Yaptıkları ve yapacakları, KCK'nın organize bir terör yapısı olduğunu ortaya koyuyor
HAŞİM SÖYLEMEZ - AKSİYON
Örgütün sözde mahkemeleri de bunu teyit ediyor. Siyasetçilerin de bu mahkemelerde yer aldığı tespit edilmiş durumda.
Türkiye yine KCK operasyonları ile birlikte farklı bir sürece çekilmek isteniyor. Kimine göre siyasi bir yapı kimine göre PKK'yı da içine alan bir örgüt KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği). Aydınlar arasında başlayan ve uzun süre devam etmesi muhtemel tartışmalar biraz sathi kalıyor. Hakkında hazırlanan iddianame bir yana kendi kaynaklarından bile okunmuyor KCK. PKK'nın bir üst modeli olan KCK'nın masum bir yapı olarak gösterilmesi derin bir çelişki. Tıpkı Devrimci Karargâh operasyonunda öldürülen Orhan Yılmazkaya konusundaki gibi yanılgıya düşülüyor. ‘Türk Hamamı' adlı kitabı yazan kişinin PKK kamplarında terör makinesine dönüşen kişi olduğunu kabullenmekte zorlanılmıştı. Terörün düz ovaya inmiş olduğu gerçeği ile yüzleşmek bu kadar zor olmamalı. ‘İstanbul'u yakın' talimatlarının gazetelerde yayımlanmasının üzerinden iki gün geçmeden perşembe gecesi Küçükçekmece'de market ve fatura ödeme merkezi ile birlikte 6 bankamatik molotofla yakıldı. Yine çoğu kadın ve çocuklardan oluşan siviller canlarını zor kurtardı.
İşte KCK'nın bütün çıplaklığı bu ve benzeri olaylarda gizli. Örgüt kendi içinde kurduğu yapıyla, mahkemelerle, parti tüzüğüyle Türkiye Cumhuriyeti'ni yok saydığı gibi aslında bir devletleşme modelini de dayatıyor. İçinde siyaset ayağı, silahlı kanadı ve kendi iç işleyişi olan bir yapı olarak devleti ekarte etmeye çalışıyor. Adını şimdilik ‘Demokratik Özerklik' koymuş olsa da aslında bu bir bölünme ve ‘Büyük Kürdistan'a giden yolun bir aşaması. Zaten KCK dokümanlarında devletten taleplerden çok, bir dayatma ile devletin mekanizmalarını pes ettirme ve kendi hükümranlığını ilan etme gayreti var.
Vekil KCK mahkemesinde
Bu işin en aktif kollarından biri de kurdukları mahkemeler. Devletin yargı unsurlarını yok sayıp sözde mahkemelere davaları yönlendirmeleri oldukça manidar. Bu konuda ciddi veriler de bulunuyor. Birkaç örnekle durum analiz edildiğinde KCK'nın siyaset-silah-dernek ve vakıflar arasında nasıl hükmettiği ortaya çıkıyor. KCK konusundaki çıkışlarıyla tanınan bir milletvekili KCK mahkemesinde arabulucu rolü üstleniyor. Ele geçirilen örgüt dokümanlarına göre o vekil, nisanda Hakkâri'de Geçitli ile Aksu köylüleri arasındaki arazi ihtilafı için kurulan KCK mahkemesine katılıyor. Bu mahkemede KCK'nın temsilcisi, yani silahlı ekibi, mahkeme heyeti ve vekil, köylülerin arasını bulmaya çalışıyor. Köylülere, arazi konusunu devletin resmî yargı organlarına taşımamaları gerektiği söyleniyor, aksi hâlde Geçitli'deki minibüs saldırısının benzerinin yaşanacağı tehdidi savruluyor.
Bir başka somut örnek ise bir ilçe Cumhuriyet Savcılığı'nda görev yapan KCK tutuklusu Yazı İşleri Müdürü E.A. Söz konusu kamu görevlisinin şikâyet için gelen vatandaşları ‘örgüte gidin, örgüt işlerinizi halleder' şeklinde yönlendirdiği kayıtlara geçmiş durumda. E.A.'nın konuşmasında şu cümle dikkat çekici: “T.C. mahkemeleri artık Kürtlerin hakkını savunamaz. Kürtlerin başvuracakları bir merkez değil. Meselenizi örgüt çözer. Adaleti bizimkiler sağlar. Gitmeyen de cezasını çeker.”
KCK ve siyasilerin ilişkisine dair bir başka örnek ise KCK tutuklusu İzzet Belge'de çıkan dokümanlar. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Merkez çalışanı İzzet Belge'nin hazırladığı ‘Gever (Yüksekova'nın Kürtçe adı) Değerlendirme Raporu' başlıklı yazıda özellikle Yüksekova'da birçok parti yöneticisi hakkında fişleme yapılmış. Fişlerdeki bilgiler, Diyarbakır'daki KCK merkezine gönderilmiş. Belgede önce neden fişleme yapıldığı anlatılıyor, ardından isim isim bilgiler veriliyor. Aynı bilgiler Kandil'e de ulaştırılıyor. Belge'nin raporuna göre adı geçen şahıslar, kendi çıkarlarını örgütün üstünde tutup ihanet ediyor. Bu kişilerin mahkemelerde yargılanıp cezalandırılması isteniyor.
‘KCK ile siyaset arasında silah var mı?' sorusuna verilecek cevaplardan biri de İmam Aziz Tan'ın öldürülmesi. Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası (DİVES) Genel Başkanı Lokman Özdemir'in (KCK'dan tutuklu) örgüt üyeleriyle yaptığı görüşme oldukça manidar. Elde edilen dokümanlara göre, legal ve büyük bir sendikaya bağlı olan DİVES'in bazı üyeleri tarafından KCK'nın silahlı militanlarına Tan hakkında istihbarat verildi. Tan'ın öldürülmesinden sonra üyeler kendi aralarında şöyle konuşuyorlar: “Bizden değildi, üstelik cemaate yakındı. İyi oldu.”
İki yılda 2 bin dava
Diğer yandan KCK'nın kurduğu Adalet Komisyonları bölgede ‘fiilî' olarak gücünü artırmış durumda. Bu mahkemelerde BDP'liler bile sorguya çekiliyor, savunma veriyor. İddiaya göre bu zamana kadar başta Osman Baydemir olmak üzere 20 siyasetçi, 35 dernek ve vakıf yöneticisi KCK mahkemesinde yargılandı. Vatandaşların zorla çıkarıldığı dava sayısı ise 2 bin. Davalar, parti binalarından başka yerlerde veya dağda görülüyor. Bunun için de iki mahkeme oluşturulmuş durumda. Birincisi, daha çok örgüt içi davalara bakan ‘devrim mahkemesi', diğeri vatandaşlar arasındaki sorunları gidermek için oluşturulan ‘halk mahkemesi'… Halk mahkemesinde kişiler arasındaki husumet, alacak-verecek vakaları, aşiret kavgaları, kız kaçırma, basit trafik kazaları gibi birçok dava görülüyor. Örgüt, bölgede yaşayan vatandaşlardan sorunlarını halletmek için devlet yerine kendilerine gelmelerini telkin ediyor. Mahkemenin verdiği kararı beğenmeyen, temyiz için üst merciye gidebiliyor. Davalar, KCK'nın şehir yapılanması içinde oluşturulan mahkeme heyetince görülüyor. Ancak şehir, ilçe veya beldede görülen davanın sonuçlarına itiraz eden kişinin Kato Dağı'nda bulunan örgüt mensuplarına başvurması gerekiyor. Burası bir nevi ‘temyiz mahkemesi' hüviyetinde. Daha doğrusu bütün kararların sonucu Kato'ya gönderiliyor. Temyiz hakkını kullanmak isteyenlerin başvuracağı yer de burası. Duruşma sonucu KCK mührü ile taraflara veriliyor. Mahkemeler ücretsiz değil. Görülen davalarda iki taraf da ücret ödemek zorunda. Eğer alacak-verecek davası ise kazanan paranın yüzde 20'sini mahkemeye veriyor. Dava husumet ise taraflar en az 1500'er TL ödemek zorunda. Tabii temyize gidenin ödeyeceği para normal ücretin üç katına çıkıyor. KCK mahkemelerinde KCK temsilcisi, parti yöneticisi ve adalet komisyonunda yer alan kişi görev alıyor.
Kürt ve Türk siyasetçileri öldürün KCK'nın hafta başından itibaren eylemlerini tırmandıracağı istihbarat birimlerine ulaşmış durumda. Bu sefer örgüt bölgedeki eylemlerinin bir kısmını Akdeniz Bölgesi başta olmak üzere bütün ülkeye yaymayı hedefliyor. ‘Antalya dağlarında bu kış örgüt mensuplarını görmek şaşırtıcı olmayacak' yorumu yapılıyor. Diğer bilgi ise örgütün büyük miktardaki plastik patlayıcıyı batıya gönderdiği yönünde. Ancak bu patlayıcıların hangi illere gönderildiği henüz netleşmiş değil.
Diğer yandan örgütün, yayımladığı örgüt içi bildiri ile suikastçı ve keskin nişancılarına siyasetçilere yönelik eylem yapmalarını salık verdiği belirtiliyor. Bunun için ilk etapta 20 önemli siyasetçinin adı geçiyor. Bunlar arasında deneyimli iki Kürt siyasetçi de bulunuyor. Örgütün talimatı oldukça açık: “KCK'ya operasyon yapanlar cezasız kalmayacak. Bunu destekleyen siyasiler, görevliler, polisler, savcılar, hâkimler, gazeteciler, medya organları karşılık bulmalı. Bir de bizden kurbanlar verilmeli. Verilecek kurbanlar siyasetçilerden olmalı ki propaganda yapma imkânımız olsun. Yapılacak her eylemden sonra ‘önderlik için yapıldı' ve ‘tutuklamalara karşı bir tepkidir' türü bildiriler dağıtılmalı. Bunun için metropollerde daha önce çalıştığımız yoldaşlarımız da bize destek verecek.”