gidilmedi. Bunu da herkes biliyor zaten. Bütün bunlara rağmen ortaya bir sonuç çıktı. Ortaya çıkan sonuç, yüzde 100 inandığım bir şeyi ifade edeyim, 'hayır'ın yüksek olduğu bir sonuç çıktı ortaya. Sandığa gidip oy kullanan bütün vatandaşlar benim için çok değerli. Onlara yürekten teşekkür etmemiz lazım. Bu kadar baskıya, şantaja rağmen, 'Acaba oyumu açıklarsam başıma bir bela gelir mi?' kaygısına rağmen gittiler, oylarını kullandılar. YSK'nın son anda aldığı bir karar olayı tamamen değiştirdi, bu referandum sürecinin meşruiyetine gölge düşürdü. Yasaya açıkça aykırı bir karar almaktan çekinmediler.”
Kılıçdaroğlu, YSK için son kullandığı deyimin “çete” olduğunu hatırlatarak, “Bir yargı çetesi var orada. 'Neden çete diyorsunuz?' diye eleştirdiler. Yasaya uygun davranmayan insanların bir araya gelip karar aldıkları süreç çete sürecidir zaten. Burada bir yasa var ve hiçbir yoruma yer vermeyecek kadar açık. 'Mühürsüz oy pusulaları geçersizdir' diyor yasa. Peki siz nasıl 'Geçerlidir' dersiniz? Doğru bir tanımlama değil ama bütün bunların tamamı yapıldı.” şeklinde konuştu.
“MECLİS, KENDİ İRADESİNE SAHİP ÇIKAMAYAN BİR MECLİS KONUMUNA GELDİ”
Kemal Kılıçdardoğu, “tek adam rejimi”nin geleceğini belirterek, “Her türlü yetkiye sahip. Zaten bunu biliyoruz. Fiili durum da böyleydi, Sayın Bahçeli'nin tanımına göre. Bir söylemiyle savcılar harekete geçer, bir söylemiyle insanlar hapse atılır, bir söylemiyle hapistekiler çıkarılır, bir başka söylemiyle de parlamento harekete geçer. Bu sürecin demokrasiye getirdiği en büyük sakınca, parlamentonun yetkilerinin önemli bir kısmının bir kişiye devredilmiş olmasıdır. Meclis, Gazi Meclis, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı yöneten, milli iradeyi temsil eden bir meclis ama bu meclisinin yetkilerinin önemli bir kısmı elinden alındı ve bir kişiye verildi. Dolayısıyla bu meclisin gaziliği de tartışılır artık. Meclis, kendi iradesine sahip çıkamayan bir meclis konumuna geldi.” ifadelerini kullandı.
“İkiyüzlü bir hukukun” ortaya çıktığını söyleyen Kılıçdaroğlu, “Düşünün cumhurbaşkanı seçiyorsunuz, tarafsız olması lazım ama taraflı, bir partinin genel başkanı olacak. Aynı cumhurbaşkanı, Anayasa'nın 103. maddesine göre 'Ben tarafsız davranacağım. Tarafsızlığım üzerine namusum ve şerefim üzerine büyük Türk milleti önünde, tarihin huzurunda yemin ediyorum.' diyecek. Tam bir ikiyüzlülük. Nerede? Anayasa'da. Bir ülkenin anayasası ikiyüzlü olabilir mi? Maalesef ikiyüzlü. Ahlaki kuralların yerlerde süründüğü bir süreçte ahlakı kuralsızlığı anayasaya getirdik koyduk. Bunun demokrasiyle ne ilgisi var? Hangi demokrasiden söz ediyoruz?” dedi.
Kılıçdaroğlu, bir yasanın yürüklükte olmasıyla meşru olmasının farklı olduğunu belirterek, “Bir yasa yürürlükte olabilir ama meşruluğu tartışılabilir. 1982 Anayasası yüzde 90'ın üzerinde kabul gördü ama bütün siyasal partiler 1982'den bu yana bu anayasanın meşruluğunu tartıştılar. Yapılan bu değişiklikler yürürlüktedir ama meşru değildir, siyasal, hukuki, ahlaki açıdan meşru değildir. Göreceksiniz uzun süre bu tartışılacaktır, değişinceye kadar.” şeklinde konuştu.
“GİTTİĞİMİZ HER YERDE KAPILAR AÇILDI”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu referandum bize yalnız olmadığımızı gösterdi. Değişik renklerde, değişik seslerde onbinlerin demokrasi paydasında buluştuğunu gösterdi, ülkücüsünden tutun sosyalistine kadar, milliyetçisinden tutun mütedeyyinine kadar, liberalinden tutun komünistine kadar. Demokrasi paydası mükemmel bir şey öğretti bize, demokrasiyi savunan en az yüzde 50 var. Bu, olağanüstü bir fırsat penceresi sunuyor. Resmi rakamlara göre yüzde 49, her türlü baskıya, şiddete, şantaja ve imkansızlığa rağmen sandığa gidip oyunu kullanan en az yüzde 50. 12 Eylül koşullarında bir referandum gerçekleşti. 12 Eylül koşullarındaki referandumda yüzde 90'ın üzerinde 'evet' vardı. Bugün aynı koşullarda en az yüzde 50'nin üzerinde 'hayır' var. Bu olağanüstü bir şeydir. En az yüzde 50, eğitimli ve dünyayı sorgulayan bir kesim. Dolayısıyla 'evet' oyunu kullananlara demokrasiyi en iyi şekilde anlatacak bir kesim. Onlar için de demokrasinin ne kadar önemli olduğunu anlatacak bir kesim. Bu, bizim için olağanüstü bir fırsattır.”
Farklı renklerin, farklı seslerin bir araya gelerek, demokrasi paydasında buluştuğunu ve bu paydayı büyütmek gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, oluşan bu alanın kısır çekişmelere ve kısır tartışmalara hapsedilmemesi gerektiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, CHP'nin, sorunu, bir ülke sorunu olarak gördüğü için referandum sürecinde dominant olarak öne çıkmadığını, toplumun her kesimini kucaklayan bir dil kullandığını dile getirerek, “Benim için demokrasi çok önemli, benim gibi düşünmeyen için de demokrasi çok önemli. O da düşüncelerini özgürce ifade edebilmeli, onun da can ve mal güvenliği olmalı, o da din ve vicdan özgürlüğüne sahip olabilmeli. Baskıdan ben de kurtulmalıyım o da kurtulabilmeli. Biz, bunu anlattığımız ölçüde başarıya ulaştık. Gittiğimiz her yerde kapılar açıldı. Bir siyasal kimlikle değil, bir yurtsever kimliğiyle gidip, 'Ülkemizin, çocuklarımızın geleceği için daha güzel bir Türkiye inşa etmeliyiz'i anlattık. Sadece biz değil, ortak paydanın bütün bileşenleri bunu anlatmaya çalıştı.” diye konuştu.
Referandumun ardından çalışmalarını sürdürdüklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, “Örgütlerimizin tamamına talimat verdik. Önümüzdeki 2 ay içinde 'evet' veya 'hayır' hangi oyu kullanmış olursa olsun, gittiğimiz her yere yeniden gideceğiz ve teşekkür edeceğiz. Bir espri yapayım. Adalet ve Kalkınma Partisi de bir teşekkür ziyaretinde bulunacakmış ama onlar YSK'yı ziyaretle başlamışlar.” dedi.
“BİZİM SORUMLULUĞUMUZ ASIL ŞİMDİ BAŞLIYOR”
Kılıçdaroğlu, seçim meydanlarında “evet oyu kullanın” diyenlerin tek konusunun kendisi olduğuna değinerek, şöyle konuştu:
“Sabah, öğle, akşam beni gündemlerine alarak bir referandum kampanyası geçirdiler. Benim doğruları söylemediğimi söylediler ama bugün doğrular ağır ağır çıkıyor ortaya. Tarafsızlığı Anayasa'da, yemin metninde yer alan bir kişi, gitti bir partiye kaydoldu. Şimdi bu partinin genel başkanı mahkemelere hakim tayin edecek. İnanmıyorlardı, 'Böyle bir şey olmaz' diyorlardı. Şimdi onun olduğunu görecekler. Önümüzdeki süreç içinde bir karabasan gibi farklı bir tablonun Türkiye'nin önünde olduğunu görecekler. Biz, ısrarla ve büyük bir kararlılıkla yine toplumun her kesimini kucaklayarak doğruları söylemeye devam edeceğiz. Biz, bunları anlatırken, direnme hakkımızla, yani bu anayasal değişikliğe asla meşruiyet kazandırmayacak söylem ve eylemlerle yolumuza devam edeceğiz. Direnme hakkı derken, öyle top tüfek kullanarak direnme hakkı değil, her yerde, her ortamda, her eylemde düşüncelerimizi toplumun her kesimine anlatarak… Biz eğer bunları anlatabilirsek, resmi rakamlara göre yüzde 49'la elde ettiğimiz bir başarıyı önümüzdeki süreçte çok daha büyük bir paydaya taşıyabiliriz.”
Anayasaların toplumsal uzlaşma belgesi olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Bu değişiklik toplumu ikiye böldü. Bir uzlaşma belgesi değil, toplumu ayrıştırma belgesi olarak ortaya çıktı. Bu belge Türkiye'nin ağırlığını taşıyamaz. Bu terazi bu yükü taşıyamaz. Bunlar da bu ülkeyi sağlıklı yönetemezler. Yönetme güçleri de yoktur, birikimleri de yoktur, bilgileri de yoktur. Kaba kuvvetle, kinle, öfkeyle devlet yönetilmez, yönetilmemelidir de zaten. Önümüzdeki süreç bunlara gebe. Bizim sorumluluğumuz asıl şimdi başlıyor. Biz bunun gereğini yapacağız, her türlü mücadeleyi vereceğiz. Asla ve asla bu Anayasa değişikliğine meşruiyet kazandırmayacağız. Gayrimeşru bir düzenlemeyi, demokrasiye aykırı bir düzenlemeyi, Türkiye'nin geleceğini tehlikeye atan bir düzenlemeyi kabul etmeyeceğiz. Hele hele tam kanunsuzluk halini meşru kabul etmek gibi bir tuzağın içine asla düşmeyeceğiz. Yürürlükteki kurallara göre hem meşruiyetini tartışacağız hem de o kurallar içinde değişimi sağlayacağız. Önümüzdeki süreç içerisinde 'hayır'ın paydasını büyütürsek, demokrasiyi çok iyi anlatırsak, bunun gereklerini yerine getirirsek sonuç almamak mümkün değil.” görüşlerini dile getirdi.