Türk Edebiyatı'nın ustalarından Âdalet Ağaoğlu bütün darbeleri gören nadir edebiyatçılardan. Ağaoğlu günümüzle kıyaslamasını yapıyor ve bu sürecin neden bir darbe olduğunu anlatıyor.
Bütün darbelerin yakın tanığı olan Türk edebiyatının ustalarından Adalet Ağaoğlu, darbe anayasasının değiştirilmesi için yapılan referandumda en gür sesle evet diyenler arasındaydı. Ancak sükût-u hayâle uğradı. Ağaoğlu ile Türkiye'nin içinde bulunduğu sıkıntılı süreci konuştuk.
27 Mayıs'tan bugüne yapılan tüm darbeleri yakından yaşadınız. Darbe sizin için ne ifade ediyor?
27 Mayıs'ın da kendi anayasası vardı fakat daha ılımandı. Biz ona karşı fakülte öğrencisiyken, memurken bile yürüdük. O da darbe anayasasıydı çünkü. O günleri yakından yaşadım. O nedenle anayasanın değişimi benim için her zaman çok önemli oldu. Askeri darbeyle, başa pat diye geçmiş cumhurbaşkanı olmuş kişiye insanın nasıl emir kulu haline geldiğini gördük. Kim seçti seni? Silah seçti. Ben bugüne kadar şiddetle terörü hiç birbirinden ayırmadım. Şiddet bir el hareketinden bile belli olur. Hatta bir bakışla başlar. Yazdığım günlükleri o yüzden çok önemsiyorum. O döneme ait olaylara ışık tutuyor. Benim bile unuttuğum olayları hatırlatıyor. Üstelik resmi kaynaklardan daha sahici. Bana kalırsa bu anılar, görgü tanıklıkları, resmi kaynakların yanında değil, üstünde olmalı.
REFERANDUMDA EVET DEDİĞİM İÇİN ARKADAŞLARIM ADIMI ANMADI
12 Eylül darbe döneminde yaşadıklarınızı değerlendirecek olsanız?
Ömrüm boyunca demokrasinin peşinde oldum. Özellikle 12 Eylül Anayasası'nın yok olup gitmesini başından beri istedim. Çünkü 12 Eylül darbesi hepsinden çok daha gaddardı. Kitabım toplandı, bana iftira atıldı. Anayasanın değişmesini elbette demokrasi peşinde koşan her insan gibi belki onlardan da fazla olarak istedim. 12 Eylül o kadar gaddarca geldi ki benim bir romanım için benim kurduğum yazarlar derneği bile aleyhime geçti, anlayın. Böyle kimlerin başına neler geldi? Şimdi referandum yapıldı anayasa değişsin mi değişmesin mi diye. En umut verici tek hareket buydu. Ben yüksek sesle evet dedim. Siyasete bulaştığım yerler bunlar benim. Barış mı, evet barış. Bunların hepsi için canımı ortaya koyarım. Bana ne yaparlarsa yapsınlar umurumda değil. Toplantılar yaptık. Konuştuk ettik, ama anayasada bir değişiklik olmadı. Bu toplantıları yapan bizlere ne yapıldı biliyor musunuz, arkadaşlarım selam vermedi, adımı anmadılar. Yolunu çevirdiler benden.
ERDOĞAN ÇOK KURNAZ BİR ADAM
Peki, bunca şeyi göze alarak evet dediğiniz anayasa değişikliği amacına ulaştı mı?
Unuttu, her şeyi unuttu. Tek adam oldum diye çıktı. Tek adamlığa oynadı. Bir başkanlık tutturdu. Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan hâlâ başkan olma peşinde. Sebebi Obama'ya benzemek. Cumhurbaşkanı oldu, yetmedi, illa Amerikan başkanı gibi olacak. Boşuna bunlar. Tek adam olacağım. Dünya sözümü dinleyecek derdinde. Cumhurbaşkanımız ne dedi? Fiili bir değişim oldu dedi. Ne demektir fiil? Orduyu mu kullandın? Hukuku mu kullandın? Fiilen değiştirmiş. Bu aslında sivil darbe demektir.
Nasıl bir sivil darbe?
Gezi olayları oldu. O zamanın başbakanı Erdoğan, bizim askerimiz, bizim polisimiz onların hakkından gelir diye konuştu Fas'ta havaalanında. Bizim polisimiz diyor, benim askerim diyor, benim buyum, benim şuyum diyor. Eğer Evren anayasası olmasaydı bu sözlerinden dolayı ona bir şey yapılırdı. Fakat Evren'e ait olan tüm haklar Anayasa Mahkemesi'nden geri döndü. Ve 12 Eylül'den beri iktidar partisi kimse Anayasa onun tarafından kullanıldı. Tayyip Erdoğan çok ama çok kurnaz bir adam. Köy ağasından beter oldu. Köy ağalarının insanlara etmedikleri zulüm kalmıyordu ama bunun daha insani bir damarı vardı. Ama o zamanlardan bu yana dünya değişti. Mustafa Kemal Atatürk, 1924 Anayasası'nı yaparken o dönemin şartlarına göre hareket etmişti. Ama Tayyip Erdoğan tam bir diktatörlüğe oynuyor. Mustafa Kemal yaşasaydı bırakın Anayasa'yı değiştirmeyi kendisini bile bin kere değiştirirdi. Çünkü o dönemin şartları gereği ne yapması gerekiyorsa onu yaptı. Erdoğan'ınkinde ise kişisel bir hırs yatıyor. Mehmet Baransu hâlâ içeride, gencecik çocuk. Tayyib'in hukuku kendisi için, kendine mahsus. Hele kızının olayı! Rezalete bak sen… Ne yalanlar, ne yalanlar. Hepsi de ortaya çıktı.
Anayasa değişmediği gibi Türkiye her geçen gün kaos ortamına sürükleniyor. Bunun suçlusu kim?
Yaşananları iç savaş olarak görüyorum. Benim polisim, benim gençlerim, benim askerim dediği günden beri bu iç savaşı başlattı. Affedersin Ermeniler diyor. Aleviler de kimmiş diyor. Kürtler için zaten çözümü de bir yana attı. Bakın ırk savaşları başladı. İzmir'de bir insan Kürtlerin fırınından ekmek almayacak duruma geldi. HDP'ye oy verenler olarak şerefsiz ilan edildik. Namussuzlar olduk. ‘Allah bunları kahretsin' dendi. Kasaba dergilerinde ne küfürler ediliyor. Çünkü toplum kışkırtılıyor. Toplu kıyımlar, bombalarla da kışkırtılıyor. Bunların altında da hep tek iktidar olma hevesi yatıyor. Seçimlerin yenilenmesini istemesinin sebebi de gerilim stratejisi yaratmak. Zaten açıkça bana 400 vekil verecek yeni bir seçim istiyorum dedi.
Bu ortamda Cumhurbaşkanı'nın muhtarlardan muhbirlik yapmasını istemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhurbaşkanımız, partisinin (aslında tarafsız olması gerekirken) oy kaybına uğradığının farkında. 7 Haziran seçimlerinde belli oldu zaten. Şimdi müthiş bir kurnazlıkla muhtarları Saray'a çağırıyor. Muhtarlar köyde, kasabada oturup dururlarken bir Cumhurbaşkanı'nın çağırması ne kadar büyük bir şey. E tabii oraya gidince de artık baş sallayacaktır mecburen. Başka hiçbir çaresi yok ki. Erdoğan da bunları çok iyi bildiği için altyapıyı böyle toparlamaya çalışıyor.
KÖŞEYİ DÖNME AHLÂKI ORTAYA ÇIKTI
Türkiye adına gelecekle ilgili öngörüleriniz neler?
Konunun uzmanlarını, profesörlerini dinliyorum. En ufak bir umut ışığı göremiyorum söylediklerinde. “Şu şöyle olsaydı böyle olmayacaktı” ile bitiyor tüm konuşmalar. Evet, her şey çok yönlü. Uzağı ve yakını ile her şey. Örneğin bir inşaatçılık var ki müteahhitler arsa alım satımında devletle el ele. Para yürüyor, rüşvet yürüyor, ihale yürüyor. Esnaf ahlâkı doğrudan doğruya yıkıldı. Köşeyi dönme ahlâkı ortaya çıktı. Ya para veriyor, ya altın saat veriyor. Böyle gidiyor. Geçen gün yurtdışında yayınlanmış bir iki romanımdan beklemediğim bir telif hakkı gelmişti, bunu öğrendiğim sıralarda bana gelen yeğenime hani sanki övünür gibi yaparak “Bu parayı ne yapsak?” demiştim. Yeğenim de “Bunu ayakkabı kutusuna koy hala.” dedi. Biz artık böyle konuşur olduk.
HALK KORKUYOR
Herkes kendini AKP'li görünmek mecburiyetinde hissediyor. Korkuyorlar. Sokaktaki röportajlarda kendi aleyhindeki insanlara “Hayatından memnun musun?” diye soruluyor. Memnun olmadığı yüzünden okunuyor. Soru karşısında bir an duraklıyor ve sonra da gülmeye başlıyor. Yurttaşlarımızın çoğu hep böyle yapmakta; bütün sıkıntısını gülerek ifade edebilmekte. Durumumuz traji-komikti, şimdi buna artık dram denmeli.