Usta oyuncu gündeme dair konuştu: 'Çok üzülüyoruz'

Usta oyuncu gündeme dair konuştu: 'Çok üzülüyoruz'
Usta oyuncu Cihat Tamer kendisine benzer rollerin teklif edilmesine isyan ediyor: “Kravatlı patron rollerini oynamaktan bıktım artık. Oynadığım patronların sayısını bile bilmiyorum, yeter.” diyen Tamer, Türkiye'nin sanat için uygun bir ülke olmadığı görüşünde.

Gündem yoğun. Patlayan bombalar, cinayetler, dinmeyen bir nefret dili. Ruh sağlığınızı nasıl koruyorsunuz?

Çok üzülüyoruz. Çünkü biz bu ülkede çok güzel günler gördük. Ülkenin bu duruma nasıl geldiğini hayretle izliyorum. Küçüğe sevgi, büyüğe saygı, hoşgörü, menfaatsiz yardımlaşma vardı. Birdenbire böyle bir hal aldı, birbirimize düşman gibi bakmaya başladık. Bunun sebepleri var. Başında da bir adam. İşi bu hale getiren kişi. Herkes ne olduğunu biliyor. Din afyon olarak kullanılıp ülke batırılıyor. Onun ötesinde komşularıyla olan durumu çok kritikleşti. Sonunda böyle bir patlama oldu, savaş çıktı. Haberleri izlemek istemiyorum, televizyon açmıyorum.

Nasıl takip ediyorsunuz?

Ülkenin, dünyanın durumuyla olayları takip etmeden duramıyorum tabii. Gazete okuyorum maalesef. Ama televizyon pek izlemiyorum. Alışkanlığım var, her sabah birkaç gazete alırım. Yüzümü yıkar yıkamaz, haberlere bakarım. Set aralarında arkadaşlarımızla biraz espriler yaparak gündemin ağırlığını üstümüzden atmaya çalışıyoruz. Nerede olsak, kimle konuşsak herkes ülkenin durumunu konuşuyor. Çok kötü halde. Daha kötüsü olamaz. Bakalım ne olacak.

Bırakıp gitme düşüncesi oluyor mu?

Yok, biz gidemeyiz. Yaşımızı aldık artık. Gençken arkadaşlarımız Avrupa'da okuyalım dedi, gitmedik. Ülkemi çok sevdiğim, buradaki insanlara bir şeyler söylemek istediğimden ayrılmadım. Şimdi ister istemez, keşke gitseymişim diyorum açıkçası. Yine dönüp dolaşacağımız yer kürkçü dükkanı.

Sığındığınız limanlar nereler?

23 yaşında olan Bakırköylü Sanatçılar Derneği'nin kurucularından biriyim, 6 dönem başkanlığını yaptım. Arada derneğe uğruyor, arkadaşlarla sohbet ediyorum. Onun dışında kafamdaki senaryoları yazıyor, anılarımı kaleme alıyorum. İstanbul dışına eskiden giderdik, işten dolayı şimdilerde olmuyor. 5-6 yıldır tatile gidemiyorum. Arada 4-5 günlük boşluklar oluyor, Gelibolu'daki evimize gidiyoruz.

Arkadaş çevrenizin hepsi sektörün içinden mi? Yoksa…

İki taraftan da var. İyi geçindiğimiz kafa dengi komşularımız, sanatçı dostlarımız da. Benim doğup büyüdüğüm Bakırköy sanatçıların muhiti. Diyorlar ki, niye bu kadar sanatçı yetişmiş. Sadece havasından suyundan değil. Bir de akıl hastanemiz var. Çünkü bu ülkede sanata soyunan insanın iki tahtası eksiktir. Hele böyle bir zamanda… Sanatla uğraşmak için yanlış bir ülkedeyiz. Başka şeyler yapacaksın. Ticaret, üç kâğıtçılık, yolsuzluk… Bunları yaparsan beyefendisin. Para kazanırsın, saygınlığın olur, rahat huzurlu yaşarsın. Sanat yapanlara saygı duyulmuyor.

Oyunculuk dışında bir meslek yapmayı düşündüğünüz oldu mu hiç?

Olmadı. Mimar Sinan Devlet Konservatuarı mezunuyum. Tiyatro dışında başka bir şey yapabileceğimi düşünmüyorum. İnsanlar en iyi yapacaklarını düşündükleri işi yapsa ülke güllük gülistanlık olur. Bizde para neredeyse oraya yönleniliyor… Çocukken arkadaşlarıma Karagöz oynatır, taklitler yapardım. Öyle başladı. 1961'de Bakırköy Halkevi'nde Gogol'ün Müfettiş'ini oynarken Münir Özkul gelip beni seçti, profesyonel hayata başladık. Sonra dublaj, sinema, dizi devam etti. Yönetmenliğe bile sıvanmadım, zor iş.

‘Dizi bizim için leblebi, çekirdek'

“Kravatlı patron rollerini oynamaktan bıktım artık. Halkımız maalesef bir kişiyi hep aynı rolde görmek istiyor. Oynadığım patron rollerinin sayısını bile bilmiyorum, o kadar yani. Sürüsüne bereket. 



Bizim için dizi leblebi çekirdek. Olmadı baştan... Ama paramızı oradan kazanıyoruz. Maalesef sosyal güvencemiz, telif hakkımız yok. Lütfettiler 20 sene önce SSK'dan emekli ettiler. Telifim olmasa bu yaştan sonra neyle geçineceğim. Böyle olmaz. Bu yüzden bu ülke  sanat için uygun değil. diyorum.”

Hayatının merkezindeki şehir, başucu yazarı, en özel dizisi, tiyatro, film, usta kabul ettiği isim…

Şehir: İstanbul. Semt ise anılarının başkenti Bakırköy. Sevgisini şu cümleyle özetliyor: “Hiç ayrılmadım. Gözümü burada açtım, burada ölmek istiyorum.”

Yazar: Birkaç isim sayıyor. Yaşadığı coğrafyanın hikâyelerini destansı dille anlatan Yaşar Kemal. Modern edebiyatımızın liderlerinden Yusuf Atılgan. Tutunamayanlar gibi ölümsüz, kült bir eser veren Oğuz Atay ile faili meçhul bir cinayete kurban giden Sabahattin Ali. Ve tabii ki hocası Haldun Taner.

Dizi: Rol aldıkları hep uzun soluklu: Perihan Abla, Bizimkiler, Mahallenin Muhtarları… Hangisi daha özel derseniz Bizimkiler: “Dramatik yapısı çok sağlam, konuşmalar gündelik, doğal. 15 yıl sürdü, ben 3 yıl oynadım. Patronları tiyatrodan arkadaşlarım olmasına rağmen yol ayrımına gittik. Bana Şükrü rolünü sunmuşlardı, senaryoyu okuduktan sonra Şevket'i istedim. Daha uygun gelmişti, gerçekten de öyle oldu.”

Tiyatro: Münir Özkul Tiyatrosu, Devekuşu Kabare, Ortaoyuncular, Dostlar Tiyatrosu gibi Türkiye'nin önemli özel tiyatrolarında rol aldı. Kariyerinde kırılma noktası olarak gördüğü oyunları Haldun Taner'in öncülüğünü ettiği Devekuşu Kabare ile politik tiyatronun ülkemizdeki öncüsü Dostlar Tiyatrosu'nda oynadığını söylüyor. Neden? “Dünyamda çığır açtılar.”

Sinema: 1-Atıf Yılmaz'ın yönettiği Değirmen. Şener Şen, Orhan Çağman, Taner Barlas gibi oyuncuların rol aldığı Osmanlı döneminde geçen bir kasaba hikâyesi. 2-Kenan İmirzalıoğlu'yla oynadığı Uzun Hikâye. Kötü öğretmen rolü hoşuna gittiği için yönetmenden özellikle istemiş. Film sayısının az olmasını sorun etmiyor. Dileği uzun yıllar sahneye çıkmaya devam etmek ve yazmaya başladığı senaryoları hayata geçirmek.

Usta: Liste uzun: Münir Özkul, Haldun Taner, Altan Erbulak, Ulvi Uraz. Diğerlerine nazaran daha fazla emeği geçen isim Taner: “Ufkumuzu açtı, dünya görüşümüzü aşıladı, ilkelerimizi sağlamlaştırdı.”

Kelime: Bilmukabele. Babadan miras. Dilinden düşürmüyor.

Eşim benim piyangom!

Yemekle aranız nasıl?

Çok severim. Yapamam ama iyi yerim. Sabah kahvaltısını çok güzel hazırlarım ama. Çayımı koyarım, domatesimi, salatalığımı keserim, zeytinimi yağlarım. Benim hastalığım kepekli ekmeğe zeytinyağı bandırmak. Limon sıkarım, kırmızıbiber, kekik şahane olur.

Eşiniz evde olmadığında...

Evden dışarı çıkmaz ki. Hiçbir yere götüremezsin. 50 yıldır evliyiz, bir kere bile evde bunaldım, beni bir yere götür dememiştir. En büyük zevki evi, ailesi, çocukları… Böyle bir zamanda böyle bir kadın piyango.

Yemek yaparken yardım etmiyor musunuz?

Salatada hanıma yardımcı oluyorum sadece. Mutfakta bir şeye el sürmeme izin vermez. Kızım 37 yaşında ona bile izin vermiyor. El işi yapmayı severim. Eskiden toz bile alırdım. Elektrik süpürgesiyle halıları temizlerdim. Neler yapmadık ki.

Beğen(me)diğiniz huyunuz nedir?

Ben hiç riyakarlık yapmam, hayatta hiç kimseye yalan söylemedim. Bu huyumu severim. Dank diye en son söylenecek sözü en başta söylemem. Bence kötü bir huy değil. Ne yapalım böyle. Bir oyuncuyu beğenmediysem ‘git limon sat' diyebilirim.

Dediniz mi?

Dedim ama şimdi çok meşhur oldu. Mustafa Uzunyılmaz Deveuşu Kabare'de bizim stajyerlerden biriydi. Ne yapıyorsun böyle, limon satarsan daha çok kazanırsın dediğimi hatırlıyorum. Şimdi çok güzel bir sinema karakter oyuncusu oldu.

01 Ağustos 2015 09:35
DİĞER HABERLER