Türk siyasetine damgasını vurmuş rahmetli Süleyman Demirel’in “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” sözü bir kez daha gerçek oldu. AKP lideri Erdoğan’ın korktuğu başına geldi ve boş tencere AKP iktidarına ve tabi ki de Erdoğan’a çok ama çok ağır bir mesaj verdi. AKP hafta sonu yapılan yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara’yı yeniden alamadığı gibi AKP ve Cumhur İttifakı ortakları Bursa, Denizli, Afyon, Kütahya, Manisa ve Balıkesir gibi bir çok ilde seçimleri büyük bir hezimetle kapattı. 31 Mart yerel seçimleri 2002 yılından bu yana yenilmez denilen Erdoğan’ın çok ağır bir yenilgi aldığı seçim olmuştur. Dahası Erdoğan, İstanbul seçimlerini bu defa daha ağır sonuçlarla bir kez daha İmamoğlu karşısında kaybetmiştir. AKP iktidarına yakın bazı gazetecilerin daha -seçim sonuçlarının ilk alınmaya başladığı zamanda “İstanbul’da kaybeden Kurum’dun Erdoğan değildir” sözünün gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Zira İmamoğlu hiçbir zaman Kurum’u karşısında güçlü ve denk bir aday olarak görmemiştir. Benzer durum Ankara için de geçerlidir. Ankara’da da Mansur Yavaş’ın rahibi Turgut Altınok’a karşı ezici bir üstünlüğü vardır. Kuşkusuz CHP kadar bu seçimlerin ikinci kazananın Yeniden Refah Partisi olmuştur. İki belediye başkanlığı kazanan YRP’nin gelecek dönemde AKP’ye zorluk çıkaracak en güçlü parti olduğu ortaya çıkmıştır. MHP’nin oylarını kısmen koruduğu seçimlerde son dönemde izlediği zik-zak siyaseti ile muhalif seçmen üzerinde büyük bir hayal kırıklığına neden olan İYİ Parti ve lideri Akşener’in aldığı bu ağır yenildiği bir anlamda bu parti ve liderinin gelecek dönemde siyaset sahnesinde kısa süreli de etkili olamayacağı anlamına gelir. Bana göre bu seçim sonuçları Akşener’in siyaseten bitişini de beraber getirmiştir. Akşener, Cumhur ittifakına yanaşacağım derken liderlikten ve siyasi geleceğinden oldu. Yani “Dimyat’a pirinci giderken evdeki bulgurdan olma” atasözü Akşener için o kadar uygun düşüyor ki! Bir siyasetçi için gerçekten ibret alınması ve belki de siyaset sosyolojisi açısından üniversitelerde okutulması gereken bir dersin baş kahramanı oldu Akşener. Benzer bir durum DEVA Partisi lideri Babacan ile Gelecek Partisi lideri Davutoğlu ve SP lideri Karamollaoğlu için de geçerlidir. Her ne kadar TBMM’de milletvekiline sahip olsa da bu üç parti Mayıs 2023 seçimlerinde milletvekili açısından kazandıkları bu başarıyı yerel seçimlerde gösteremediler. Üç partinin Türkiye genelinde aldığı oy oranları dikkate alındığında –yerel seçimdeki karakteristik yerel aday profilini de dikkate alarak ifade ediyorum- aslında Mayıs 2023 seçimlerinde kazandıkları milletvekilli sayısını hak etmedikleri gerçeği ortaya çıkar. Bu üç partinin kazandığı milletvekili dönemin CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun sırf Cumhurbaşkanı adayı olabilme adına bu üç partiye ve tabi DP’yi de etkilemek gerekiyor ne kadar bonkörce davrandığının işaretidir. Kılıçdaroğlu, Mayıs 2023 seçimlerinde aday olmasaydı ve İmamoğlu’nun adaylığını desteklese idi belki Türkiye farklı bir Mayıs 2023 seçim sonuçları ile karşı karşıya kalabilirdi. Ama kuşkusuz bu seçimlerin temel galibi ekonomik krizin ve enflasyonun altında ezilen dar gelirli vatandaşlarımız olmuştur. Düşük maaşlı emekli olmuştur, tenceresine et koyamayan, çocuğunu servise koyamayan baba olmuştur. Ekonomik etkenlere ilişkin aslında daha kapsamlı bir değerlendirme yapmak gerekiyor başka bir yazıda. Ancak burada son olarak Kürt seçmenin belirleyici özelliğinden bahsetmek gerekiyor. Bana göre kim ne derse desin bir yandan AKP iktidarının baskısı altında olan bir yandan da CHP’nin görmezden gelen politikalar muhatap olan Kürt seçmen iyi bir sınav verdi. AKP iktidarının kayyım atadığı tüm illeri yeniden geri alan Kürt seçmen seçimleri etkileme gücünde olduğu İstanbul’da CHP’ye değil şahıs olarak Ekrem İmamoğlu’na oy vermiştir. Zira Mayıs 2023 seçimlerine İstanbul’da yüzde 8’lerde oy oranına sahip olan DEM Parti’nin bu kadar düşük oranda bir oy almasının tek nedeni Kürt seçmenin İmamoğlu’nu tercih ettiği şeklinde değerlendirilebilir. İktidar kalemşorü gazetecilerin dediği gibi Kandil’in Kürt seçmenin tercihlerini belirlemesinde güçlü bir etkisinin olduğunu düşünmüyorum. Zira özellikle İstanbul’daki Kürt seçmeni eğitimli ve genç bir profile sahip. Kuşkusuz önümüzdeki günlerde daha sık bir şekilde partilere ilişkin tek tek analiz yapmak mümkün olacak. Zira bu seçim sonuçları ile birlikte;
- Erdoğan yerel seçim hezimetini unutturmak için nasıl bir politika takip edecek?
-Bahçeli sağlık sorunları da dikkate alınırsa siyaseti bırakacak mı?
-İYİ Parti’nin yeni lideri kim olacak, kimler aday olacak?
-Babacan, Davutoğlu, SP ve DP’nin geleceği ne olacak?
-YRP yoluna AKP’den milletvekili transfer ederek devam edebilir mi?
-Ümit Özdağ’ın kişisel başarısı siyasetin nasıl etkileyecek?
-Kürt seçmenin tercihi sonrasında AKP iktidarı yeniden kayyım kartını-Ve sorn kullanabilir mi?
-Yerel seçim sonuçları bir erken seçim çağrı sürecine dönüşebilir mi?
Türkiye, bu yerel seçim sonuçları ile birlikte yeni bir döneme girdi. Bu dönem 22 yıllık AKP iktidarı açısından tam anlamıyla bir dağılma döneminin işaretidir. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Dahası AKP seçmeni ve trollerinin “dünya lideri” olarak sunduğu Erdoğan ülkesinde ezici bir hezimet almıştır. Kuşkusuz bu hezimetin Erdoğan’da derin bir psikolojik tramvaya neden olduğu bir gerçektir. En büyük endişem Erdoğan’ın yerel seçim sonuçlarını unutturmak adına daha da totoriterleşmesi ve kim bilir belki de bir süredir hazırlıkları yapılan Suriye operasyonları ile ülkenin ateşe atılmasıdır. Erdoğan hem seçim yenilgisini hem de ekonomik krizin halkı perişan etmesini bir savaş ve savaşla birlikte gelecek şehit kanları gidermeye çalışırsa bu ülkeye çok ama çok yazık olur. Zira kaybetmeyi sindiremeyen siyasi diktatörler bizzat kendi ülkesini felakete sürüklemekten çekinmemiştir.
Her ne değerlendirme yapılırsa yapılsın yerel seçim sonuçlarını tek cümle özetleyebilir; “Boş tencerenin gazabı” AKP ve onun lideri Erdoğan’a ağır bir seçim yenilgisi yaşattı.