"İçeride TL üzerinden bir yapay piyasa dengesi kurabiliyor, farklı fiyatlandırmaları ekrana yazabiliyoruz. Ama dengemizi bozan döviz cephesi oluyor. Çünkü artan ithalatı ve artan döviz talebini karşılayacak döviz bulamıyoruz. Milletin dövizini swap yolu ile çevirdik durduk ama oranında suyu çıktı diyelim. Bir bakıma döviz cephesi bu suni dengenin en hassas noktası olarak sistemi sıkıştırmış oldu."
İbrahim Kahveci | Karar
Ucuz TL kredisini döviz ihtiyacı bitirdi
Ekonomide bir sistem kurduk ama bu sistem serbest piyasa olarak işlemiyor.
“Bize ne, biz ucuz kredimize bakarız” diyebilirsiniz elbette. Ama piyasanın serbest olmaması eninde sonunda bir denge arayışının geleceğini de gösteriyor.
Gelin piyasa dengelerine kısaca bakalım:
Haziran enflasyonu %12,62
Ama Merkez Bankasının piyasa fonlama faizi (Temmuz ayı) %7,52.
Ortada çok ciddi bir negatif faiz var. Acaba bu negatif faiz serbest piyasa olarak iyimser beklentilerden mi oluşuyor? Mesela 2000 yılında uzun süre negatif faiz vardı. O tarihte IMF ile yürütülen bir program çerçevesinde piyasa baskılanmıştı. Vaat edilen adımlar atılmayınca sistem Kasım 2000’de çatırdamış ve Şubat 2001’de de patlamıştı.
Şimdi ne oluyor?
Mesela risk primi göstergesi olan CDS seviyemiz dünyanın en kötü 6. ülkesi olduğumuzu gösteriyor. Bu kadar riskli bir ülke olmamıza rağmen negatif faiz sürdürülebilir mi?
Ben söyleyeyim: İmkansız...
Merkez Bankası bankalara yüzde 7,52’den 175 milyar lira veriyor ama yine bir başka yan devlet kuruluşu Hazine son ihalede %10,30’dan borç alıyor.
“Devlet %7,52’den borç veriyor ama yine aynı devlet %10,30’dan borçlanıyor” dersek sanırım daha net anlatmış oluruz.
Şu sıralar devletin borçlanma senetlerinin faiz oranı; kısa vadede %10,57 uzun vadede %12,30’dan işlem görüyor.
Ortada çok ciddi tezat söz konusu.
Bankalar bu durumda kime borç verir? Mesela yüzde 0,64 aylık faiz oranından konut ve/veya taşıt kredisi verir misiniz? Yoksa yan ekranda en sağlam müşteri olarak aylık %1,0 faizden devlete mi parayı satarsınız?
Elbette hem riski daha az, hem de faizi daha yüksek devlete kredi açmak en karlısıdır.
Ama kamu bankaları karlı bankacılığı bırakıp kamusal bankacılık yapıyor. Aslında 2017’den beri kamu bankaları devrede.
Durumu normal yıllar ve sonrası için şöyle izah edelim: (TL kredileri) 2015 yılında 133,9 milyar lira TL kredisi veriliyor. Bunun 56,5 milyar lirası kamu bankalarından, 77,4 milyar lirası ise özel+yabancı bankalardan veriliyor. 2016 yılında ise 117,3 milyar liralık TL kredisinin 63,9 milyar lirası kamu bankalarından veriliyor.
Oysa 2017 yılında 281,5 milyar liralık TL kredisinin 134,8 milyar lirası kamu bankalarından veriliyor. Hadi bunu da normal kabul edelim.
2018 yılında TL kredileri sadece 25,2 milyar artıyor ama özel+yabancı bankalar TL kredilerini -40,9 milyar lira azaltıyor. Yani özel ve yabancı bankaların TL kredisi vermediği dönemde kamu bankaları 66,2 milyar kredi veriyor.
2019 yılında 200 milyar TL kredisinin 153,9 milyar lirası yine kamu bankalarından veriliyor. Ve 2020 yılı 17 Temmuz dönemi: Toplam verilen TL kredisi 518 milyar 653 milyon lira. Bu kredinin yüzde 63,9’u olan 331 milyar 610 milyon lirası kamu bankalarından verilmiştir.
Tablodan görüleceği gibi 2015 yılı dahil Kamu Bankalarının TL kredisi payı yüzde 30,7’den yüzde 49,9’a gelmiştir. Bu büyüme ve pazar payı artışı inanılmaz bir değişimi gösteriyor.
Kamu Bankalarının TL Kredi Payı %
17 Temmuz 2020 ..................49,9 2
7 Aralık 2019 .......................45,5
28 Aralık 2018 .......................41,1
29 Aralık 2017 .......................37,2
30 Aralık 2016 .......................34,5
31 Aralık 2015 .......................32,2
31 Aralık 2014 .......................30,7
Bu ne anlama geliyor?
Kamu bankaları kamunun kuruluşudur. Bunların kar ve zararları kamuya, yani Milletin tümüne aittir. Oluşacak zararları da Milletin tümü ödeyecektir.
Ama asıl görmemiz gereken nokta şudur: Piyasa serbest değil, kamu iradesine göre çalışıyor. Peki, o kamu iradesinin yönetimi nasıl şekilleniyor? İşte orada da Milli güreşçimiz karşımızda öylece bize bakıyor.
***
2020 yılı için tek hane enflasyon hedefleniyor. Ama kredi genişlemesi daha yılın ilk 7 ayında şimdiden yüzde 31,7’ye ulaştı bile.
TL kredilerinden yaşanan bu muazzam artış sadece talep üzerinden dengeleri bozmuyor. 3 Kamu Bankasının fiyat artırdıkları için otomotiv firmalarını düşük faiz paketinden çıkartmaları tek gerekçe olamaz.
TÜİK enflasyon verilerine göre, benzin ve dizel otomotiv fiyatları ortalaması;
Nisan ayında %3,40 Mayıs ayında %4,3 ve Haziran ayında %4,84 zaten artış göstermiş.
Ne oldu da birden krediler kesilmek istendi?
İşte burada karşımıza asıl büyük sorun çıkıyor. Yani döviz ihtiyacı...
Geçen yıl (2019) tamamında 180,8 milyar dolarlık ihracata karşılık 210,3 milyar dolar ithalat gerçekleştirmiş ve -29,5 milyar dolar dış ticaret açığı vermiştik.
Oysa bu yılın ilk altı ayında dış ticaret açığımız şimdiden -23,8 milyar dolara dayandı bile.
Dış ticaret açığı o kadar tehlikeli artıyor ki, Mayıs ayında başlayarak kademeli olarak 1 milyonun üzerinde ithal ürüne ek vergi getirdik. Buna rağmen ithalat hala durmadı. Haziran ayında gümrükten alınan vergi aylık 10 milyar seviyesinden 17 milyar seviyesine yükseldi.
Bu yıl dış ticaret açığını kapatacak turizm gelirimiz de nerede ise sıfıra yakın oluşacak. Geçen yıl 25,3 milyar dolar net turizm gelirimiz bu yıl haneye girmeyecek.
Zaten yılın ilk beş ayında Ödemeler Dengesi Katar swap parası olmazsa rezervimiz 32,4 milyar dolar azalmış olacağını göstertiyor. Şu an erime 22 milyar doların üzerinde...
Kredi genişlemesi bir taraftan dış ticaret açığı olarak döviz ihtiyacını artırıyorken, diğer yandan da döviz yatırımını etkiliyor.
Bu yılın ilk 5 ayında net 17,7 milyar dolar dış borç ödenmesine rağmen döviz hesaplarında 5 milyar dolardan fazla artış görülüyor. Kısaca döviz talebi o kadar yüksek ki; bulunan her TL bir açıdan döviz talebi olarak bize geri dönüyor.
İyi ama döviz bulabiliyor muyuz?
İşte kilit nokta burası.
CDS’leri en riskli ülkeler arasında olan, ülkeyi dışa kapatmaya yönelik adımları peş peşe sıralayan bir ülke olarak TC Devleti bile yüzde 5,0’in üzerinde bir orandan borçlanabiliyor.
Yabancılardan bize zırnık yok.
İşte bizim sorunumuz da burada başlıyor. İçeride TL üzerinden bir yapay piyasa dengesi kurabiliyor, farklı fiyatlandırmaları ekrana yazabiliyoruz. Ama dengemizi bozan döviz cephesi oluyor.
Çünkü artan ithalatı ve artan döviz talebini karşılayacak döviz bulamıyoruz.
Milletin dövizini swap yolu ile çevirdik durduk ama oranında suyu çıktı diyelim. Bir bakıma döviz cephesi bu suni dengenin en hassas noktası olarak sistemi sıkıştırmış oldu.
Döviz ihtiyacı TL kredilerinin sonunu hazırlamış gibi gözüküyor. Bakalım sonrası ne olacak?