[Z.Hicran Yıldırım] "Efela Ekünü Abden Şekûra!"

Kulun, Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda kendi kusurunu, aczini ve fakrını görüp O’nun kusursuz rubûbiyetinin, kudretinin ve rahmetinin önünde hayret ve muhabbetle secde etmesidir.

Z.Hicran Yıldırım

"Efela Ekünü Abden Şekûra!"

“Rabbime çok şükreden bir kul olmayayım mı!”

Bediüzzaman Hazretleri “Namazın manası, Cenab-ı Hakk’ı tesbih, tazim ve şükürdür. Yani, celaline karşı kavlen ve fiilen “Sübhanallah” deyip takdis etmek; hem kemaline karşı lafzen ve amelen “Allahu ekber” deyip tazim etmek; hem cemaline karşı kalben, lisanen ve bedenen “Elhamdülillah” deyip şükretmektir.” diyor Sözler isimli eserinde. 

Kulun, Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda kendi kusurunu, aczini ve fakrını görüp O’nun kusursuz rubûbiyetinin, kudretinin ve rahmetinin önünde hayret ve muhabbetle secde etmesidir. 

İnsan, nasıl ki şu büyük alemin küçültülmüş bir misali ve Fatiha Suresi, Kur’an’ın nurlu bir timsali ise, namaz da bütün ibadetleri içine alan nuranî bir fihristtir. Bütün varlıkların kendilerine has renklerine, türlü türlü ibadetlerine işaret eden kutsî bir haritadır. 

İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatın her sahasında mükemmel olduğu gibi kulluğunda da tam bir zirveydi. İbadetlerinde çok derindi. Özellikle Yüce Allah’ın Miraç’ta bizzat O’nun vasıtasıyla kullarına hediye olarak gönderdiği namazlarında kulluğunu o denli derin temsil ediyordu ki neredeyse ürperip ağlamadığı namazı yok gibiydi. Sahabe Efendilerimiz, namaz kılarken O'nun sinesinin değirmen taşının ses çıkardığı gibi ses çıkardığını söylemektedirler. (Ebû Davud, salât 161; Nesâî, sehv 18)

Namaz, O'nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) sevgilisiydi, O'nun gözbebeğiydi. Her türlü cefa karşısında rıza ve hoşnutluktan asla ayrılmıyor, hamd ve şükürle kulluğuna devam ediyordu. “…Muhammeden abduhû ve resûluhû”ydu O (sallallâhu aleyhi ve sellem).

İnsanların elinden tutup Mirac’a, oradan da Cennetlere ulaştıracak olan yolları bizzat talim ettiren bir Abd’di Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem). Mazhar olduğu küçük-büyük bütün nimetlere daima şükretmiş, nankörlüğün en küçüğünden dahi fersah fersah uzak olmuştu. 

Geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılıyor, uzun uzun dua ve zikirde bulunuyordu. Bir keresinde O’nun bu hali karşısında Hz. Aişe (ra) annemiz:

“Ey Allah’ın Rasülü! Senin geçmiş ve gelecek günahların bağışlandığı (yani bütün hayatın boyunca günahtan korunup hiç günah işlemediğin) halde bu kadar ibadetin hikmeti nedir?” diye sorduğunda İki Cihan Serveri şu cevabı vermişti:

"Efela Ekünü Abden Şekûra!" “Rabbime çok şükreden bir kul olmayayım mı!” (Buhârî, Teheccüd 6; Müslim) (Sonsuz Nur) 

“Mâ arafnâke hakka marifetike Ya Ma’ruf - Ey bütün mahlukat tarafından bilinen Rabbim, Seni bilinmesi gereken ölçüde bilip tanıyamadık.” 

“Mâ abednâke hakka ibadetike Ya Ma’bud - Ey yalnızca kendisine ibadet edilen Allahım, Sana hakkıyla kulluk edemedik.”

O (sallallâhu aleyhi ve sellem), Rabbi karşısında ibadetleriyle yetinmiyor, yaptıklarını az görüyordu. Başı secdede, hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve Yüce Allah’a karşı şükrünü en güzel şekilde dile getiriyordu. 

Yüce Allah, “Ey Davud hanedanı, sürekli şükür gayreti içinde olun!” (Sebe Suresi, 34/13) diyerek böyle bir kulluğa davet etmişti. 

Hz. Davud (aleyhisselâm): 
“Yâ Rab! Sana nasıl hakkıyla şükredebilirim ki! Sana şükür etmem dahi ayrı bir şükür vesilesidir!” deyince, Allah Teâlâ: 

“İşte şimdi tam şükretmiş oldun.” buyuruyordu. (Beyhaki)

“Mâ şekernâke hakka şükrike Ya Meşkur - Ey her dilde meşkur olan Rabbim, Sana gereğince şükredemedik.”

“Ma zekernâke hakka zikrike Ya Mezkur - Ey yerde gökte her varlık tarafından adı anılan Allahım, şanına layık zikri yapamadık.”

Kainatın Efendisi (sallallâhu aleyhi ve sellem) gece vaktinde en büyük tutkusu olan Teheccüd namazıyla da hem kabri, hem berzah âlemini sürekli aklımızda tutarak insan ruhunun rahmet-i Rahman’a ne kadar muhtaç olduğunu hatırlatıyordu. Teheccüd namazının, kabir gecesinde ve berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu yaşayarak gösteriyor, ikaz ediyordu.

Ebu Hüreyre’den (ra) rivayet olunduğuna göre Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyordu:

“Sizden herhangi biriniz uykuda iken şeytan ense kökünüze üç düğüm atar. Her bir düğümü bağladıkça: ‘Sen yat yat, daha gece uzundur.’ diyerek attığı düğümün üzerine eliyle vurur. Eğer bir kimse uykudan uyanır da Allah’ı zikreder, hatırlarsa bu düğümlerden biri çözülür, abdest alırsa biri daha çözülür, namaz kılarsa birisi daha çözülür ve zinde ve neş’eli olarak tertemiz bulunarak, sıklet ve tenbellik gibi şeylerden uzak olarak sabaha çıkmış olur. Böyle yapmayıp da güneş doğuncaya kadar gaflet üzere yatarsa vücudu habis ve tenbel olarak sabaha çıkmış olur.” (Buhârî, Teheccüd, 12; Müslim, Müsâfirîn, 207; Ebû Dâvud, Tatavvu’,18)

'Men hâfe edlece ve men edlece beleğa'l-menzile!' buyuruyor Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem). 

Yani ‘içinde azıcık gelecek adına korkusu olanlar gece yolculuğuna çıkarlar, gece yolculuğuna çıkanlar da menzile ulaşırlar, ulaşabileceği yere ulaşırlar.’ 

Hocaefendi bu hadisi, bir insanın içinde küçük bir korku, bir endişe varsa gece yolculuğuna çıkar; gece seccadelerini teheccüdle taçlandırır, gözyaşlarıyla taçlandırır ve böyle yapan da menziline ulaşır, ulaşacağı yere ulaşır, diyerek değerlendiriyor.

Bediüzzaman’ın ifadeleriyle de teheccütle gecenin ihya edilmesi, berzah âlemini aydınlatan bir projektördür. (Sözler, s.44 (Dokuzuncu Söz, Dördüncü Nükte).

Abdullah İbn Ömer Hazretleri diyor ki: “İnsanlar rüya görür ve gelir Allah Resûlü’ne anlatırlardı. Ben de kendi kendime, “Keşke berzah âleminin kapıları bana da aralansa, ben de bir kısım şeyler görsem ve gördüğüm şeyleri gelip İnsanlığın İftihar Tablosu’na anlatıversem; O da bunları tabir etse.” derdim. Derken bir gün rüyamda gördüm ki, iki zat beni kollarımdan tutup derdest ederek, derin ve alevli bir kuyunun başına getirdiler. O derince kuyunun içinden âdeta bir hortum gibi döne döne alevler yükseliyordu. Anladım ki bu, Cehennem’dir. Beni başına getirdiklerinde, oraya atacaklar diye çok korktum. Allah’a sığınıp, “Yâ Rab!” diye yalvarmaya başladım. Birisi bana dedi ki: “Korkma! Senin için endişe edecek bir şey yok. Sen oraya girmeyeceksin.” Sonra uyandım ve ablam Hafsa’ya rüyamı anlattım ve bunun tabirini Resûlullah’a sormasını istedim. Ablam sorunca Allah Resûlü buyurdular ki: 

“Abdullah ne güzel bir insan, ah bir de geceleri ihya etse!” (Buhârî, teheccüd 2, 21, fezâilü ashâbi’n-nebi 19, tabir 35, 36; Müslim, fezâilü’s-sahabe 139)

Hocaefendi, nebevi tavsiye doğrultusunda vitir namazını geceye bırakmayı insanın teheccüde kalkmasına vesile olacağını ifade ediyor:

"Bazıları vitr-i vaciplerini geceye, gecenin son kısmına bırakıyorlar. Şöyle olur, böyle olur, bugün de kılmasam olur mu yani şu teheccüdü, gece kalkmasam olur mu?

En azından vacibi eda etme, o güçlü dürtüyle kalkarlar. Ondan sonra da nasıl olsa kalktım, iki rekat, dört rekat, yüreğim yetiyorsa şayet sekiz rekat... 'Men hâfe edlece' hadis-i şerifine imtisalen eğer ileriye matuf endişeleri varsa gece yürüyüşüne çıkmalı. Ancak gece yürüyüşüne çıkanlar menzile ulaşabilirler. "

"Geceler Cenâb-ı Hakk'a açılmanın koyları, vuslata ermenin rıhtımları gibidir. Allah Teâlâ gecenin değerlendirilmesine hususi önem vermiştir. Allah Resûlü'nün şahsında biz Müslümanlara:

'Şununla bununla meşgul olurken bir koşuşturmayla gündüzü geçiriyor, kendi gönlünüze yönelemiyor ve ötelerle irtibat kuramıyorsunuz. Bâri, hiç kimsenin olmadığı bir zemin ve zamanı, Allah'a yönelerek hicranla yanıp yakılabileceğiniz ve seccadenize baş koyup gözyaşı dökebileceğiniz geceleri iyi değerlendirin' ikazında bulunuyor.

Kesrette boğulmaktan kurtulup, mâsivâdan alâkamızı keserek Allah'a yönelmemizi, O'na tam teveccüh etmemizi, O'nu düşünüp, O'nunla hem-dem olmamızı öğütlüyor ve bunun için en uygun zamanın da geceler olduğunu tembih ediyor." (Sessiz Çığlıklarıyla Geceler), İkindi Yağmurları)

İmam Rabbani, Mektubat isimli eserinde 'Şüphesiz ki kul namaza girdiği vakit onunla Rabbi arasındaki perde kalkar.' hadisini bize aktarıp şu güzel değerlendirmelerde bulunur:

"Aziz kardeşim! Şunu bilesin ki namaz İslam'ın ikinci rüknü olup bütün ibadetleri içinde toplayan bir ibadettir. Her ne kadar cüzî ise de bu toplayıcılık vasfı sebebiyle namaza küllîlik hükmü verilmiştir. Bu yüzden de Hak Teâlâ'ya yaklaştıran bütün ibadetlerin üstünde bir yeri vardır. 

Miraç gecesi Cennette, âlemlerin efendisi Resul-i Ekrem'e (sav) bahşedilen rü'yet nimeti, dünyaya indikten sonra, dünyanın haline uygun olarak namazda gerçekleşmiştir. Bu sebepledir ki Resulullah Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

'Namaz müminin miracıdır.' Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurmuştur: 'Kulun Rabbine en yakın bulunduğu an secde anıdır." (İmam Rabbani, Mektubat-ı Rabbani)

Bir de bu secde anı herkesin uykuda olduğu gecenin en derin koylarında ise…
Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu konuda şöyle buyuruyor:
“Ey insanlar! 
Tanıdığınız tanımadığınız herkese selam verin,
Tanıdığınız tanımadığınız herkese yemek yedirin, 
Eller uykuda iken siz kalkın namaz kılın. 
Böyle yaparsanız selâmetle Cennete girersiniz” (Tirmizi)

Devam edecek. 

12 Şubat 2022 17:46
DİĞER HABERLER