Ergenekon başta olmak üzere Zirve Yayınevi ve Hrant Dink cinayeti davalarının sanıklarının ardı ardına serbest bırakılması kamuoyunda büyük tepkiye sebep oldu.
- Türkiye’de, demokrasinin önünü açan davaların içi boşaltıldı. Yargılama yetkisi, yürütme tarafından gasp edildi
- Mecliste kabul edilen 6526 sayılı kanun değişikliğiyle tahliyelerin önü açıldı
- Suçüstü yakalandıkları için kesin olan Zirve Yayınevi cinayeti gibi davalarda tahliyeler şaşkınlıkla seyredildi
- Bu mahkemeler, ellerinde dava dosyası olmadığı halde her başvuruyu kabul edip sanıkları tahliye ediyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez yaşanan bir durum bu
- Hükümete yakın isimler ve milletvekilleri de tahliyeler için yargıyı suçlamaya başladı
Zaman gazetesinin haberine
göre, cinayet işlediği yargısal süreç açısından kesin olmasa da suçüstü yakalandıkları için kesin olan Zirve Yayınevi cinayeti gibi davalarda tahliyeler şaşkınlıkla seyredildi. Yasaya imza atanlardan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül cinayet işleyenlerin salınmasına tepki gösterirken, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise tahliyelerin sorumluluğunu kabul etmiyor. Hükümete yakın isimler ve milletvekilleri de tahliyeler için yargıyı suçlamaya başladı.
Peki gerçek ne? Mahkemeler durup dururken keyfî olarak mı tahliye kararları vermeye başladı?
Bunu anlamak için mahkemelerin tahliye kararlarına bakmak yeterli. Ergenekon sanıklarının, davaya bakan mahkeme yerine diğer ağır ceza mahkemelerine yaptığı başvurular, bir bir karara bağlanırken tahliye gerekçesi olarak 6526 sayılı kanun gösteriliyor. İddiaya göre, bu mahkemeler, ellerinde dava dosyası olmadığı halde her başvuruyu kabul edip sanıkları tahliye ediyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez yaşanan bir durum bu. Daha önce, Erzincan Ergenekon davası sanık vekillerince Yargıtay’a götürülmüş ve orada CD’ler üzerinden tahliye verilmişti. Bu kez ortada bir CD bile yok.
6526 SAYILI KANUNLA ÖZGÜRLÜKLER DEĞİL DOĞRUDAN TAHLİYELER AMAÇLANDI
Bazı hâkimler, tahliye kararına, sanıkların çok sayıda tahliye talebinde bulunduğu için dava dosyasının ellerinde olmadığını, bu nedenle incelemeden tahliye verdiğini de ekliyor. İşte bu tartışmalı sürecin ana dayanağı AK Parti tarafından doğrudan Başbakanlık’ta hazırlanarak Meclis’e gönderilen ve geçtiğimiz hafta kabul edilen 6526 sayılı kanun. Bu kanun hazırlanırken asıl amacın örgütlü suçlara bakan ve özel yetkili mahkemelerin (ÖYM) devamı olan Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 10. Madde ile kurulan mahkemelerin kaldırılması idi. Ancak, buna bir de tutuklu yargılamalara getirilen 5 yıl sınırı eklendi. İşte tutukluluk süresi yasa ile en fazla 5 yıl olarak düzenlenince, sanıklar da salıverilmeye başlandı. Bu süreçte, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ gibi 5 yıl tutuklu kalmasa da tahliye edilenler oldu. Bunun gerekçesi ise Anayasa Mahkemesi’nin Ergenekon davasında gerekçeli kararın hâlâ yazılamamasını hak ihlali görmesi. Anlaşılan o ki bir mekanizma, ya da bir merkez darbe sanıklarını salıvermek istiyor ve bunun için bir yol olmazsa başka bir yolu kullanıyor.
Bütün bu gelişmelere tepki göstermek, kanunu eleştirmek ‘tutuklu yargılamayı’ savunmak anlamına da gelmiyor. Ancak ortada bir kandırmaca var. Müdahil avukatların açıklamasına göre, Zirve katliamı davasında nisan ayında karar çıkacaktı. Danıştay sanıkları da hem Ankara hem de İstanbul’da 2 kez mahkum oldu. Yargıtay, Hrant Dink davasında çıkan mahkumiyet kararını, örgütten de ceza verilmesi gerektiği gerekçesiyle sanıklar aleyhine bozdu. Dosya bu nedenle yerel mahkemeye gönderildi. Yani bu süreçlere baktığımızda davaların bitmemesi sanıkların hak ihlaline uğradığı anlamına gelmiyor. Zaten mahkum olmuş ya da olmak üzere olan cinayet sanıkları var. Ama buna rağmen yasadan sonra ilk tahliye kararı Dink davasından çıktı hem de Yargıtay’ın ceza verilmesini istediği Erhan Tuncel’e.
GEREKÇELİ KARARLAR 7 AYDIR TAMAMLANMAYIP YARGITAYA GÖNDERİLMEDİ
TC’nin en büyük davası olan Ergenekon’da ise darbe teşebbüsü suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis alan onlarca sanık var. Bu kadar kapsamlı bir dava 5 yıl gibi makul bir sürede bitti. Mahkûm olan sanıklar da artık sanıklar ‘tutuklu’ değil, hükmen tutuklu. Ancak, gerekçeli kararın 7 aydır tamamlanmayıp dosyanın Yargıtay’a gönderilmemesi gerekçesiyle tahliyeler çıkıyor. Kanunda gerekçeli karar için 15 günlük süre verildiği dile getiriliyor. Halbuki, uygulamada çok basit davalar dışında 15 günde gerekçeli kararın yazılması mümkün değil. Kamuoyunda bilinen birçok davanın gerekçeli kararı aylar sonra açıklandı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de, sanıkların tahliye taleplerini reddederken bunlara dikkat çekiyor. Mahkeme aynı zamanda, 6526 sayılı kanunun Anayasa’ya aykırı olduğunu vurguluyor.
Anlaşılan şu ki, 6526 sayılı yasa ile, “özgürlükler” değil, doğrudan tahliyeler amaçlandı. Yoksa, özellikle cinayet, darbe teşebbüsü gibi suçlar ya da ‘hükmen tutuklu’ olanlar için yasaya istisna konulurdu. Daha önce “yeniden yargılama” gibi farklı yöntemler konuşulmuştu. Bunları hayata geçirmenin zor olması, süre uzayacağı için 5 yıllık tutuklama sınırı ile Ergenekon ve diğer cinayet davalarına tahliyenin önü açıldı. Türkiye’de, demokrasinin önünü açan davaların içi boşaltıldı. Yargılama yetkisi, yürütme tarafından gasp edildi.