"Üzerinde soluk lacivert cezaevi kıyafeti vardı. Ayaklarındaki prangalar nedeniyle yavaş yürüyordu. Elleri kelepçeli değildi." diyen Gazeteci Adem Yavuz Arslan, Reza Zarrab'ı ve davada yaşananları kaleme aldı.
Reza Zarrab’ın suçlamalarının okunduğu ve kefalet talebinin değerlendirildiği dava dün New York’ta gerçekleşti. Zarrab, hakkındaki suçlamaları reddetti. Zarrab’ın avukatı Benjamin Brafman, 10 gün içinde kefalet için mahkemeden oturum isteyeceklerini açıkladı. Zarrab ise hakkındaki suçlamaları reddetti.
Zarrab’ın avukatı Benjamin Brafman, Başsavcı ofisiyle aralarında anlaştıklarını ve 10 gün içinde kefalet için mahkemeden oturum isteyeceklerini belirtti. Ayrıca taraflar dava sürecini belirlemek için de 16 Haziran tarihi üzerinde anlaştıklarını davaya bakan yargıç Richard Berman’a söylediler.
Peki ilk duruşmada neler yaşandı?
‘O ESKİ HALİNDEN ESER YOK ŞİMDİ’ YA DA PRANGALI ZARRAF
Çarşamba sabahı 09:30.
New York Manhattan Güney Bölgesi Mahkemesi’nin önündeyim.
Yargılamanın yapılacağı binaya girmek için güvenlik noktasına doğru yürüyorum. Güvenlik çok sıkı: ne bilgisayar ne de telefon, hiç bir elektronik eşyayı içeri almıyorlar.
Defterim ve kalemim hariç her şeyi emanete bırakıp 17. kata çıktım. Duruşmanın yapılacağı salonu bulup içeriye girdiğimde mahkemede birkaç izleyici dışında kimse yoktu.
Kısa bir süre sonra Türk gazeteciler salona geldi. Saat 09:52’yi gösterirken kapı açıldı ve Rıza Zarrab ağır adımlarla içeri girdi.
Üzerinde soluk lacivert cezaevi kıyafeti vardı. Ayaklarındaki prangalar nedeniyle yavaş yürüyordu.
Elleri kelepçeli değildi.
Bir dönemin sembol ismi gitmiş, yerine zayıf, solmuş ve kirli sakallı bir sanık gelmişti.
ABD’nin ünlü avukatlarından Benjamin Brofman ve iki yardımcısının arasına oturan Rıza Zarrab benim de bulunduğum bölüme bakıp bir kadın ile göz göze geldi.
Hemen yanımda oturan kadınların kimliğini bilmiyordum.
Duruşma sonunda sorduğumda iki kadından birisinin avukat Şeyda Yıldırım olduğunu öğrendim. Diğeri ise sormama rağmen kim olduğunu söylemek istemedi.
‘Arkadaşıyım’ demekle yetindi. Rıza salona girince gözleri doldu, ağlamaklı oldu.
Hakim Richard Berman, saat tam 10’da salona girip oturumu açtı.Türkiye ve İstanbul seyahatinden bahsetti.
İlk duruşmanın zaten kısa sürmesi bekleniyordu. Hakim Berman sürece dair bilgi verdi. Zarrab hakkındaki suçlamaları özetleyip sanık avukatlarına dosyayı okuyup okuyamadıklarını sordu.
Zarrab’ın avukatı suçlamaları kabul etmediklerini söylediler.
Sıra bir sonraki duruşma gününün belirlenmesine gelince savcılık ofisi ise binlerce sayfalık e mail, döküman ve delil incelendiğini söyleyip bir sonraki duruşma için en az 30 günlük bir süre istedi.
Sonrasında da duruşma 16 Haziran saat 11’e ertelendi. Böylece Rıza Zarrab’ın yargılanma süreci resmen başlamış oldu.
Zarrab bu esnada bir iki kez kimliğini öğrenemediğim kadının bulunduğu bölüme baktı.
Türk insanının büyük ilgisine mazhar olan savcı Bharara ise sessizce gelip izleyicilerin en arkasındaki sıraya oturarak duruşmayı izledi. Oturum biter bitmezde hızlıca ayrıldı.
Türk gazetecilerin sorularına muhatap olmamak istediği açıktı.
Duruşma sonunda Zarrab’ın avukatı Benjamin Brofman’la bundan sonraki süreci konuştuk.
Brofman suçlamaların ‘savunulabilir’ olduğunu söyledi.
Önümüzdeki 10 gün içinde kefalet duruşmasının yapılacağını, mahkemeyle ‘anlaşabileceklerini umduklarını’ söyledi.
Davayı izleyen ve Amerikan hukuk sistemini iyi bilen Türk avukat Cahit Akbulut ise duruşma sonunda konuştuğumuzda ‘Anlaşma olursa yani kefaletle serbest kalma ve savcı ile anlaşma sürpriz olmamalı’ dedi.
Bu arada davayı izleyenler arasında elçilik görevlisi bürokratların da olması dikkat çekti.
Dün uçakla Oklahoma’dan New York’a getirilen Rıza Zarrab ise duruşma boyunca bulunacağı ‘gözaltı merkezine’ götürüldü. Mahkemenin hemen yanındaki yüksek güvenlikli bina Rıza Zarrab’ın yeni mekanı.
Eğer kefaletle serbest bırakılmazsa uzunca bir süre burada olacak.
Duruşma bitip gazeteye haberi yollarken Zarrab’ın eşi Ebru Gündeş’in sıklıkla söylediği ‘Eski halimden eser yok şimdi ‘ şarkısını hatırladım.
Öyle ya, neredeyse AKP kabinesini önüne yatıran, üst düzey ilgiye mashar olmuş, özel koruma ordusu ve uçağı ile gezen Rıza Zarrab gitmiş solmuş cezaevi kıyafetleri içinde, kirli sakallı, zayıflamış, moralsiz bir Rıza Zarrab gelmişti.
‘Orospunun ve memurun bahşişini önden vermekle’ övünen, çikolata kutularında milyonlarca dolar rüşvet dağıtan ve Erdoğan tarafından ‘hayırsever iş adamı’ olarak tanımlanan Rıza Zarrab Türkiye’de yargılanamadı ama adaletten de kaçamadı.
Ayakları prangalı, cezaevi kıyafetli ve bitkin Rıza Zarrab’ın fotoğrafını çekebilmeyi çok isterdim.
Çünkü o fotoğrafın sembolik anlamı kelimelerle anlatılamayacak kadar büyüktü.
Fakat burası Amerika.
Kanunların suç saydığı işleri yapanları baş köşede ağırlayıp, bayrağın önüne oturtup televizyonda konuşturtmuyorlar.
Süreç yeni başladı ve önümüzde çok can yakacak bir maraton var.