Lütfü Güngörer, 46 yıldır kendi buluşu olan ''Kablo-Resim-Heykel'' sanatını icra ediyor.
Van'dan geldiği Ankara'da, 1960'lı yıllarda PTT'de şoför olarak çalışırken renkli telefon kablolarıyla tanışan Lütfü Güngörer, kendi bulduğu ''Kablo-Resim-Heykel'' sanatını icra ediyor.
Sanatına Nasrettin Hoca'nın heykelini yaparak başlayan Güngörer'in koleksiyonunda, Büyük Önder Atatürk, siyasiler, sanatçıların yanı sıra Türk kültüründen örneklerle toplumsal konuların işlendiği heykeller yer alıyor. Eserlerinde perspektifi ihmal etmeyen sanatçı, mendiller, kemer tokaları, ceket düğmeleri gibi ayrıntıları da kullanıyor.
ABD'de hazırlanan sanat kataloğunda 2002 yılında ilk Türk sanatçısı olarak yerini alan Güngörer, hiçbirini satmaya kıyamadığı 100'den fazla eserini müzede sergilemek için yetkililerden destek bekliyor.
Ankara'nın Batıkent semtinde, kentin sesinden, gürültüsünden uzak evinde eşiyle birlikte yaşayan Lütfü Güngörer, hayatında uzun yıllar yer edecek renkli telefon kablolarıyla tanışmasını ve sonrasında yaşadıklarını AA muhabiriyle paylaştı.
Van'da 1938 yılında dünyaya gelen Lütfü Güngörer, ilkokul mezunu olduğunu, tanınmış bir gazetenin 1965 yılındaki eğitimlerini takip ederek ''Sanat Tarihi'' sertifikası aldığını söyledi. Çalışma hayatını ''Ayakta kalma mücadelesi'' olarak özetleyen sanatçı, 1963'te yaşamını Ayşe hanımla birleştirdikten 1 yıl sonra Ankara'ya geldiklerini ve çeşitli devlet kurumlarında görev yaptığını belirtti.
Başlarda yağlı boya resimler çizdiğini, renkli telefon kablolarıyla da PTT'de şoför olarak çalışırken tanıştığını anlatan Güngörer, bir gün eşinden kumaşa çizdiği Nasrettin Hoca kompozisyonunu, renkli kukalarıyla işlemesini istediğini, niyetinin iki boyutlu görüntüyü, telefon kablolarıyla üç boyutlu hale çevirmek olduğunu söyledi.
Nasrettin Hoca'nın fıkralarından esinlenerek ilk heykellerini oluşturduğunu kaydeden Güngörer, PTT'de şoför olarak çalışırken arkadaşlarını beklemek zorunda kaldığını, bu sırada da kablolardan şekiller oluşturmaya çalışırken arkadaşlarına alay konusu bile olduğunu ifade etti.
Buna rağmen kafasına koyduğu işi sabır ve azimle gerçekleştirme yolunda adımlarını attığını dile getiren Güngörer, önceleri 7 santimetrelik küçük heykelcikler, ardından boyu 30 santimetreye ulaşan heykeller yaptığını söyledi.
İlk yapıtlarında tahta kalıba ihtiyaç duyduğunu, daha sonra ise tellerden başka malzeme kullanmadan heykellerin ayakta kalmasını sağladığını belirten Güngörer, boya ve yapıştırıcı malzemeye yer vermediği heykelleri kendi geliştirdiği teknikle oluşturduğunu, bu sanatın Türkiye'de ve dünyada ilk olduğunu, bu nedenle yaptığı işe ''Kablo-Resim-Heykel'' sanatı adını verdiğini kaydetti.
-UYKUSUZ GEÇEN GECELER-
Eşiyle mutlu hayatını üç çocukla taçlandırdıklarını anlatan Güngörer, kızı Mehtap'ı büyük bir talihsizlik sonucu 26 yaşındayken kaybettiğini, acılarını tele dolayarak, sararak, düğümleyerek azaltmaya çalıştığını söyledi.
Telefon tellerinden heykel yapmanın gittikçe bir tutkuya dönüştüğünü, uykuda geçirdiği zamana bile üzüldüğünü ve 4 saatlik uykuyla yetinmeyi öğrendiğini ifade eden Güngörer, sabahlara kadar çalıştığını, bu nedenle göz sağlığının bozulduğunu, birkaç kez gözlerinden ameliyat olduğunu anlattı.
Yapacağı eseri önce zihninde tasarladığını, renkleri bir araya getirdiğini belirten Güngörer, ''Bana model gerekmiyor, insanı bir kez gördüğümde aklımda kalıyor. Heykele başladığım zaman planını da beynimde yapıyorum, kağıda döktüğüm herhangi bir çizim yok. Ölçeklendirmeye dikkat ediyorum, eserlerimde ne kafa gereğinden büyük, ne kollar daha uzun. Eserlerimi çıplak elle, kalıpsız ve içi boş olarak yapıyorum. Gerektiğinde biz, neşter, kargaburnu gibi araçlardan yararlanıyorum'' dedi.
Güngörer, telefon tellerinin pek çok konuda avantaj sağlayan bir malzeme olduğunu, yapıtlarının saklanmasının ve temizlenmesinin de bu sayede kolaylaştığını bildirdi.
-''SANAT PARA İÇİN YAPILMAZ''-
Kompozisyonlarındaki kusursuz oranı kravat, cepteki mendil, ceket düğmeleri gibi ayrıntılarla pekiştiren Güngörer, koleksiyonunda pek çok ünlü simaya da yer veriyor.
Büyük Önder Atatürk başta olmak üzere Turgut Özal, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Recep Tayyip Erdoğan, Bill Clinton gibi siyasilerin heykellerini yapan sanatçının, Aşık Veysel, Mevlana, Barış Manço gibi isimlerin yanında İstanbul Fatihi, Fayton Sefası, Saltanat, Kurtuluş, Süphan Dağı, Göç isimli çalışmaları dikkati çekiyor.
Yapıtlarında Karadeniz, Ege, İç Anadolu, Kafkas yörelerine ait halk oyunları motiflerine de yer veren sanatçı, bazı toplumsal konulara da değinmeyi ihmal etmiyor. Herhangi bir sanat eğitimi almayan Güngörer, tarih, dekor ve kostüm birlikteliğini belleğine güvenerek oluşturuyor.
Kendi geliştirdiği sanatının ürünlerine gözü gibi bakan ve hiçbirini satmaya kıyamayan Güngörer, eserlerinin önemini ''Benim için sanat bambaşka bir şey, para için yapılmaz. Çok zor günler geçirmemize rağmen yapıtlarımın hiçbirini satmadım. En yakınlarıma bile hediye edemediğim her birine, diğerinden kıskanacak kadar değer veriyorum'' sözleriyle anlatıyor.
-DÜNYA SANAT KATALOĞUNDA YER ALAN İLK TÜRK SANATÇI-
Eserleriyle bugüne kadar birçok fuara ve sergiye katılan, aldığı övgülerle yoluna devam eden Güngörer, kendini ispatlamış plastik sanat erbabının listelendiği ve başvuruların ancak yüzde 25'inin kabul edildiği internet ağı üzerindeki en prestijli katalog olan Dünya Sanat Kataloğu'nda yer alan ilk Türk sanatçı oldu.
ABD'de düzenlenen ''Uluslararası Heykel-2002'' adlı organizasyona davet edilen sanatçı, bazı nedenlerden dolayı etkinliğe katılamadı.
Sanat yaşamı boyunca ortaya koyduğu eserleri bugüne kadar katıldığı sergilerle gözler önüne seren Güngörer,koleksiyonundaki 100'den fazla eseri bir müzede sergilemek istiyor. Bu konuda yetkililerin desteğini bekleyen sanatçı, sabırlı olmaları halinde gençlere de bu sanatı öğretebileceğini belirtiyor.
Şimdilerde emeklili olan, ömrünü verdiği eserleriyle ve eşiyle birlikte hayatına devam eden sanatçı, tüm yaşamını tek bir cümleye sığdırıyor, ''özetim, ter döktüm, tel büktüm...''