''Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın küçük kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar önceki gece anne oldu. Kendisini içten bir şekilde tebrik ediyorum ve bebeğe dünyamıza hoş geldin diyorum. Ve ondan bir istirhamımı dile getirmek istiyorum. ''
Her bebek müjdesi insana mutluluk veriyor. İster tanıyalım ister tanımayalım. Hele hele sevdiğiniz bir kişi ise anne ve bebek, mutluluğunuz katlanıyor. Ancak biz Türk milletinde birinin sevincini paylaşmak kadar doğal ve güzel bir gelenek yok.
Çünkü her bebek yeni bir umut, yeni bir gelecek demek.
Bebek, saflıktır, mis gibi geleceğin kokusudur minik bedeninden yükselen rayihalar…
Haberi okuyunca bu nedenle sevindim. Doğal olarak, içten gelerek mutlu oldum.
Çünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın küçük kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar önceki gece anne oldu. Kendisini içten bir şekilde tebrik ediyorum ve bebeğe dünyamıza hoş geldin diyorum.
Ama ile başlayan cümleler kurup, homurdananlar olduğunu da duyar gibiyim.
Lütfen büyüklerin kavgalarına çocukları katmayalım, yalvarırım yapmayalım bunu.
Diyeceksiniz ki “Ama onlar katıyor, bakın bir cemaate olan nefretlerinden dolayı, onbinlerce anne ve bebeği şu an hapishanede…”
Kesinlikle haklısınız…
Dediğim gibi, büyüklerin günahını, hatasını, yanlışını, kavgasının bedelini bebekler ödememeli...
Anneler de…
Bir kız çocuğu sahibi olmuş Sümeyye Hanım. İsmini de Canan Aybüke koymuşlar.
Başta anne ve babası olmak üzere Erdoğan ve Bayraktar ailelerini de tebrik ederim.
Bir anne için en mutlu an nedir biliyor musunuz?
Yeni doğmuş bebeği kucağına verildiği o an var ya, o an! İnanın dünyada benzer hiçbir mutluluk yoktur.
Mis gibi cennet kokan bir bedeni, 9 ay kendi canınızda taşıdıktan sonra kollarınıza almanız kadar büyük bir mutluluk yoktur bir kadın için.
Anneler bilirler…
Şimdi Sümeyye Hanım çok iyi biliyordur…
Ve anneler anlarlar annelerin halinden.
Sanki annelere imkân verilse dünyadaki tüm küskünlükleri, kavgayı gürültüyü bitirebilirler gibi bir öngörüm vardır benim.
Başkalarının çıkardığı savaşlarda, kavgalarda annelerin yüreği yanar çünkü.
Daha birkaç gün önce bir annenin kolunun kırıldığını okudum güvenlik güçleri tarafından.
Berkin’in annesi Gülsüm hanımın kolunu kırmıştı güvenlik güçleri.
Bir anneye, üstelik küçücük yavrusunu kaybetmiş bir anneye bunun yapılması neden hiçbir bayan siyasetçinin (ki çoğu annedir) tepkisini çekmedi. Nasıl böyle duyarsızlaşabiliyorlar anlamak mümkün değil!
Hadi erkekler zaman zaman vicdansızlaşabiliyor ve kavga bazılarını insanlıktan çıkarıp canavarlaştırabiliyor.
Ama ya anneler?
Sümeyye anne yavrucuğunu, Canan’ını kucağına aldığında hapishanede annelerinin kucağındaki başka bebekler ve anneleriyle empati kurabilir umarım.
Umarım, gerekçesi ne olursa olsun küçücük evladı öldürülen bir anneye daha anlayışla yaklaşabilir artık.
En azından öyle umuyorum.
Tersi bir durum olsa belki bugün Sümeyye Hanım bebeğiyle beraber hapishaneye atılacaktı ve inanın bana, ben o zaman da elimden geldiğince sesimi yükseltecek ve itiraz edecektim. Hiçbir kanun, hiçbir yasa bir anne ile bebeğini hapse atamaz, atmamalı.
En ilkel çağlarda bile yapılmayan bu tür zalimliklerin günümüzde yaşanması yüreklerimizi kanatıyor ve umarım Sümeyye Erdoğan Bayraktar vicdanlı bir çıkış yapar ve yeni anne olmuş bir kadın olarak bu konuda duyarlılık gösterir.
Çok değil kadınca, annece bir merhamet dokunuşuna ihtiyacı var dünyanın.
Annelerin vicdanına ihtiyacı var insanlığın.
En çok da bizim.
En en çok ise devletimizin…
Hadi atın bir adım ve durdurun gözlerden akan yaşları, dinsin hapishanedeki ağıtlar, bitsin hücrelerdeki anne ninnileri.
Biliyorum belki bu yazı hiç ulaşamayacak sevgili Sümeyye Hanım’a ama ben yazmış olayım en azından kanayan vicdanım bir nebze teselli bulsun diye yazdım bunları.
Çünkü Sümeyye de artık bir anne… Hapishanedeki onbinlerce anne gibi…