Mesele, çatlarcasına koşturup iz bırakmaktır

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    12 Nis 2024 10:07
    ÜMİT KAYNAĞI OLMA 3

    Önceki yazıda sağlam ve canlı iradelerinin hakkını veren ve imanlarından aldıkları kuvvetle hareket eden gerçek iman sahiplerinin başkaları için ümit kaynağı oldukları üzerinde durmuştuk.
    Bu kıvam insanları “Sizi mutlaka imtihan edeceğiz, ta ki içinizden mücahede edenleri, sabır ve sebat gösterenleri ortaya çıkaracak ve gösterdiğiniz yararlılıkları imtihan meydanlarında örnek göstereceğiz.” (47/31) ayet-i kerimesinde bahsedilen hadiselerin arkasındaki hakiki sebeplerin farkındadırlar ve Allah (CC) bu insanları hem bulundukları zamana hem de ilerde gelecek olanlara en güzel uyulacak örnekler haline getirmektedir:
    “Ve yazdıkları risaleleri her taraftan nazar-ı dikkati celb etmek ve dünyanın mal ve evlâdı ve istirahati pek muvakkat ve geçici ve herhalde bir gün onları bırakıp toprağa girecek olmasından, onların yüzünden âhiretini zedelememek ve sabır ve tahammüle alışmak ve istikbaldeki ehl-i imana kahramanâne bir nümune-i imtisâl, belki imamları olmak gibi çok cihetle ayn-ı merhamettir…
    Bu eski ve yeni iki medrese-i Yusufiyedeki şiddetli imtihanda sarsılmayan ve dersinden vazgeçmeyen ve yakıcı çorbadan ağızları yandığı halde talebeliğini bırakmayan ve bu kadar tehacüme karşı kuvve-i mâneviyesi kırılmayan zâtları ehl-i hakikat ve nesl-i âti alkışlayacakları gibi, melâike ve ruhâniler dahi alkışlıyorlar diye kanaatim var.” (13. Şua)
    Bu iman ve şuura sahip olan insanların, böyle zamanlarda etraflarına hep bunları telkin etmeleri, hadiselerin arkasındaki hikmetlere ve güzelliklere dikkat çekmeleri ve imana ve Kur’an’a düşman olanların oyunlarını göstermeleri ve böylece Hizmet insanlarının ümit, gayret, aşk ve şevklerini korumaları ve manevi moral güçlerinin muhafazasına çalışmaları çok büyük bir kıymete ve öneme sahiptir. 

    Hazret-i Üstad böyle hareket eden talebelerine karşı ne kadar çok minnettar olduğunu, bu davranışları ile onu ne kadar sevindirdiklerini, aslında bir mü’mine yakışanın da bu olduğunu ifade etmekte ve Allah’ın (CC) hem onları başarılı kılması hem de başkalarına örnekler yapmak suretiyle sayılarının artması için dua etmektedirler:

    “Nazif'in pusulasında isimleri yazılan ve tesirli bir surette kuvve-i mâneviyeyi takviye eden zâtlara çok minnettar ve çok müferrah oldum. Zaten ben onların böyle olacaklarını tahmin ederdim. Cenâb-ı Hak onları muvaffak ve başkalara da hüsn-ü misâl eylesin.  Amin.” (13. Şua)

    Buna uygun hareket edenlere kulak vermek ve böyle davranmayanların yani Hizmet insanlarının ümitlerini, aşk, şevk, gayret ve kuvve-i maneviyelerini kıranların, aslında iman ve Kur’an düşmanlarının emellerine bilerek veya bilmeyerek hizmet ettiklerinin farkında olmalı ve ona göre bir tavır belirlemelidir.

    Fethullah Gülen Hocaefendi de bu yaşanan ifritten süreç boyunca, sohbetlerinde sürekli olarak, bu konunun üzerinde durmuşlar ve etrafındakilere “insanımızın ümitlerini ve kuvve-i maneviyelerini takviye edin” telkininde bulunmuşlardır. 

    Çünkü hizmetler geleceğe ümitlerini koruyan ve kuvve-i maneviyeleri güçlü olan bu insanlar eliyle yürüyecektir. Diğer insanlar da bunlara bakarak hizaya gelebilecek ve toparlanabilecekler ve aleyhlerinde planlanan şer oyunları bozabileceklerdir.

    Bediüzzaman Hazretleri, bu özelliklere sahip olan talebelerini tebrik etmekte ve iman ve Kur’an hizmetindeki talebelerine ve diğer insanlara, bunları, tabi olunacak birer örnek olarak göstermektedirler:
    “Bazı esbaba binaen, ben en ziyade Hüsrev'i ve Hafız Ali (r.h.), Tahirî'yi sıkıntıda tahmin ettiğim halde, en ziyade temkin ve teslim ve rahat-ı kalb, onlarda ve beraberlerinde bulunanlarda görüyordum. "Acaba neden?" derdim. 

    Şimdi anladım ki, onlar hakikî vazifelerini yapıyorlar; mâlâyani şeylerle iştigal etmediklerinden ve kaza ve kaderin vazifelerine karışmadıklarından ve enâniyetten gelen hodfuruşluk ve tenkit ve telâş etmediklerinden, temkinleriyle ve metanet ve itmi'nan-ı kalbleriyle Risale-i Nur şakirtlerinin yüzlerini ak ettiler, zındıkaya karşı Risale-i Nur'un mânevî kuvvetini gösterdiler. 
    Cenâb-ı Hak, onlardaki nihayet tevazu ve mahviyette tam izzet ve kahramanlık seciyesini umum kardeşlerimize teşmil ettirsin. “(13. Şua)

    Önemli olan yapılan hizmetlerde hep başarıdan başarıya koşmak, beklenen neticelere ulaşmak, zaferler elde etmek ve fetihler gerçekleştirmek değildir, önemli olan arkada başkalarına örnek olacak, takip edilecek güzel izler bırakmaktır:

    “Evet! Öyle peygamberler gelmiş ki, birkaç tane ümmetleri olmuş; öyleleri de var ki, hiç ümmeti olmamış ama bir iz bırakmış. Öyle tatlı bir hatıra bırakmış ki arkadan gelen insanlar, o hatıraya büyülenmişler; dolasıyla onu takip etmişler.

    Bu açıdan günümüzün insanı da esasen “Şu olsun, bu olsun!” deyip beklemekten ziyade, doğru yolda yürümeli, iyi bir iz bırakmalı; “takip edilir bir insan imajı” uyarmalı, “Bunların arkasından gidilir!” imajı uyarmalı. Nasıl Sahabe-i Kiram efendilerimiz o imajı bırakmışlar, dolayısıyla biz, imrenerek onlardan bahsediyoruz; hangisini yâd etsek, bir yönüyle, belki tepeden tırnağa heyecan ile ürperiyoruz.

    Diğer taraftan, seneler boyunca ortaya konan fedakârlık ve gayretlerle yapılan şeylerin tahribe uğraması, yıkılması, mutlaka içinizde bir ukdeye sebebiyet verebilir; hafif, tekme yemiş gibi bir sarsılabilirsiniz. Fakat her zaman âcizâne arz ettiğim gibi, mü’min sarsılsa bile asla devrilmez, ilelebet kapaklanmaz; sendeler fakat kalkar doğrulur, yine yolunda yürür, Allah’ın izni ve inayetiyle. Bir mü’min -tek başına bile kalsa- Allah’ın izni ve inayetiyle, hiçbir zaman pes etmez…

    Her şeye rağmen esas olan ümidi yitirmemek ve hep bir recâ hissi ile dolu olmaktır. Madem Allah bizimle beraberdir; dolasıyla o beraberliği devam ettirme mevzuunda hassasiyetimizi derinleştirmemiz lazım!..

    Evet, bunu, doğru bir yolda yürümenizin emaresi saymalısınız. Öyle; bunda hiç şüphe yok, bir riyâzî katiyet içinde inanmalısınız ki, Allah’ın izni ve inayeti ile, bütün çağlar boyu, zâlimler, Allah yolunda yürüyenlere karşı çıktıklarına ve onları adım adım izlediklerine, takip ettiklerine, haramî kovalıyor gibi arkalarından koştuklarına göre, demek ki günümüzde de şeytanın avenesi, Allah yolunda yürüyenlere takılacak, onlara işkence edecek, onları aynı zamanda itibarsızlaştırmaya ve yollarından alıkoymaya çalışacaklar.

    Ama size düşen şey -özür dilerim, yine bir tane uygun olmayan kelime kullanacağım- onları çatlatasıya yürüdüğünüz doğru yolda yürümektir. Yürümelisiniz hiç durmadan!.. Siz yürüdükçe, onlar da çatlayacaklar; belki bir gün hakikaten hasetten çatlayacaklar.” (İnsanlık Kalesinin Tamiri)

    Hazret-i Üstad, insanların imanlarının tutuştuğu bir yangın karşısında, bu yangını söndürmek için hizmetlerde canla başla koşturmak dururken, yaşanan hadiselerde başa gelen olaylara takılmanın ne kadar anlamsız ve yanlış olduğunu, durmadan ve sadece iman kurtarmak işine bütün mesainin sarf edilmesi gerektiğini ve bu hizmetlere engel olacak veya zarar verebilecek her türlü şeyden uzaklaşmanın ne kadar önemli olduğunu her vesileyle dile getirmişlerdir: 

    "Bana, `Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. Içinde evlâdım yanıyor, îmânım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmânımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!.” (Tarihçe-i Hayat)

    12 Nis 2024 10:07