Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, İçimizdeki Gladio İle Yüzleşmek adlı kitabı, geçen hafta "Başbakanın Yatak Odasını da Dinlemişler" manşetiyle, önce Taraf'ta, ardından bütün gazetelerde haber oldu.
Kitabın, Ergenekon üzerine yazılan diğer meslektaş kitaplarından farkı, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi'ni mercek altına alması. Bu söyleşide kamuoyu bir dinleme olayı ile daha haberdar oluyor. Ak Parti Genel Merkezi'nin bilgisayar yazılımının, yapılan yazışmaların bir istihbarat kurumuna kopya edilecek şekilde dizayn edildiğini, durumun bir yıl sonra ortaya çıkarılıp, söz konusu yazılım firmasıyla irtibatın kopartıldığını öğreniyoruz...
-Ergenekon üzerine epeyce kitap yazıldı gazeteciler tarafından. Sizinkinin diğerlerinden farkı ne?
-Bu kitabın diğerlerinden farkı şu: Bugün Türkiye Ergenekon yapılanmasını tartışabiliyorsa bunu Ankara'da Vatanseverler Cephesine yönelik operasyona borçlu. Çünkü Ankara'da bu operasyonunu yapan ekipler İstanbul'da Ergenekon yapılanması olduğunu ortaya çıkardılar. Bunun üzerine İstanbul'daki yapılanma deşifre edildi. Bu nedenle ben Vatanseverler dosyasını çok önemsedim. Çünkü Türkiye'yi ihtilale sürükleyecek süreçte çok önemli bir enstrümandı. Ondan önce Sauna ve Atabeyler çeteleri çökertilmişti. Vatanseverler orada önemli bir halkaydı. Bu çetelerin görevi toplumu kışkırtmak, sabotajlar yapmak ve cinayetler işlemek suretiyle ihtilale hazırlık yapmaktı.
-Diğer gazeteci kitaplarında Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi hiç mi yer almıyor?
-Vatanseverler olayı da, Sauna olayı da, Atabeyler olayı da diğer kitaplarda çok fazla yer almıyor. Bu kitapta biz sürecin o bölümünü mercek altına alıyoruz.
-Siz iddianamelerden bazı veriler mi topladınız, yoksa kendi araştırmalarınızla, yeni bilgilere mi ulaştınız?
-Çok ilginç, bu Vatanseverler iddianamesini okusanız Türkiye'de sanki böyle bir çete olayı olmamış gibi bir sonuca varırsınız. Ben iddianameden değil, iddianamelere kaynaklık teşkil eden tüm dosyalardan yararlanarak bu kitabı çıkardım.
-Yani bütün o bilgi ve belgeler iddianameye yansımadı mı?
-Yüzde 99'u yansımadı.
-Allah Allah! Nasıl olur?
-Bu şu demek: Türkiye'de çetelere,cuntalara yönelik olarak hazırlanan iddianameler bu yapılanmaları ortaya çıkarmak üzere hazırlanmıyor. Çetelerin, cuntaların üstünü örtmek üzere hazırlanıyor. Ben bu incelemeyi yaparken bunu bir kez daha gördüm.
-Peki üstü örtülmesine rağmen nasıl oluyor da Ergenekon soruşturmalarına baz teşkil edebiliyor?
- Eğer iddianameye göre hareket edilseydi zaten Ankara'da birkaç kişi izinsiz silah bulundurmaktan Vatanseverler hareketinin parasını, kaynaklarını çarçur etmekten yargılanıp, bir ya da iki yıl hapis cezasına çarptırılıp bırakılacaklardı. Ancak çete operasyonunu yapanlar İstanbul'da daha büyük bir yapılanmanın olduğunu ortaya çıkarınca, çalışmalar derinleştirildi ve Ergenekon operasyonunun düğmesine basıldı.
-Peki,daha sonra ne oldu?
-İddianameden önce de çok tuhaf şeyler oldu. Ankara adliyesinde savcı bulunamadı bu davayı açmak için. İki savcı davayı açmadı. İçinde askerlerin yer aldığı davalar (bu 2006, 2007 dönemidir,) açılmıyordu. Savcı bulunamadı. Daha sonra üçüncü savcı bu davayı açtı.
-Savcı bulunamadı da ne demek? Dava ona gidince "pardon ben açmam bunu" mu diyor?
-Bazı savcılar bunun askeri ceza yasasına dahil olduğunu söylediler. Görevsizlik kararı verdiler. Bazıları da bu çete suçlarıdır, özel yetkili savcılık baksın dediler. Sonunda bir savcı kendine vazife verildiği için açtı bu davayı. Ama açılan dava da bu gerçekleri ortaya çıkarmak üzere açılmadı.
-Peki bunu suiniyetle mi açıklıyorsunuz, yoksa cehaletle mi?
-Bizdeki ezber böyle. Kolayı bu. Askere bulaşırım başıma iş gelir korkusu hakimdi.
İtalya'da Gladio'yu ortaya çıkaran savcıya da "Senin gibi birkaç savcıya bu dosya verildi. Onlar inceledi kapattılar. Sen de öyle yaparsın" diye veriliyor. Ama o savcı üzerine gidince dünya Gladio gerçeği ile tanışıyor. İçinde askerlerin olduğu konularda elimizi uzatırsak ateş bizi yakar diye her seferinde uzağında duruyorlar. Bunun akibeti de öyle. Mesela bu dosyayı dikkatli bir şekilde takip eden biri, Hrant Dink suikastine ilişkin burada bir takım şeyler bulabilirdi. Ben onu kitaba aldım.
-Bunlar neden sizin dışınızda hiçbir gazetecinin dikkatini çekmedi?
-Benim dikkatimi çeken şey şu oldu: Ben siyaset muhabiriyim. Hatta pasaportumu uzattırmak için yıllardır emniyete, adliyeye gitmeyen birisiyim. Ancak Sauna, Atabeyler ve Vatanseverler çetesine ilişkin operasyonlar olunca,aynı sıralarda Ankara'da her gün sokaklarda "söz konusu vatansa gerisi teferruattır" yazılarını görünce, internet sitelerinde "Ulusalcı-darbeci" bir patlamaya tanık olunca ve bu ilişkiler ağının vatanseverler operasyonuyla ortaya konulduğunu görünce dedim ki burada farklı bir şey var. Yani bu normal bir çete olayı değil, bu farklı bir olay diye bakınca inceleme gereği duydum. Ve bu çetenin ihtilale zemin hazırlamak üzere oluşturulmuş çetelerden birisi olduğu sonucuna ulaştım.
-Vatanseverler konusunda gelinen son nokta nedir?
-Davada çok küçük cezalar verilmişti. Yargıtay'da da onaylanacaktı. Birkaç kişi hapis yatıp kurtulacaktı. Tutuklu kimse kalmamıştı zaten. Darbe çalışması yapan çete üyeleri , birkaç ay içeride kalıp, serbest bırakılmıştı. Daha sonra davanın Ergenekon'la birleştirilmesi yönünde kararı alındı. Çok da doğru oldu. Şu anda Vatanseverlerden dolayı tutuklu olarak yargılanan kimse yok.
-Kitabınızda Orhan Pamuk suikastinin nasıl önlendiğine de değinmişsiniz.
-Evet, Orhan Pamuk olayını inceleyince istenseydi Hrant Dink suikasti de aynı şekilde önlenebilirdi sonucuna ulaştım. Neden? Burada Orhan Pamuk'a suikast yapılacağı bilgisi istihbarat birimlerine ulaşınca, istihbarat birimleri hem talimatı vereni hem de tetikçileri izlemeye alıyorlar. Ve bu kişilerin Orhan Pamuk'un evinin, gittiği kitapçı ve uğradığı kafenin olduğu yerlerde keşiflerini tamamladıklarını tespit ediyorlar. İş tetiğin çekilmesine kalmış. Operasyon yapılması lazım ama o sırada Ergenekon'la ilgili mahkemeden operasyon kararı çıkmamış. Mahkemenin kararı beklense Orhan Pamuk göz göre göre vurulacak. Suikasti önleyebilmek için tetikçi bir kimlik kontrolü görüntüsü adı altında yakalanıyor, üzerinde kimlik çıkmadığı için kimlik kanununa muhalefetten gözaltına alınıyor. Böylece bir suikast önleniyor. Aynı şey Hrant Dink için bin defa yapılabilirdi. Bu bana şunu öğretti, istenildiği zaman suikastler önlenebiliyor. Ama bir takım birimler suikastleri önlemek istemiyorlarsa kör oluyorlar, sağır oluyorlar. Delilleri, tetikçileri görmezden geliyorlar.
-Emniyet'in Orhan Pamuk'u "sevip", Hrant Dink'ten nefret etmesinin özel bir sebebi var mı?
-Hayır, bu ne Orhan Pamuk'a olan sevgiden, ne Hrant Dink'e olan düşmanlıktan. Hrant Dink olayından sonra kamuoyunda müthiş bir tepki ve bilinç oluştu. Ve Hrant Dink olayının üzerine kamuoyu, basın gitti. İkinci bir suikastı kaldıramazlardı. Ama Hrant Dink suikastine giden tüm taşlar döşenirken bu konuda sorumlu olanların hepsi, Trabzon jandarma istihbarat, Trabzon emniyet istihbarat, İstanbul emniyete kadar hepsi sadece seyretmişler ve mukadder akıbeti beklemişler. İstanbul Emniyetinin bu konuda çok ciddi olarak mercek altına alınması lazım.
-Ama hala aynı durumdalar, faillerin yargılanmasında da değişen bir şey yok.
-Burada müthiş bir şekilde bir koruma halen devam ediyor.
-Koruyan emniyet ama Emniyet de İçişleri Bakanı'na bağlı. Niye vaziyet edemiyor İçişleri Bakanlığı duruma?
-Ben burada şöyle bir sorun görüyorum. Vefatından kısa bir süre önce merhum Ecevit'e, siz iki kez suikast girişimine maruz kaldınız. Ancak daha sonra başbakan oldunuz, hem 77-79 arası, hem 90'ın sonlarında. Kendinize yönelik suikast girişimini niye aydınlatamadınız? Diye sordum. Dedi ki, talimat verdim, incelettim. O kadar engellemeler oldu ki, en sonunda karşımıza bir duvar çıktı. Duvarın öteki tarafına geçiremedik. Ben Hrant Dink olayında o dönem suç ortaklığı yapan insanların bugün yine etkin görevlerde olduğunu görüyorum. Onlar bu gerçekleri ortaya çıkarsa çok zor durumda kalacaklar. Yani bu olay sadece bir hükümet olayı değil, istendiği takdirde yürekli bir savcı Hrant Dink suikastini çok rahatlıkla çözebilir. Çünkü tüm deliller, tanıklar, suçlular, zanlılar, tetikçiler hepsi ellerinde. Aydınlatılmak istenmeyen bir suikast var ortada.
-Hükümetin sorumluluğu çok büyük.
-Burada hükümet hakim olamamış. Jandarmasına hakim olamamış, Emniyetine hakim olamamış ve şu anda tabii adliye boyutuna geldiği için hükümeti aşan bir durum var. Ama hükümet engel olamamış.
-Gelelim Taraf'ın manşetinden okuduğumuz kitabın en ilgi çekici bölümüne. Başbakanın yatak odasının dinlendiğini, neden kendi gazetenizde vermediniz? Başbakan üzülür diye mi?
-Yok, öyle düşünmedik. Hatta belki başbakanında bilgisi yeni olmuştur. Biz Sarem'le (Genelkurmay'a bağlı stratejik araştırma merkezi) ilgili boyutu daha önemsedik.Daha önce Sarem'in HUDSON senaryolarının üzerine gitmiştik,o refleksle hareket ettik.
Vatanseverler çetesinin iki ve üç numaralı isimleri olan , uluslararası silah ticareti yapan Halit Bozdağ Güngör ile askeri ihalelerde çok etkili bir olan Zeki Balaban , aralarında sevgililerin de bulunduğu, Rus manken Tanya'nın da olduğu bir gruba, Sarem üzerinden kırmızı pasaport çıkarıyorlar. Çete reisi Alaaddin Çakıcı'ya da devletin kırmızı pasaportu verildiği için onu daha önemsedik. Kurumların ne tür işlere alet edildiğini göstermek açısından. Ama Taraf'ın gördüğü nokta habercilik açısından daha iyi bir noktaydı.
-Yani siz kendi haberinizi göremediniz.
-Öyle gibi oldu. Belki bir körlük oldu. Ama bizim haberde bir kutu olarak yer alıyordu.
-Bunun bilgisi, belgesi var mı bu yatak odası dinlemenin?
-Orada iletişim tutanakları var.
-Çeteden iki kişinin telefon konuşmasına dayanmak yeter mi bu sonuca varmak için?
-Bu konuşmaların önlerinde ve daha sonraki konuşmalarında başbakanın dinlendiğine işaret eden bölümler var. Bun burada bir belge ortaya koydum. Ama ötesini ortaya çıkarmak mahkemelerin işi.
-Bu iki silah tüccarına ne oldu sonra?
-Halit Bozdağ Güngör uluslararası silah ticareti yapar. Vatanseverler Güç Birliği hareketinin de önde gelen yöneticilerindendir. Zeki Balaban da Ankara'da, savunma sanayi ihaleleri ile Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay, Jandarma'nın silah ihalelerini takip eden birisidir. Aynı zamanda bu ihaleleri de paylaştıracak kadar güçlü bir isimdir. Bence ilginç olan, Ankara'daki yargılanmaları sırasında Başbakanın yatak odasını dinlettiklerini ortaya koyan bu konuşmanın onlara sorulmaması.
-Başbakanın bundan ne zaman haberi oldu?
- Dinleme ile ilgili bölümden ben Başbakana özel olarak bir bilgi vermedim. Zaten öyle bir işe de girmem. Ama başbakanın bu konularda sağlıklı bilgi aldığı kanallar var. Kendisine yönelik ikisi yakın mesafeden olmak üzere ciddi suikast girişimi var. Eğer bu istihbarat kanalları sağlam olarak işlemese bunlardan kurtulamazdı. Dinleme ile ilgili olarak da çok sistemli olarak hem konutunda, hem başbakanlıkta, hem bulunduğu mekânlarda önlemler alınıyor. Bu önlemlerde bu konuda kendisine sağlıklı olarak bilgi aktarıldığı...
-Önlemler yetersiz demek ki.
-Tabii,tabi. Burada, yer veremediğim bir bölüm daha var. AKP, 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra tek başına iktidar olunca yerleşik sistem kabullenemedi. Ak Parti genel merkezinin yazılım sistemini kuran firmanın yazılım sisteminde verdiği bir link ile bilgileri Mit'le paylaştırdığı, Ak Parti genel merkezindeki tüm yazılanların da bu istihbarat birimine de aynı anda gittiği daha sonra tespit edildi ve süratle o yazılım firmasıyla irtibatlar koparıldı.
-Ben bunu ilk defa duyuyorum.
-Yazılmadı, çizilmedi.
-Neden koymadınız böyle önemli bir bilgiyi kitaba?
-Bu Gladio ile ilgili bir bölüm değildi. Yani o ayrı bir vakaydı.
-Peki hangi firmaydı?
-Onu veremem. Yani Ak Parti o dönemde hangi firmayla çalıştıysa bilirler. Ama ben de ticaret sicil gazetesinden onların neler olduğunu, ortakların kim olduğunu çıkardım.
Ergenekon bağını bulamadım. Bulduğum bağ şu: AK Partiyi sistem kabullenemedi. AK Partiyi de bir Refah Partisi'ne çevirebilir miyiz diye eski refleksle hareket ettiler O nedenle başbakanı da dinlediler, suikast girişimleri de oldu ve Ak Parti Genel Merkezi'nde dediğim sistemle takibe aldılar. Ama Ak Parti diğerlerinden biraz farklı çıktı.
-Ne kadar süre ile bu yazışmaları takip ettiler?
-Bendeki bilgi, ilk bir yıl bu yazışmaların takip edildiği
-Peki nasıl fark edildi?
-Zannediyorum onlarda kendi bilgi sistemlerini kontrol ederken fark ettiler. Ya da başka istihbarat birimleri bir uyarıda bulundu.
-Yazılım skandalı 2002'de. Yatak odası dinlemesi 2007'de. 2002'deki böyle bir tecrübeye rağmen, başbakanı koruyanlar bunu nasıl öngöremiyorlar?
-Evet, burada bir boşluk olduğu gözüküyor. Ama bir de şu var, bu dediğiniz ekip uluslararası silah ticareti yapan profesyonel bir ekip. Kullandıkları dinleme sistemleri çok profesyonel. Bu nedenle bunların teknolojilerini önleyememiş olabilirler. Onu bilemiyorum. Ama bir zafiyet var.
-Peki, değişti mi o sistem daha sonra?
-Bunlar dinlemeyi keselim diyorlar. Tabii bu operasyon tamamlandıktan sonra zannediyorum Sayın Başbakana da bu konuda geniş bilgi verilmiştir. Bir takım önlemler alınmıştır. Ama teknoloji bu konuda çok iyi, belki başka şeylerle başka yerlerden dinleme yapıyor olabilirler.
-Peki bu dinlemeler soruşturma konusu oldu mu?
-Olmadı. İlginç olan bu işte. İddianamede buradan bir satır yok. Yani siz bu başbakanı nasıl dinlediniz, neden dinlediniz, bu dinleme kayıtlarında neler var? Bunları kime karşı, nasıl kullandınız? Bu sorular sorulmadı.
-Sayın başbakana neden sormuyorsunuz?
-Ben şimdi tabii bunu kitapta gündeme getirdim. Birçok meslektaşımız da başbakanla bir araya geldiğinde normalde bunu sormak için bekliyor diye tahmin ediyorum. Şu ana kadar da soran olmadı. Başbakan kendine yönelik bir takım suikast girişimlerini de ima ederek zamanı gelince neler olduğu öğrenilecek demişti. En iyi bunları başbakan biliyor. Başbakanın artık harekete geçmesi gerekiyor. Savcıların harekete geçmesi gerekiyor. Türkiye'de bunlar sanki çok normal, olağan şeylermiş gibi herkes susuyor.
-Siz bunu yazmasanız biz de haberdar olmayacaktık.
-Belki haberdar olmadığımız daha nice şeyler var.
-Bunlar başbakanın yatak odasını dinledilerse cumhurbaşkanınınkini de dinlemişlerdir diyebilir miyiz?
-Onu bilemiyorum tabii. Belki bakanları dinliyorlardır. Erzincan'da bir olay çıktı. Ta Erzincan'dan ulaştırma bakanını, enerji bakanını, İstanbul Büyükşehir başkanını ve başbakanı dinledikleri ortaya çıktı. Şu anda Erzincan'daki yargılamada siz başbakanı neden dinlediniz diye tek bir soru sorulmadı.
-Bu da Ergenekon'un hala etkin olduğunu göstermiyor mu?
-Bu Ergenekon hala etkin. Ergenekon hala delilleri yok etmeye çalışıyor. Ergenekon bazı hücrelerini koruyabilmek adına dinlenmeye, uyutmaya aldı. Ama diğer bölümleriyle kıran kırana bir mücadele veriyor.
-Başbakana yönelik güvenlik zafiyeti bitti mi acaba?
-Öyle bir şey diyebilmek için Türkiye'de Ergenekon'un olmaması lazım. Ve Türkiye'de biliyorsunuz iki ay önce başbakan yardımcısına yönelik bir suikast girişimiyle ortaya bir şey çıktı. Buna da kitapta yer verdik. Başbakan yardımcısına suikast için o ekiplerin orada olmadığı, bu ekiplerin uzun bir süredir dinleme ve görüntü alma çalışması yürüttükleri tespit edildi. Bunun sadece Bülent Arınç'la sınırlı kalmadığı, hedef seçilen bakanlara yönelik de bu tür bir faaliyetin olduğu artık biliniyor. O nedenle başbakan dinlenmiyor, cumhurbaşkanı dinlenmiyor diyen bu ülkede yaşamıyor demektir.
-Turhan Çömez'i bir kenara bırakırsak Ak Parti kendi içindeki Ergenekoncuları tamamen tasfiye edebildi mi?
-Ak Parti'nin içerisinde bir kesimin Ergenekon operasyonlarından dolayı rahatsız olduğunu biliyorum. Hatta Ergenekon'la ilgili haberler yapıp, yazılar yazan arkadaşlarımızdan da bazı AK Partililerin bunlar başımıza iş açacaklar, bizi askerle kavgalı hale getiriyorlar diye rahatsız olduklarını duyuyorum. Tasfiye edilmediler. Turhan Çömez kendisini çok fazla deşifre etti. O zaten kendisini tasfiye etti. Ama asıl önemli, sürekli sistemli çalışanlar bu ilişkilerini sürdürüyorlar.
-Bunlar milletvekili düzeyinde mi, delege düzeyinde mi, il başkanı düzeyinde mi?
-Ben bakan düzeyinde de olabileceğini düşünüyorum. Bu Ergenekon işinin üzerine gidilmesinden rahatsız olan bazı bakanların varlığı da kulağımıza geliyor.
-Yok daha neler!
-Şundan dolayı. Hatırlarsanız özel kuvvetlerle ilgili konu Bülent Ecevit'e gelince, Kemal Yamak dedi ki, senin partinde de olabilir. Ama sen onu bilmezsin. Yani bunlar Ak Parti'de milletvekili olmadan, bakan olmadan önce değişik işlerde, emniyet müdürü, avukat, eczacı, doktor olarak görev yaparken bir takım yapılanmaların içerisine Seferberlik Tetkik Kurulunun, gayri nizami harp unsurlarının içerisine girmiş, ama daha sonra siyasette etkin bir konuma gelmiş olabilirler. Şunu görüyorum, özellikle sekiz on kişilik bir milletvekili grubu ciddi olarak Ergenekon operasyonlarından rahatsız. İçerisinde bakanlar da var, eski bakanlar da var. Yani Ak Parti kendi içerisindeki Ergenekoncuları tam olarak tasfiye etti diyemem.
-Şimdi tabii üfürmemek lazım. Bunları sağlam bilgilerle konuşulması lazım.
-Tabii en kolay şey insanlara Ergenekoncu demek. Bunun aynı zamanda tutarlı olması lazım.
-Öyleyse size neden inanalım?
-Ben şunu görüyorum, Ergenekon sürecinde çoğu zaman başbakanın partisi içerisinde yalnız kaldığı, kimi zaman başbakanın etrafında "biz gereğinden fazla toplumu gerdik, gereğinden fazla bir takım askerlerin üzerine gittik. Bu askerle birileri bizi kavga ettiriyorlar. Bunlar yanlış şeyler" diye telkinlerde bulunanlar olduğunu biliyoruz. Bunların tabii doğrudan işte ben Ergenekon'u savunuyorum diye böyle bir telkinde bulunmasını beklemiyorum. Ama en masumane yapılacak şey budur. Çok fazla üzerlerine gitmeyelim. Askeri tahrik etmeyelim. Askerle kavga etmeyelimdir. Bu da zımnen Ergenekon'dan rahatsız olduğunu ortaya koyar benim açımdan.
-Ama bunların ille de Ergenekoncu olduğunu göstermez.
-Hâkim Kadir Kaya'nın elinde gayri nizami harp unsurlarında, seferberlik tetkik kurulunda görev almış, şu anda siyasette olan birilerinin olduğuna tespitlerinin bulunduğunu duyuyorum. Ama bunların kim olduğunu, hangi partiden olduğunu bilmiyorum ve bu listeyi görmedim.
Ergenekon operasyonu olmasaydı Recep Tayyip Erdoğan bugün hayatta olmayabilirdi.
-Peki mesela başbakana bunu sorduk. Ne der?
-Bilemiyorum. Ergenekon'a karşı en ciddi siyasi mücadeleyi yürüten bir siyasi kadro bunlar. Bu siyasi kadronun işte Ergenekoncular da var içlerinde diye damgalanması tabii hiç hoşuna gitmez. Ama şunu görüyoruz ki Ak Parti'de de bakan düzeyinde de bir kafa karışıklığı var. Ergenekon operasyonundan dolayı rahatsız olan bir kesim var. Burada hâkim Kadir Kaya'nın Seferberlik Tetkik Kurulunda yaptığı incelemelerde kırmızı, sarı, beyaz listelere ulaşıldığı, bu listelerde de şu anda siyasette ve sivil toplumda çok önemli mevkilerde olan bazı isimlerin yer aldığı şeklinde Ankara'da ciddi mekânlarda konuşmalar yapılıyor. Eğer bugün Recep Tayyip Erdoğan Ergenekon'a karşı bu kararlı mücadeleyi vermeseydi bugün kendisinin hayatı konusunda ciddi endişelerimiz olması gerekirdi. Bazı yerlerde Özel Kuvvetler'den insanların eğittiği, cunta elemanlarının hedef tahtasına başbakanın resmini koyarak atış yaptıklarını biliyoruz. O nedenle diyorum ki, Ergenekon operasyonu olmasaydı Recep Tayyip Erdoğan bugün hayatta olmayabilirdi.
-Şu bir numara işini çözebildiniz mi?
-Bir numaranın Türkiye ile ilgili uzun vadeli hesapları olan bir ülkenin( O ülke ABD değil) istihbarat servisinin yöneticisi olduğunu biliyoruz. Bendeki bilgiler o yönde. Onun bu Ergenekon operasyonu başladıktan sonra Türkiye'den ayrıldığı, bunun yerine Türkiye'de bu görevi çok ünlü bir işadamının yürüttüğü söyleniyor.
-Bedrettin Dalan mı?
-Hayır. O değil. O Bedrettin Dalan değil. (NA not: Bir isim veriyor ama bunu belgesiz yazamayacağımızı konuşuyoruz.)
-Ergenekon bütün pisliklerine rağmen gazeteciler için bir gelir ve kariyer mevzuu oldu.
-Ergenekon'un ekmeğini yiyoruz! Ergenekon aslında bizim yüzümüze tutulan bir aynaydı. Ben Sivaslıyım. Bizim Sivas'ta Alevi-Sünni olayı çok şiddetli yaşandı biliyorsunuz. Şunu gördüm, geçmişte Ergenekon'un mağduru olan insanlar Ergenekon'la ilgili ya da Gladio'nun mağduru olan insanlar, kesimler bu sorgulama süreci başlayınca bir kafa karışıklığı içerisine girdiler. Hatta suikast listelerinde Alevi önderler bile çıkmasına rağmen bir kısmı kendi cellâdına âşık olur gibi Ergenekon'un arkasında durdular. Bu bana çok tuhaf geldi. Yani ben biraz da bu işi incelemeye oradan başladım. Geçmişte Ergenekon türü yapılanmaların doğrudan mağduru olmuş siyasiler ihtilallere maruz kalmışlar. Ama sonra Ergenekon'la ilgili konu ciddi bir yüzleşmeye gelince tam ters cephede yer aldılar. Ben bu çelişkiyi çözemedim. Biraz dedim araştırayım. Bu vatanseverleri mercek altına almam da belki tam bağlantılı değil ama sizinle paylaşmak istedim. Mesela Mersin'de karışıklıklar oluyor. Mersin'de niye karışıklıklar oluyor diye baktığımda Mersin'de daha sonra ortaya çıktı, silah üzerinde yeminlerin ettirildiği bir hücre yapılanması başlamış. Yani tesadüfî olmamış. Sonra baktım Diyarbakır'da karışıklıklar var. Tesadüfî olmamış. Ve Mersin'de ve Diyarbakır'da o da sorulmadı, bayrak yürüyüşleri yapıldı. Burada diyorlar ki, bu bayrak yürüyüşlerine 4 bin asker gelecek. Sivil giyinecekler ve bu yürüyüşte yer alacaklar. Hiç kimse dönüp oradaki kolordu komutanına, ordu komutanına, oradaki birliklere böyle bir hadise oldu mu, askerler sivil giyinip oradaki yürüyüşe katıldılar mı diye sormadılar. Bir başka şey, bunlar ticari olarak vatanseverler marketler zinciri kurmayı planlıyorlar. Ve buradan Kürtlere satış yapmayacağız, diye karar alıyorlar. Yani bu kadar tehlikeli bölücülük bu.
-Kitapta Özden Örnek ve Balbay günlüklerinden bir bölümü de almışsınız. Neden?
-Yaklaşık üçte birini aldık. O dönemlerde normal şeyler yaşanmadı. O dönemler biz bu çetelerle uğraşırken asıl karargâhta da bunlar pişiriliyormuş. Orayı da görün diye aldım. Balyoz operasyonuyla birinci ordudaki yapılanma, darbe hazırlığı ortaya çıkarıldı ama şimdi Vatanseverler, Atabeyler, Saunaların ve daha bilmediklerimiz burayla, birinci ordu ile bağlantılı değil, daha çok Ankara ile bağlantılı. Ankara'da karargâhla bağlantılı kimler çalıştı, hangi yapılanmalar bu daha ortaya çıkmadı.
NURİYE AKMAN - ZAMAN