Hükümetin yerli otomobilden sonra bilişim sektörünü de teşviklerin merkezine alması, Türkiye'nin dış ticaret açığını kapatacak önemli bir hamle olarak gösteriliyor.
Zaman, bu yönde atılacak adımları masaya yatırmak üzere Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün ile bilgisayar üreticileri, GSM şirketleri, elektronikçiler, yazılımcılar ve perakendecileri bir araya getirdi. Bilişim Elektronik Sektör Buluşması'nda, yerli payını artırmak için bilişimin, stratejik sektörler arasına alınması hususunda tam mutabakata varıldı. Yapılan sunumlarda, tamamlanma aşamasındaki Elektronik Strateji Belgesi'nin, 10 yıl sonra Türkiye'nin daha ileri teknoloji üretebilen bir ülke konumuna gelmesini sağlayacağına vurgu yapıldı.
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün ise atılacak adımları şöyle sıraladı: Teknoloji Strateji Belgesi'yle bu yoldaki kararların devlet politikası olarak uygulamaya konulması sağlanacak. Üniversitelerde başarı ölçüsü olarak girişimcilik ve patent sayısının dikkate alınması, üniversite-sanayici arasındaki işbirliğini teşvik edecek. Bilgi teknoloji üssü olan teknoparklar, bütün firmaların kullanabileceği bir yapıya kavuşturulacak. Buralardaki firma-şirket ilişkisinin kiracı-ev sahibi ilişkisine dönmesine izin verilmeyecek. Devlet, satın alma gücünü şirketlerin hizmetine sunacak yeni projelerle teknoloji firmalarını destekleyecek. Türkiye'nin bilişim üssü olması için uluslararası firmaların üretim ve Ar-Ge merkezlerini buraya taşımasını teşvik edecek tedbirler alınacak.
Türkiye, 2023 hedeflerine ulaşmak için, emek yoğun üretimden bilgi yoğun üretime geçme gayretinde. Bu sıçramada bilişimin kilit sektör olduğunu dikkate alan Zaman Gazetesi, sektör buluşmalarında, teknoloji, elektronik, bilişim, GSM ve yazılım şirketlerinin temsilcilerini bir araya getirdi. Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı'nın ev sahipliğinde gerçekleşen programda şirket ve derneklerin yöneticileri taleplerini Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün'e aktarma imkanı buldu. Moderatörlüğünü Ekonomi Editörü Turhan Bozkurt'un yaptığı zirvede Bakan Ergün, bilişim sektörüne yönelik teşvikler konusunda önemli açıklamalarda bulundu.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı: Bu, Sektör Buluşmaları toplantılarımızın 9'uncusu olmalı. Sayın Bakan'ımız daha önce otomotiv sektörüyle yaptığımız toplantıyı da teşrif etmişlerdi. Çok verimli bir toplantı olmuştu. Sektör buluşmalarının bir özelliği, Türkiye'de her gazetenin çok cesaret edemeyeceği çok geniş ve derinlikli metinlerle burada konuştuklarımızı nsayfalarımıza yansıtılıyor olması. Hatta bunlardan bir kısmını kitap haline getiriyoruz. İlgili kurumlara, kuruluşlara, ilgili kişilere de gönderiyoruz. Başta Sayın Bakan'ımıza ve sizlere teşriflerinizden dolayı teşekkür ediyorum. İnşallah bu toplantı da daha önceki toplantılarımız kadar verimli olur.
Zaman Ekonomi Editörü Turhan Bozkurt: Sanayinin hükümet tarafından katma değerli alanlara yönlendirildiği, teşviklerin açıklandığı bir dönemde hem sektörün geleceğini, Fatih Projesi'ni tartışmak için bir araya geldik. Bilişimin masaya yatırıldığı bu program vesilesiyle Zaman okurlarının da konuya ne kadar yakın olduğunu siz sektör temsilcilerine kısaca göstermek istiyorum. Zaman, en son verilerle 981 bin günlük satışı olan bir gazete. 2011 verilerine göre, evinde bilgisayar olan okurlarımızın oranı diğer gazete okurlarına göre yüzde 18 daha fazla. Her gün internete bağlananlar da aynı şekilde yüzde 7 yüksek. Yine mobil internet servislerine abonelik diğer gazete okurlarına göre yüzde 24 daha fazla.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün: Zaman Gazetesi'ne öncelikle teşekkür ediyorum. Sektörlere böylesine yakın ilgi göstermesinden son derece memnunuz. Hem bizim bakanlığımız hem de diğer bakanlıklar, sektörlerimiz, bu toplantılara iştirak ediyor. Çok da verimli geçiyor. Tabii arkadaşımızın sunuşunda Zaman okurlarının bilgi ve iletişim teknolojileriyle ilgisini görmekten de büyük bir mutluluk duyduk. Diğer gazete okurlarına göre bu sektör ve Zaman okurları arasında da nasıl bir ilgi olduğunu görmüş olduk. Hem bilgi ve iletişim teknolojileri hem de elektronik sektörü birlikte mütalaa edildiğinde çok büyük bir tablo ortaya çıkıyor. Bu tabloya girmeden önce şunu net olarak söylememiz lazım ki, Türkiye makro dengelerini kurmuş, hem siyasî hem ekonomik dengeler açısından, aynı zamanda geleceğe stratejik bir bakış açısıyla bakabilen bir ülke konumunda. Eğer bu dengeler kurulmamış olsaydı o zaman bizim stratejik bir bakış açısına sahip olmamız mümkün olmazdı. Günübirlik sorunlarla boğuşan birtakım makro dengeleri oturtmakla meşgul bir ülkenin bir strateji hazırlaması, o stratejik plan çerçevesinde geleceğe odaklanması mümkün olmazdı. Bunları çok şükür aşmış durumdayız. Bugün birçok konuya stratejik bir bakış açısıyla bakabiliyoruz. Sektörler de bu açıdan böyle. Türkiye rakamsal olarak üretim gücünü sıçrama sayılabilecek bir şekilde artırdı. Yani 36 milyar dolardan 10 yıl içinde 135 milyar dolar ihracat potansiyeline ulaştı. 230 milyar dolarlık üretim gücünden, GSYH'den 750 milyar dolarlık bir üretim gücüne ulaştı. Yaklaşık 3 katlık bir artışla on yıl içerisinde önemli bir sıçrama meydana getirdi. Bunu başka verilerde de görüyoruz. Uluslararası sermaye ve Türkiye'deki firmaların yatırımlarında da görüyoruz. Ama bir kritik eşiğe geldiğimizi de görüyoruz. Bizim rekabet gücümüzü artırmamız açısından başka işlere yönelmemiz lazım. Yüksek katma değerli ve ileri teknolojili bir üretim kapasitesine sahip olmamız lazım.
Burada en kritik rolü, bilgi ve iletişim teknolojileri ve elektronik sektörü birlikte oynamaktadır. Çünkü artık ne üretecekseniz üretin, üretim süreçlerinin içerisine elektroniğin, bilgi ve iletişim teknolojilerinin olmadığı bir yapıdan söz edemeyiz. Konuşan makinelerden söz ediyoruz. İster bu son ürün olsun isterse polises olarak düşünülsün bunların hepsi konuşan, anlayan ve insan beyninin fonksiyonlarını içinde barındıran faaliyetlere dönüştüler. Hem başarı, hem üretim gücünü hem de insanın kapasitesi ve kabiliyetini nasıl arttırdığını görüyoruz. İnsan bu kadar kısa zamanda bu kadar çok bilgiye sahip olabileceğini düşünemezdi. Bazı bilgilere sahip olmak için çok uğraşmak, çok zaman harcamak gerekiyordu. Ama şimdi o kadar çok zaman harcamadan çok fazla sayıda bilgiye ulaşma imkânımız var. Çok kısa zamanda çok fazla insanla muhatap olma, diyalog kurma, iletişim içinde olma imkânına sahip oldu insan. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi insanın bu kapasitesini ortaya çıkardı. Yine üretim süreçlerinde de büyük bir kapasite ortaya çıktı.
Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeyi şöyle ele almamız lazım. Makineler, eğer bir insanın kendi gücü düşünüldüğünde vücudumuzun göz, kulak, burun, el, ayak gibi organları ise, elektronik sektörü bunları kumanda eden beyin, sinir sistemi. Yani 'Hareket et, gör, duy, otur kalk' gibi komutları veren bir yapı. Ama bilişim sektörü bir akıl. 'Kolunu kaldır' da, 'Ne kadar kaldıracaksın, nereye uzatacaksın, neyi alacaksın, neyi seçeceksin?' Yani hareketlerini bilinçli yapmayı öngören insan aklıdır. Bugün aklı temsil eden bilişimdir ve özellikle bunun yazılımla ilgili versiyonudur. Bizim bundan sonraki rekabet gücümüzü arayacağımız yerlerin başında -genç ve dinamik nüfusumuzu iyi değerlendireceksek- bu alan geliyor. Bu alanı son derece önemsediğimizi ifade etmem lazım. Bunun için bu sektöre de stratejik bir bakış getiriyoruz. Bu sektörün stratejik gayesi, eylem planı hazırlıklarını da tamamladık, son aşamaya getirdik. İnşallah onu da önümüzdeki süreçte devreye sokmuş olacağız.
Eğitimli işgücü için uzun vadeli plana ihtiyaç var
AMPD Başkanı-Teknosa Genel Müdürü Mehmet Nane: Hindistan, devletin desteğiyle 25 yıllık bir plan sonucu bugünkü seviyesine gelmiş. 25 sene önce bir gün oturmuş ve bir plan yapmış. Yurtdışında burslu eğitim gören öğrencilerin Çin ve Hindistan ağırlıklı olduğunu görüyoruz. Türkiye emek yoğun öneme sahip bir ülke. Genç nüfusumuz çok ve emek yoğun sektörler öne çıkıyor. Şimdi strateji dokümanı çok önem kazanmaya başladı. Fatih Projesi bunun sadece bir parçası. Türkiye'nin eğitim seviyesi, yıl olarak baktığımızda ortalama orta ikiden terk. Bu seviyeyi yükseltip eğitimli işgücü oluşturmalıyız. Bunun için orta uzun vadede ve sektör oyuncularının görüşü alınarak, bir planlama ve strateji oluşturulmalı. Artılar, eksiler ve güçlü yanlar ortaya çıkarılmalı, ki software burada herkesin ortak fikridir. Hardware olmak ve marka oluşturmak nispeten daha zor ve software'de ciddi gücümüz var. Bu alana yoğunlaşarak demografik gücümüzü kullanabiliriz. Fatih ve benzeri projeler de Sayın Bakan'ın da söylediği gibi güçlü bir kaldıraç etkisi oluşturabilir ve yatırım çekebiliriz. Zaman akıyor, zaman akarken bakmamamız lazım.
Üniversiteler, teknolojiyi geriden takip ediyor
Başarsoft Genel Müdürü Alim Küçükpehlivan: Devrim Arabası, içine benzin konulmadı diye o hayal bir an kayboldu. Bu, donanımda da yazılım ve içerik olacak. Şimdi bu kadar donanım üretilmesinin yanında benzin koymayı garanti altına almak lazım, yazılım sektörünün çok ciddi oranda desteklenmesi lazım. 3-4 yıl önce biz Dat.net bilen yazılımcı arıyorduk, bize C, Cobol bilen yazılımcılar geliyordu. Yetişemedik. Şimdi Android çıktı, yeni pazar oluştu. Şimdi Jawa'cı, Android'ci yazılımcı arıyoruz, ama üniversiteler bize C, megapet bilen yazılımcı gönderiyor. Üniversitelerin endüstriye entegre edilmesi lazım. Özellikle kamudaki teknoloji tedarikinde ciddi sıkıntılar var. Biz Türkiye'nin tek milli navigasyon yazılımı olan, görme özürlülere yönelik 'Gören göz'ü geliştirdik. Bakanlığın kabul sürecinde 3 ay GPS'in ne olduğunu, kaldırımın GPS teknolojisi ile belirlenemeyeceğini, zaten görmeyenin kaldırımı elindeki çubukla bulabileceğini anlatarak geçirdik. Burada danışmanlık sürecinin tedarike alınmasında çok büyük fayda var.
Bütün firmaların faydalanması için teknopark kirası düşürülmeli
Uyumsoft Genel Müdürü Mehmet Önder:
Türkiye'de yaklaşık 10 milyon ciroyu geçen kendi iş yazılımlarını yapan firma sayısı 5'i geçmiyor. Toplasanız kendi yazılımlarını kendi markasıyla Türkiye'de satan firmaların toplam cirosu 150 milyon Euro'yu geçmiyor. Kamuya iş yapan ve 25 kişiyi geçen on yılını geçirmiş olan firma sayısı da 5'i geçmiyor. Şimdi yazılım firmalarının sahibi kimdir diye bakıldığında ben şahsen Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak biliyorum ama kamudan iş alıp işveren firma olarak da Türksat'ı biliyorum. Türksat özel bir statü ile kamudan iş alır ve iş devretme imkânlarına sahip. Yani burada da bir tezatlık var. Orada yeni yapılanma düşünülüyor mu? TÜBİTAK iş yazılımlarına talip olmaya kamuda devam edecek mi? Bir başka konu da teknoparklar. Bu konu kiracı-ev sahipliği muhabbetine dönüştü. Benim de ofisim var, birtakım çalışmalar yapıyorum Ankara'da. Bir önerim var. Yine üniversiteler bünyesinde kalmaya devam etsin bu süreç ama TOKİ bize iki tane bina yapsın. Çok firmamız maalesef kira maliyetlerinden dolayı teknoparkların dışında kalıyor. Benim İstanbul'daki ofisim yaklaşık 1.500 metrekare, yıllık kiram yaklaşık 500-600 bin Euro'ya geliyor. Genelde kamu projelerinde yerli firmalara avantaj veriliyor. Ama Türkiye'de yazılım firması olup da yerli olmayan Türkiye'de ofisini açmayan firma yok gibi. Dolayısıyla bu avantaj da hiçbir zaman avantaj olarak önümüze gelmiyor.
Öğrencilere dağıtılacak tablet bilgisayarlar 3G bağlantılı olsun
Vodafone Türkiye CEO'su Serpil Timuray:
Fatih'i çok vizyoner bir proje olarak görüyoruz. Öncelikle bilgi toplumuna dönüşümde önemli bir kaldıraç görevi görecek bir proje. Aynı zamanda teknolojinin yerleşmesinde çok önemli bir lokomotif olabilir. Bugüne kadar dünyada bu kadar büyük kapsamlı bir eğitim projesi uygulanmadı. Yerleştirme konusunda en önemli unsurlardan biri ölçek ve know-how'u Türkiye'ye getirebilmemiz. Biz de Vodafone Grubu olarak dünyada en büyük cihaz alıcısı konumundayız. Burada önemli bir konunun altını çizmek istiyorum. Ülkemizde internete erişim konusu bilgi toplumuna dönüşümde çok önemli bir fırsat teşkil ediyor. Fatih Projesi'ni de ele alırken sektör olarak bu erişimi nasıl en ekonomik boyutta gerçekleştirebiliriz, bunun üzerinde duruyoruz. Altyapı konusunda bugün bir değerlendirme yapılıyor. Bu teknoloji sadece WiFi mi olmalı, yoksa 3G'yi de kapsamalı mı diye. Bugün hâlihazırda mobil iletişim teknolojileri nüfusun yüzde 99'unun üzerinde bir kapsamayı sunmakta. Yani şu an zaten bu kapsama var. Ama WiFi nüfusun çok az bir kesimini kapsıyor. Ar-Ge konusunda da eğer ki bu tabletler mobil iletişim teknolojisini de içerir ise yazılım ve ihracat potansiyeli açısından farklı boyutlarda bize kapılar açabilir.
Cep'i cari açığın müsebbibi olarak göstermek doğru değil
Avea Genel Müdürü Erkan Akdemir:Konu bilim, sanayi, teknoloji olunca bizim sektöre değdiği misyonu var. Son dönemde teknoloji, Ar-Ge desteği konusundaki enstrümanların geliştirilmesi oldukça pozitif. Bizim sektör de bundan bir nebze faydalanıyor ama çok da faydalandığını söyleyemem. Avea olarak hem Ar-Ge, hem de kuluçka merkezi oluşturma noktasında gayretimiz var. Bizim mobil iletişim alanının son zamanlarda sanki cari açığın sorumlusuymuş gibi gösterilmesi yanlış. Bunun yerine servis ve çözüm sunan sektörün ülkeye, şirketlere verimlilik açısından nasıl bir katkıda bulunduğunu, milli gelirin büyümesine etkisini tartışmak daha doğru olur. Ar-Ge ve kuluçka merkezlerinin teknoloji ve mobil şirketlerde yaygınlaşması çok önemli. Bu anlamda Türkiye'de oldukça fazla enstrüman ve destek var ama bize özgü bazı gelişmelerin yapılması önemli. Özellikle konvansiyonel teşvik girişim sermayesi yerine pazarı direkt önüne koyan, ortak geliştirmeye yönelik farklı pazar ve müşteri fırsatlarına açık kuluçka veya hızlandırma merkezlerinin desteklenmesinin sadece üniversite çerçevesinde değil bizim gibi teknoloji şirketlerinde de yaygınlaşması ülke açısından çok önemli. Bizim büyük bir satın alma gücümüz var. Bu satın alma gücü doğru kanalize edilerek global şirketlerin Türkiye'de merkez açması, test merkezlerini Türkiye'ye getirmeleri önemli. Bu anlamda bu ay içerisinde bizim bir global şirketle test merkezi açacağımızın altını çizmek istiyorum.
Uluslararası pazarda kendi teknolojimizle yer almalıyız
Arçelik Genel Müdürü Levent Çakıroğlu: Bizim hem elektronik üretimi faaliyetimiz var, bilgisayarlar üretiyoruz. Beyaz eşya bizim işimizde daha ağırlıklı bir yer teşkil ediyor. Beyaz eşya ürünlerine baktığımızda da katma değer oluşturacak, farklılaştıracak özellikler bu elektronik yetkinlikten geçiyor. Biz ürünlerimizin elektronik kartlarının büyük bir kısmının hem tasarımını hem de üretimini yapıyoruz. Fatih Projesi, bu konudaki teknolojinin Türkiye'de geliştirilmesi açısından önemli bir fırsat. Biz de projede yer almak üzere çalışmalar yapıyoruz. Akıllı tahtamız hâlihazırda hazırlandı. Prototipleri üretildi, testlerden geçti. Tabletle ilgili çalışmalarımız da devam ediyor. Bu teknolojinin; elektronikle, bilişimle, iletişimle ilgili teknolojilerin Türkiye'de oluşması gerçekten önemli. Ama bir o kadar önemli olan, sahip olunacak teknolojinin uluslararası pazarlarda satışını gerçekleştirebilmek. Arçelik olarak faaliyetlerimizin yüzde 60'ını uluslararası operasyonlarımızla gerçekleştiriyoruz. Toplam ciromuzun yüzde 85'inden fazlasını da kendi markalı ürünlerimizin satışından gerçekleştiriyoruz. Bu pazarlarda kendi geliştirdiğimiz teknolojilerle faaliyet gösteriyoruz. Bunun arkasında yirmi yıllık bir Ar-Ge birikimi var. Ancak kendi teknolojimize sahip olduğumuz zaman pazarları belirleyebiliyoruz. Lisanslı üretim yapmak durumunda kaldığımızda, lisansör firmalar en son teknolojiyi vermiyorlar. Faaliyet alanınızı belirleyebiliyorlar.
Fatih Projesi, 15 yıl sonrasının gençliğini yetiştirecek
Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Faruk Eczacıbaşı: Ben bu işin içinde aşağı yukarı yirmi senedir bulunuyorum. Türkiye olarak aslında bu işe çok geç soyunduk. Fakat yine de bazı başarıların ekonomik ortama, hatta bazen de devlete rağmen geliştiğini görüyoruz. Başarılı ülkelere baktığımız zaman 80'li yılların başında stratejileri hazırladığını görüyoruz. Bu ülkelerin fark ettiği en önemli konulardan biri, yazılım sektörünü gerek kullanıcı, gerek üretici açısından bizim kabul ettiğimiz anlamda endüstrinin çok ötesine taştığıdır. Fikir hakları da dahil buna. Biz maalesef çok arkadan takip ediyoruz. Özellikle bizim üzerinde durmak istediğimiz konu servis endüstrisinin gelişmesi. Bu açıdan da Fatih Projesi çok önemli. Bu bir teknoloji değil, biz burada bütün bir ülkenin eğitiminden bahsediyoruz. Bütün bir ülkenin gençliğinin on beş sene sonra üretici olarak ülkenin ekonomisinde katkıda bulunmasından bahsediyoruz. Bizim önerimiz, Fatih Projesi gibi ileriye yönelik servis endüstrisinde Türkiye bazlı servislerin üretilmesi ve pazara sunulması. İkincisi, devlet alımlarında -çünkü her zaman en büyük alıcı devlettir- hem yazılım hem donanım açısından yerli katkı payının özellikle yüksek olması. Üçüncü, ürünlerin pazara verilme süresinin girişimci veya Ar-Ge yapan kuruluşlar tarafından olabilecek en kısa süreye indirmek için tüm üretim zincirinin ve destek mekanizmasının oluşturulması.
Kendi tasarımlarımızla dünya pazarlarına bilgisayar satıyoruz
Casper Yönetim Kurulu Başkanı Altan Aras Fakılı: Casper olarak 20 yıldır iki markamızla sadece bu işi yapıyoruz. Üretim ve satışlarımızla birkaç yıldır Ortadoğu, Afrika'nın ve Avrupa'nın en büyük üreticisi ve lokal markası olduk. Lokal markaların en büyük üreticisi olarak. Üretim kapasitemiz 1 milyon. Yüzde 16 pazar payı ile Türkiye'de bir numarayız. Son iki yıldır da gerçek anlamda dizaynlarımızı biz yapıyoruz. Bu dizaynlar Endonezya, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde Casper dizaynı olarak onlarca ülkede diğer lokal markalar tarafından alınıyor ve milyonlarca satılıyor, beğeniliyor. Sayın Başbakan'a tablet üretimi gibi düşüncelerinden dolayı tek kelimeyle helal olsun diyorum. Geç kaldık ama çok geç değil, yapabiliriz. Doğru, devlet büyük bir alıcı ama bilgisayar sektörünün yüzde beşini alıyor. Tablette çok büyük bir alıcı. Sadece tablet olarak değerlendirmeyelim. Bilgisayar da telefon da üretebiliriz. Biraz şanslıyız ülke olarak. Çin, Arjantin, Brezilya'nın dışında hiçbir ülkede yerli markalar lider değil. Sadece Türkiye'de böyle.
Donanımla yazılım el ele verirse bilişim ihracatında patlama olur
Intel Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın: Fatih Projesi, Türkiye'nin 21. yüzyıldaki atılımını gerçekleştirecek. Bu projeyle birçok ülkenin önünde koşar hale geldik. Bu proje olursa öğrencileri, vatandaşlarımızı, şirketlerimizi yirmi birinci yüzyıla hazır hale getireceğiz. Dünyanın en büyük entegre öğretmen eğitim programı hayata geçirilecek. Bu bizim sanayi için inanılmaz büyük fırsatlardan biridir. Sadece donanım boyutuyla değil, aynı zamanda yazılım boyutuyla da çok büyük bir proje. Çünkü yazılımla, donanımla oluşturulacak katma değer el ele tutuştuğunda hakikaten Türkiye'nin ihracat rakamlarına inanılmaz etki edebilecek bir proje. Türkiye şimdiye kadar bütün teknolojiyle ilgili sunumlarda Facebook veya MSN gibi aplikasyonların kullanıcı sayısıyla yukarılarda çıktı. Bundan uzaklaşarak internet tüketimi değil internet üretimi, dijital araçları iyi kullanarak hayatımıza ve işimize değer katmayı öğretecek bir proje.