Samanyolu Haber yazarı Ebu Abdurrahman, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin yanına ziyarete gidince talebeliğe kabul edilen bir Nur Hadimi'nin Üstad'dan aldığı nasihati aktarıyor. O nasihatler bugün zulme uğrayan Hizmet Gönüllüleri için de oldukça kıymetli bir yol haritası niteliğinde...
1939 doğumlu Bursalı Erdoğan Utangaç 1958 Kasım ayında Emirdağ’a Üstad Hazretlerinin ziyaretine gidiyor. Ahmet Urfalı’nın evinin önünde karşılaşmalarını şöyle anlatıyor:
“Üstadımız arabadan yavaş yavaş indi. Hemen ellerine sarıldım. Mübarek elleri pamuk gibi idi; öptüm, öptüm, öptüm… O heybetli simasına ve gözlerine bakamıyordum. Bursa’dan geldiğimi ve Bursalı ağabeylerimizin selam ve hürmetlerini getirdiğimi söyledim. Çok mütehassis oldular. ‘Seni buradaki ağabeylerin (Zübeyir, Bayram, Sungur, Ceylan) gibi, talebeliğe kabul ettim. Senin ismini, RIDVAN olarak değiştiriyorum.’ dedi. Mübarek elleriyle sırtımı sıvazladı ve,
‘Kardeşim! Nurların hizmetinde en küçük bir hizmet, çok büyük neticeler verir. Hizmetimiz kudsîdir. İman ve Kur’an hizmetinde yılmayınız, yorulmayınız, usanmayınız’ dedi. ‘Bursa’nın mânevî sultanlarına ve 'Hizmet-i Kur’aniye'deki kardeşlerime binler selam ederim. Cenab-ı Hak sizleri ve bütün Nur talebelerini insî ve cinnî şeytanların şerlerinden muhafaza etsin, âmin’ diyerek bizlere dualar etti.”
Bayram Yüksel Ağabeyimiz diyor ki: “Hz. Ali’nin kabri nasıl gizli ise, benim de kabrim öyle gizli olsun. Belki beni uzak bir yere gönderirler. Veyahut bu defaki ZEHİR, beni kabre sevkedecek. Ben de herbirinizi yerimde birer Said ve Nura bekçi ve muhafız olarak vâris bırakıyorum. Bir bekçiye bedel, binler muhâfız olursunuz. Hem sizler dahi benim yerimde Nur’un herbir kitabını, mecmuasını bir mânevî Said görüp, benim bedelime ondan ders almaya çalışınız. SARSILMAYINIZ; fani zahmetten ehemmiyeti yoktur. Bizim sohbetimize hiçbir şey mâni olmaz. Hatta berzahtaki (kabir âlemindeki) merhumlar ve yirmi sene sureten görmediğim Nur kardeşlerimi, her zaman görür gibi, bir nevi beraberlik hissediyorum.
“Benimle hakikat meşrebinde sohbet etmek ve görüşmek isteyen adam, hangi Risaleyi açsa, benimle değil, Kur’an hâdimi olan Üstadıyla görüşür ve imânî hakikatlerden zevkle ders alabilir. Evet Risale-i Nur’la görüşen kimse, benim âdî (sıradan) şahsımla değil, Kur’an hâdimi ve Nur tercümanı ile görüşür.
Çünkü, Nurlardaki ilim, başka kitaplar gibi, bir ilmî ders dinlemek değil; belki müellifinin mânevî ameliyat ve tedâvileri içinde, bütün lâtîfe ve duygularıyla çırpındığı ve çalıştığı, kısmen aynelyakîn (gözle görür gibi) kazandığı aklî, hâlî ve kalbî hissettiği ve zevk ettiği hakikatları, onun ders aldığı yerden ders almak, mânevî muhâvere ve suâl ve cevabı istifade ederek dinlemektir. Bunun ise, fâni şahsımla sohbetten çok ziyade faydası var. (…)
Hem münakaşa, niza çıkarmak, dînî meselelerde damara dokunacak tarafgirane konuşmalar etmemek lâzımdır ki, Nur aleyhinde garazkârlar çıkmasın. (…) Risale-i Nur dinsizliğin belini kırmıştır. Risale-i Nur daima galiptir. Siz hiç merak etmeyin!..”
Biz işimize bakacağız, müşteriler bekliyor.
EBU ABDURRAHMAN
Samanyoluhaber.com
Shaber3.com