Unutma, bu dünyada sadece bir yolcusun!

'Allah, kullarını yalnız bırakmamış bunun için onlara hem içlerinden (enfüsî) hem de dış dünyadan (afâkî) deliller sunarak doğru yolu bulmalarını istemiştir. '
DR ALİ DEMİREL- SAMANYOLUHABER.COM 

Dünyaya gelen her insan başlangıçta masumdur ve tertemiz İslam fıtratıyla dünyaya gönderilir. Bir ayet-i kerimede bu gerçek şöyle dile getirilir: “O halde sen, batıl dinlerden uzaklaşarak yüzünü ve özünü, hak din olan İslâm’a yönelt! Yani Allah’ın insanları yaratmasında esas kıldığı o fıtrata uygun hareket et!” (Rûm Sûresi, 30/30)
Masum ve fıtrat üzere doğan her insan, büyüdükçe gerek yaşadığı sosyal çevrenin etkisi gerekse kendi tercihlerinin sevki sonucunda inancını, dünya görüşünü belirler. Aklı erdiği ve buluğa da kavuştuğu zaman artık müspet veya menfi yapmış olduğu şeylerin hesabını vereceği yeni bir dönem başlar ki buna sorumluluk veya mükellefiyet dönemi diyoruz. 
Bu vakitten sonra insan Rabbini bilmek, O’ndan gelen ilahi emirleri uygulamak ve yasaklardan uzak durmakla sorumludur. 

O’nu bil, O’nu tanı

Böyle önemli bir sorumluluk vermenin yanında Allah, kullarını yalnız bırakmamış bunun için onlara hem içlerinden (enfüsî) hem de dış dünyadan (afâkî) deliller sunarak doğru yolu bulmalarını istemiştir. 

Bunun için Rabbimiz, insan vicdanına bir takım duygular yerleştirerek Var Eden’i aratmış, aklına yetki vererek Yaratıcı’yı bulmasına imkân tanımıştır. 
Bunun dışında zaman zaman peygamberler göndermiş, bazen de bu peygamberlerin bir kısmına sahifeler veya kitaplar göndererek insanlara dünya ve ahiret rehberliği yapmıştır. Söz konusu ettiğimiz bu düzenek Yüce Yaratıcı’nın insanlardan bir şeyler beklediği sonucunu vermektedir. 

Dünya bir imtihan meydanı

Şüphesiz bunlar bir imtihanı gerekli kılmaktadır. İmtihan demek doğru-yanlış, hata-sevap demektir. Bu açıdan denebilir ki insan hayatı, doğru ve yanlış noktaları arasında süregelen ve sonuçta ya Cennet’i ya da Cehennem’i netice veren bir süreçtir. 

Beşer bu süreçte Allah’a iman referanslı iyilikler yaparsa karşılığını fazlasıyla görecek, inat edip nankörlük ederse sonucuna da katlanacaktır.
İnsan kendisi için takdir edilen imtihan yolunda düşe kalka yürümeye çalışır. Bir asker gibi sürekli tetikte olması gerekirken, bazen gafletinden bazen de nisyanından yanlışlıklar içine girer. Allah’ın hoşuna gitmeyen tavır ve davranışlar yapar ki bunlara genel olarak günah denir. 
Günah, dinde suç sayılan, ilâhî emir ve yasaklara muhalif fiil ve davranışların genel adıdır. Peygamberimiz (s.a.s.) günahı şöyle tarif etmiştir: “…Günah içini rahatsız eden ve başkalarının muttali olmasından hoşlanmadığın şeydir.” (Müslim, Birr 5) 

Günahların için ağla!

Günah, insanın kendisiyle çelişmesi ve fıtratına rağmen hareket etmesidir. Günahkâr bir kişi, ruhuna zakkum içirmiş gibidir. Hz. Âdem (aleyhisselam), kendi şahsî hayatında açtığı zelle gediğini, akıttığı gözyaşlarından meydana getirdiği ummanlar içinde yüze yüze aşabilmiş ve sahil-i selamete ulaşabilmişti. Şeytan ise baş aşağı düştüğü o günah çukurundan kurtulamamış ve helak olup gitmişti.

Beşer, hayat yolunda öbek öbek günahlarla karşılaşır. Bu günahların her biri pusuya yatıp avını bekleyen vahşi tabiatlı varlıklar gibi hep onu gözetler. Onun bu badirelerin birinden kurtulması söz konusu olsa da diğerlerine kendini kaptırmadan yoluna devam etmesi, epey zordur. 
Ona bu yolda polat gibi sağlam bir irade lazımdır ki karşısına çıkan zorlu engelleri aşabilsin.





TWİTTER : @aliihsandemirel

28 Aralık 2018 17:35
DİĞER HABERLER